KERİME YILDIZ YAZDI: SİNEMA ve DİPLOMASİ / AK PARTİ’YE FİLM TAVSİYESİ

KERİME YILDIZ YAZDI: SİNEMA ve DİPLOMASİ / AK PARTİ’YE FİLM TAVSİYESİ

​​​​​​​Meral Akşener, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a diplomasi konusunda yüklendi.

Cumhurbaşkanına hitâben “sen” dilinin kullanılmasını doğru bulmuyorsam da konuşmanın muhtevâsı çok önemli. Şöyle sordu Meral Hanım: 

"18 sene geçti, sen bu diplomasiyi ne zaman öğreneceksin? Türkiye, milli menfaatleri için her yere asker gönderebilir. Ben, barış için asker gönderilmesine karşı değilim. Benim karşı olduğum, bunun diplomasiye karşı olmasındandır.”

Haklı bir soru. Nitekim “önce diplomasi” diyerek Libya’ya asker gönderilmesine karşı çıkanları neredeyse vatan hâini ilân edenler, dön dolaş, diplomasi çizgisine girdi.  

Ak Parti’li politikacılara, başlıbaşına diplomasi dersi olan bir filmi seyretmelerini tavsiye edeceğim. Film, rahmetli Nihad Sâmi Banarlı’nın bir makâlesindeki “Müşâvirler ne işe yararlar?” sorusuna cevap veriyor.  

Banarlı, “Devlet Büyükleri ve Müşâvirleri” başlıklı yazısında devlet adamlarını , kendilerine müşâvir seçtikleri ilim, fen, sanat ve siyâset adamlarına göre değerlendiriyor. “Müşâvir ne kadar değerli ve büyükse devlet adamı da o kadar değerlidir.” diyor. 

Aslında Banarlı Hoca’nın kitapları, devlet büyüklerinin ve müşâvirlerinin başucunda olmalı. Fakat müşâvirliğin devlet imkânlarını tepe tepe kullanmak olduğunu zannedenlerin, bu kıymetli külliyâtı anlayabileceklerini zannetmiyorum.  
Gelelim filme...

2000’de çekilen “Thirteen Days”, ülkemizde “Yakın Teklike” adıyla gösterime girmişti. 1962'de ABD ile Küba arasında yaşanan füze krizinde Kennedy’nin danışmanlarının, savaş taraftarı Pentagon askerlerine direnerek verdikleri diplomasi mücâdelesini anlatıyor. 

Not: İyi Parti, “Diplomasi Akademisi” adı altında konferanslar serisi başlattı. Çalışmanın başlayacağını öğrendiğim zaman “Diplomasi ve Sinema“ konulu bir sunum yapmak için müracaat ettim. Geri dönüş oldu ama özel sebeplerimden görüşmeye gidemedim. Dilerim, bu konuyla ilgilenen başka uzmanlarla iletişim kurarlar. Zîrâ gerçekten mühim bir konu.
....
1917 

Schofield ve Blake adındaki İngiliz askerleri, 6 Nisan 1917’de bir katliama sebep olacak çıkarmayı durdurma görevi alırlar. Geri çekilir gibi yapan Alman ordusu, dönüp tekrar saldıracaktır. Askerler, zamanla yarışırlar. Birisi, yolda ölür. 7 Nisan’da çıkarmaya dakikalar kala İngiliz birliğine ulaşan  Schofield, komutana mesajı ulaştırmak için siperlerin dışına çıkarak hayâtının koşusunu gerçekleştirir.

Bahsettiğim film, Sam Mendes’in Altın küre alan “1917” filmi.

İngiliz askerinin koşmasını görünce doğal olarak Gallipoli filmine gittim. Orada da bir Anzak askeri, katliamı durdurmak için koşuyordu. 

1917’nin senaryosu Gallipoli’den çalıntı değil. Bence Gallipoli filmine selâm niteliğinde. Târihle birebir örtüşmesi için Gallipoli’deki Anzak askerinin, siperlerde koşarken zaman kaybetmesi gerekiyordu. Böylece çıkarma yapılıp Anzaklar ölecekti. 

1917’de ise İngiliz askeri, siperlerin dışına çıkıp koşuyor ve yüzlerce askerin ölmesini engelliyor. 

“Amerika ne iyi etmiş de Birinci Dünya Savaşı’na girmiş. Eğer girmese ne büyük katliamlar olurmuş.” dedirten bir “Süper Kahraman Amerika” filmi daha. 

Ne alâka mı?

6 Nisan 1917, Amerika’nın 1. Dünya Savaşı’na giriş târihi.  

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler