Dr. Sevinç Koçak

Dr. Sevinç Koçak

İTİBAR YÖNETİMİNİN YOLU ZKUŞAĞI STİLİNDE “ÇEVRENİN KORUNMASINDAN” GEÇİYOR…

Marka ve kuruluşların, kaliteli ürün ve hizmet sunmaları, insan kaynaklarını doğru ve adil yönetmeleri, finansal bakımdan güçlü olmaları, sosyal sorumluluklarını yerine getirmeleri, çevreye değer vermeleri, yatırımcılarını yönetmeleri ve geleceğe olan vaat ve beklentilerini koordine etmelerini sürdürülebilir politikalar ile gerçekleştirmelerine İtibar Yönetimi denmektedir. İtibar yönetimi marka ve kuruluşlar için hem bir hedef, vizyon ve amaç hem de uygulanabilir politikalardır. Bu nedenle İtibar Yönetimi yapan markalar ve kuruluşlar hem operasyonel hem de iletişim çalışmalarını sayılan noktalarda odaklayarak gelecekte de var olacakları mesajını açıkça ifade etmeliler. Kısacası, bir kuruluş veya marka için İtibar Yönetimi, kendileriyle ilgili “her şeyi yönetmek” demektir!

Tanımından da anlaşılacağı gibi İtibar Yönetimi “yönetişim” sistemi olarak algılanıp uygulanmaktadır. Z kuşağının marka ve kuruluşlardan yönetişim olarak beklentisi ise, İtibar Yönetiminin her bir özelliğine dikkat eden faaliyetlerde bulunmaları, eğer yalnızca kâr odaklı olup diğer sorumluluklarını yerine getirmezlerse reddedileceklerini anlamaları noktasında birleşmektedir.

İtibar Yönetimini “her şey” olarak ele aldığımızda “her şeyi” yönetmek de kolay değil tabii ki… “Her şeyi” yönetme sistemi için, Michael E. Porter’ın ölçeğini kullanmak oldukça etkili olabilmekte: Farklılaşmak, Odaklanmak, Tutarlılık, Şeffaflık ve Görünürlük.  Söz konusu  altı unsur ile kuruluşlar ve markalar açısından “her şeyi” yönetmekte nasıl bir yol izleneceği ortaya çıkmakta…

İtibar Yönetimi ve Michael E. Porter’ın yönetim unsurlarının her biri detaylı şekilde irdelendiğinde, Z kuşağının marka ve kuruluşlardan asıl beklentilerinin tüketimden çok dünyaya iyi şeyler bırakmak ortak noktasında birleştiğini söyleyebiliriz.

Diğer bir deyişle, gelecek on yıl için marka ve kuruluşlar, üretim, ürün kalitesi, pazarlama, satış, yönetim, iletişim, finans, ekonomi-politik, çevre, insan kaynağı ve inovasyon kültürlerini oluştururken, Z kuşağının beklentilerine cevap veremezlerse odak noktalarına koydukları “müşteri” kitlelerinde büyük kayıplar yaşamakla kalmayıp, içerisinde var oldukları dünyayı da yitirecekler…

Yıllar sonra 2020 yılının insanlığa ne öğrettiğine baktığımızda en çok “çevreci” olmaya yönelik mesajlar verdiğini göreceğiz. Hatta birçok kuruluş uzunca bir süredir kurumsal sosyal sorumluluk mottosu olarak ele aldığı “çevrenin korunması” kavramının ciddiyetini belki de tam olarak Covid-19 Pandemisi döneminde algıladı! “Çevrenin korunması”, insanın korunması, doğal hayatın korunması, havanın, suyun, bitkilerin, hayvanların korunmasını gerektiriyor.

Hemen her gün, avlanması yasak olan bir hayvanın öldürülüp, sosyal medyada fotoğraflarının paylaşıldığı bir ortamda “çevrenin korunması” demek ki hiç izah edilememiş bir kavram! Halen uluslararası düzeyde ortak deklarasyonlarla çevrenin korunmasına yönelik tedbirler alınmıyorsa, halen doğa katledilip, madenler açılıp inşaatlar yapılıyorsa, halen nesli tükenmekte olan hayvanlar avlanabiliyorsa, halen denizlerin binlerce metre derinliğinden zararlı atıklar toplanıyorsa,halen atmosfere zararlı gazların salınımı durmuyorsa, küresel ısınmanın önü alınamıyorsa “çevre korunmalı” mottosunun halkla ilişkiler ve sosyal sorumluluk çabaları olarak ele alınmasında yetersiz kalındı demektir!

Kuruluşlar ve markalar, bugüne kadar kimi zaman kendilerinin sosyal sorumluluğunu tüketicilerine ispat etmek için, kimi zaman da gerçekten yapılması gerekenin bu olduğuna inandıkları için çeşitli iletişim çabalarında bulundular ve belli bir tüketici/hedef kitle kesimini etkilemeyi başardılar.  Ancak sermaye sahiplerinin, kâr amacı güden kuruluşların, çeşitli ulusal ya da uluslararası politikaların “gerçekten” çevreyi korumaya yönelik tedbirleri almasını sağlayacak denli bir araya gelen güçlü bir platform ya da kitle oluşturulamadı. Zaman zaman dünyanın gündemi tüm iyi niyetli çabaları geçersiz kılacak denli büyük hedeflere yöneldi ancak bu büyük hedefler çoğunlukla çeşitli kesimlerin çıkarlarını korumaya yönelik kısa dönemli güç odaklı yaklaşımlardı. Güç oluşturulması ya da gücün devamlılığının sağlanmasına yönelik çabalar kadar etkili şekilde dünyanın korunmasına yönelik atmosfer oluşturulamadı.

Çevrenin korunması, yalnızca iletişim, yalnızca halkla ilişkiler ya da yalnızca aktivist eylemlerle kuruluşların ya da sivil toplum örgütlerinin çabalarına bırakılmayacak kadar geniş perspektifte ele alınması gereken bir kavram. Çevrenin korunması,ulusal ve küresel boyutlarıyla, eğitim, hukuk, sosyal ve ekonomik alanlarda kurallar, önlemler ve yaptırımlar eşliğinde ve bütün insanlarca ele alınmasını gerekli kılan bir kavram. Bir bütün olarak dünya üzerindeki tüm toplumlarınellerindeki bütün imkânlarıyla doğayı, ilkimi, çevreyi, mavi gezegeni korumaya yönelik bir gündemde birleşmedikleri takdirde “çevreye duyarlılığı” oluşturmak çok mümkün görünmüyor…

Eylül 2019’da Birleşmiş Milletler’de konuşan İsveçli İklim Aktivisti Greta Thunberg, Times tarafından “Yılın Kişisi” seçilerek Z kuşağının ilkim ve çevre hassasiyetine ne kadar önem verdiğinin bir göstergesi oldu! Aralık 2019 itibarıyla dünya gündemine oturan Covid-19 Pandemisi birçok parametre ile incelendiğinde çevre koşullarından doğduğuve sonuçta çevre koşullarınıdönüştürdüğü paradoksunu açıkça ortaya koymakta…Gerçek şu ki “mavi gezegen” ciddi şekilde tehlike alarmı veriyor! Dolayısıyla, “çevre korunmadığı” müddetçe diğer hiçbir sosyal unsurun, sistemin, politikanın, ekonomik göstergenin, ulusal ve uluslararası gelişmişliğin, ortaya konulan küresel dinamikler ve dünya kültürünün de bir önemi kalmayabilir... İnsanoğlunun binlerce yıllık kazanımlarının sergileneceği bir “dünya” olmadığı zaman, bu kazanımların da bir anlamı kalmayacağını Z kuşağı net bir şekilde anlıyor… Diğer kuşakların da bir an evvel anlaması gerekiyor.

Z kuşağının elindeki kozlar çok kuvvetli… Çünkü yaşanacak bir dünyayı kendilerine vadetmeyen marka ve kuruluşlara karşı protestolar gerçekleştirecek, boykotlar yapacak, ürün ve hizmetlerini satın almayacak, insan kaynağı olarak o kuruluşlarda çalışmayacak, hissedar olmayacak… Diğer bir yönden de marka ve kuruluşların bünyesinde görev alan Z kuşağı, ürün ve hizmetlerin gelişmesini sağlayacak, çevreyle uyumlu ve zarar vermeyen ürünler tasarlayacak, her hammaddede geri dönüşümü önemseyecek, ulusal ya da yerel çevreci buluşların küresel olarak kullanılmasını sağlayacak… Daha da önemlisi, Z kuşağı kendi düşüncelerine değer vermeyen politikalara geçerlilik tanımayacak…

Öte yandan, Z  kuşağı, itibarlı olarak adlandırdığı ve müşterisi oldukları tüm kuruluş ve markalar ile bunların var oldukları ortamın yani devletlerin, şeffaf bir şekilde bilgi paylaşımında bulunmalarını beklemekte, mavi gezegenin iyiliğine yönelik odaklanmalarını istemekte, her bir ülkenin kendi bütünleri içerisinde farklılaşarak dünya için el ele verip bir harmoni ortaya koymasını önermekte… İletişim danışmanlarının ve profesyonellerin de bütün bu çabaları görünür kılıp, örnek teşkil etmesini sağlamasını ve böylece kitlelerin katlanarak aynı amaç doğrultusunda birleşmesini arzulamakta…Böyle bir tabloda da “herkese” ama “herkese”  görev düşmekte…

Dün, markalar, kuruluşlar, siyasetçiler ve devletlerkendi itibarlarını oluşturmak ve korumak için Z kuşağının beklentilerini ve değerlerini dikkate almaya başlamalıydılar ancak eğer yapmadılarsa bugün işe koyulmaları gerek….

Tüm doğanın özgürce ve yaşam zincirini koruyacak şekilde var olacağı sağlıklıve mutlu günlerde buluşmak dileklerimle…

 

Gündemden dikkatimi çekenler

  • Google Swirl 3D reklam platformunu tüm kullanıcılar için dünya genelinde kullanıma açtı. Google üzerinden yayınlanan reklamların üzeri tıklandığında ürünleri yaklaştıran ve 360 derece döndürerek hareketli şekilde ürünün incelenmesine olanak tanıyan üç boyutlu reklam uygulaması olan Swril yöntemini ilk olarak Guerlian, Nissan ve Adidas markaları kullandı. Reklam alanına yeni bir efekt ve özellik katan uygulamanın giderek dijitalleşene hayatlarımızda kısa sürede yaygınlaşacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Özellikle e-ticaret uygulamaları içerisinde satın almalarda ürünü incelemek isterken çok işe yarayacak olan 3D inceleme olanağı, tüketiciler için büyük bir kolaylık.

 

  • Ptot Film Prodüksiyonluğunda gerçekleşen Peyman markasının “Çitliyo” çekirdek reklamı, reklam yüzü Gupse Özay seçimi ve cıngılı gerçekten çok başarılı… Hem çekirdek çeşitlerinin hem de kadın hedef kitle tiplemelerinin başarıyla gösterildiği, ürünün tüketildiği anların neşe ve eğlence temasıyla doğru orantılı tempoda yer aldığı bir reklam. Yalnızca tek cinsiyet üzerinden ilerletilmesi, erkeklerin çekirdek tüketmediği algısının hâkim olması çok dikkat çekici.Bir-iki saniye maç izleyen bir erkek görseli reklam filminde görünüp kayboluyor… Çekirdek ürünününfarklı hedef kitle özelliklerinde erkek tüketicisi yok mu, yoksa erkekler reklamlarda kendilerini çekirdek yerken görmek istemiyorlar mı?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.