KADIN -1

İlk kadın feminist yazar kim?” diye soracak olursam, eminim pek çok kişi Viginia Woolf (1882-1941) diyecektir.
Sonrasında ise akıllara Jane Austen (1775-1817), Kate Millet (1934), Ingeborg Bachmann (1926-1973), Silvia Plath (1932-1963), Doris Lessing (1919-2013), Simone de Beauvoir (1908-1986), Margaret Atwood (1939), Clarissa Pinkola Estés (1945) çoğu batılı ödüllü yazarlar gelecektir.

Osmanlı döneminden günümüze adını tarihe yazdırmış olan kadınfeminist” yazarlarımızı gözardı etmek haksızlık olacaktır.
Mesela, kaçımız ünlü tarihçi ve hukukçu Cevdet Paşa’nın kızı ve “Muhadarat romanının da yazarı olan -dönemine göre- kadın hakları konusunda duyarlı sayılsa da birçok çevrede feminist olarak kabul görmeyen (bugünkü 50 liralık baknotun arka yüzünde resmi olan) Fatma Aliye Topuz’u (1862-1936) bilir?

Kadın konusunu elden bırakmaksızın, muhafazakar kimliğinden de ödün vermeden, Türk kadın haklarının düşünsel temellerine katkıda bulunan önemli isimlerden olan Fatma Aliye, “Muhadarat” romanında evlilik, cariyelik, aşk, ihanet, yozlaşma gibi temalar çevresinde Müslüman-Türk kadınınınfeminal” anlamda kendini fark edişlerini temsil eden “Fazıla” tipi ile toplum içindeki ayrımcılığı değiştirme, erkekle eşit şartlara sahip olarak var olabilme, ezilip sömürülmeye karşı uyanık olma ve ekonomik özgürlüğünü kazanma çabalarını vurgulamıştır ki bu da yaşadığı dönemi göz önünde bulundurduğumuzda hiç de kolay olmamıştır.

Yine Fatma Aliye’nin kız kardeşi gazeteci, yazar, siyasetçi, öğretmen, hemşire gibi pek çok vasıf barındıran Osmanlı kadın hareketinin kadın öncüsü ve “Sefalet” isimli romanı ile topluma mesaj veren Emine Semiye’yi (1964-1944) anmamak olmaz.

  • Düşünür, eylemci, yazar, Osmanlı-Türk kadın hakları savunucusu ve Kadınlar Birliği kurucusu, 1933’te güzellik kraliçesi seçilen Nezihe Muhiddin (1889-1959);
  • Tanzimat’tan sonraki çağdaşlaşma süreci içerisinde yazıları ve sosyal faaliyetleri ile adından söz ettirmeyi başaran “Uhuvvet”in yazarı Selma Rıza Feraceli (1872-1931);
  • Handan” ile erkek egemen toplumda kadının rolünü anlatan Halide Edip Adıvar (1884-1964);
  • Kadın sorununu ve kadının toplumsal yapıdaki yerini sorgulayan, “Ma’kes-i Hayal” adlı tek eserinde, isyan-boyun eğiş, itaat arasında sıkışan kadının özgürlük arayışına Türk-İslam anlayışı çerçevesinde yaklaşan sanatkar, kadın ve yazar kimliklerini içselleştirerek, kadının kimlik kazanması yönünde “feminal” adımlar atan Fatma Makbule Leman (1865-1898);
  • Gerçek adı Hatice Saadet Baraner olan, edebi eserleri ve diğer faaliyetleri ile toplumcu gerçekçi yazarlar arasında önemli bir yere sahip Suat Derviş (1905-1972);
  • Evlilik konusundaki düşüncelerini roman düzleminde anlattığı “Çöl Güneşi”nde de bir kadının evlenmesini doğru bulurken, evliliği bir geçim kaynağı olarak görmesini yanlış bulduğunu anlatan Şükufe Nihal Başar (1896-1973) gibi tarihe mal olmuş ve günümüzün kadın yazarlarını bir kadın köşe yazarı olarak minnetle anıyorum.

Ne güzel söylemiştir Mustafa Kemal Atatürk: “Bizce Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın düzeyde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır.”

Toplumsal hayatın önemli bir aktörü olan kadın, tarih boyunca çeşitli açılardan tartışma konusu olmuştur.
Bu tartışmaların özü aslında “kadına verilen önem”le ilgilidir.
Kadına verilen önemin altında yatan “temel zihniyetkadının erkekle olan eşitliği ve eşitsizliği felsefesine dayanmaktadır.
Kadınla ilgili temel zihniyet, kadına ilişkin “bakış açısını” şekillendirmektedir.
Kadına olan bakış açısı da kadının kim olduğunu; kadına yönelik algıyı; kadının toplumsal rollerinin, haklarının nasıl olması gerektiğini ve kadına karşı sergilenen sözleri, tutumları, davranış kalıplarını belirlemektedir.

Mustafa Kemal Atatürk, kadın haklarını batılılaşmanın ve çağdaşlaşmanın bir unsuru olarak algılamıştır.
Kadın hakları için uğraş verenler Mustafa Kemal Atatürk’ü bir reformist olarak kabul etmek durumundadır.
Çünkü hiçbir ülkede, hiçbir lider, kadın hakları için böylesine duyarlı olmamış ve böylesine savaşmamıştır.
Atatürk, özellikle Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne etkin bir biçimde katılmış olan ve sonunda da kurulan Ulusal Cumhuriyet’te “Türk Kadının” yerini doğası gereği “yüksek” bir mevkii olarak tanımlamıştır.
En nihayetinde de kadınlarımızCumhuriyet Devrimleri” ile tanınan sosyal, kültürel, hukuki haklar sayesinde toplumda büyük ölçüde erkeklerle eşit haklara sahip olmuşlardır.
Bu devrimlerin temeli ise Atatürk’ün ilkelerinden olan 5 Aralık 1934’te de Türkiye Büyük Millet Meclisincekadınlara seçme ve seçilme hakkı” tanıyan yasa da M. K. Atatürk’ün “cumhuriyetçilik” ve “halkçılık” ilkelerinin sonucudur.

Bu bağlamda gurur ve minnetle andığımız kadınlarımız, tarihe altın harflerle adlarını yazdırmışlardır.

Değerli okurlarım, bu yazı dizisinde, pek çoğumuzun “ilk” olduklarını bilmediğimiz kadınlarımızı tanıtmayı amaçlıyorum.

Öncesinde ise 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde özellikle 93 Harbinde Ruslarla mücadele eden Nene Hatun ile başlayan, Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar), Nezahat Onbaşı (Nezahat Baysel), Şerife Bacı, Erzurumlu Kara Fatma (Fatma Seher Erden), Halime Çavuş (Halime Kocabıyık), Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule, Çete Emir Ayşe ve Tayyar Rahmiye gibi yüzlerce kahraman kadınlarımızı yüzyıllar geçse de unutmuyor, her birini minnetle anıyoruz.
Verdikleri destansı mücadele ile bu günümüzü borçlu olduğumuz kadın kahramanlarımız, her zaman gönüllerimizde yaşayacaktır.

…devam edecek

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.