İNSANLIK 50 MİLYAR YILLIK EVRİMSEL TARİHİ YOK ETME YOLUNDA HIZLA İLERLİYOR
İnsanların körüklediği mevcut krizde en ilginç ve en harika türlerimizden bazıları, altıncı kitlesel yok oluşta sıradaki aday olabilir.
Poposundan nefes alan, pankçı saçlı Mary Nehri kaplumbağasından (Elusor macrurus), fazladan parmaklı ve büyük gözlü ay-ay’lara (Daubentonia madagascariensis) kadar pek çok kayda değer canlı, insanların faaliyetleri yüzünden önemli ölçüde azalıyor.
Imperial College London Üniversitesi ve Londra Zooloji Derneği’nde çalışan filogenetikçi Rikki Gumbs, “Bunlar, Dünya gezegeni üzerindeki en inanılmaz ve en gözden kaçmış hayvanlardan bazıları”diyor.
“Bacaksız kertenkeleler ve ufak kör yılanlardan, ayaksızlar olarak bilinen solucan tarzı pembe yüzergezerlere kadar; pek çoğu sessizce yok olmaya doğru gidiyor olabilecek bu büyüleyici canlılar hakkında çok az şey biliyoruz.”
Fakat yok ettiğimiz şeyler sadece bu tekil türler değil. Neleri tehlikeye attığımızı anlamaya ve korkunç derecede yetersiz kaynakların en iyi nasıl önceliklendirileceğini öğrenmeye çalışan bilim insanlarına göre, evrimsel yaşam ağacımızın bütün dallarını kesiyoruz.
Gumbs ve uluslararası araştırmacılardan meydana gelen bir takım, 25.000’den fazla türe ait yok oluş tehlikesi verisinin yanısıra; yaşayan ve yok olmuş türler arasındaki ilişkiyi (filogeni) gösteren bir modeli kullanarak, bu evrimsel tarihi ne kadar fazla yok ettiğimizi tahmin etmeye çalışmış.
Pangolinler ve tapirler gibi yakın akraba türlerin grupları, bir yaşam dalı boyunca pek çok yıldan oluşan evrimsel tarihi temsil ediyor. Ancak bu dal, yakında sonsuza kadar kaybolabilir. Ayrıca ortada, çok uzun bir evrim dalının geriye kalan tek sonucu olan benzersiz ve evrimsel açıdan uzak türler de var (ay-aylar gibi).
Bu kayıplar evrim ağacı boyunca hesaplandığı zaman, an itibariyle tehlike altında olan evrimsel miras tarihi 50 milyar yıldan fazla çıkıyor. Bu rakam muhtemelen gerçek değerden düşük. Çünkü halen birçok türe yönelik yeterli veri bulunmuyor. Ayrıca yalnızca, karada yaşam temeline sahip hayvanlar hesaba katılıyor.
“Bizim yaptığımız analizler; eğer küresel biyolojik çeşitliliği kurtarmak için daha çok çalışmazsak, karşılaşacağımız kayıpların akıl almaz boyutta olacağını ortaya seriyor” diye uyarıyor Gumbs.
“Bazı rakamların daha iyi anlaşılması için şöyle anlatalım; sadece sürüngenler, 13 milyar yıllık benzersiz bir evrim tarihini kaybetmek üzere. Bu rakam, tüm Evren’in başlangıcından beri geçen yıl sayısına hemen hemen eşit.”
Evrimsel olarak uzak türler, hayvanlar aleminde başka hiçbir yerde görülmeyen özellik ve niteliklere sahip. Benzersiz çevresel işlevleri bulunan türlerin kaybolması, hayat ağının doğal çevreler boyunca daha fazla çözülmesine yol açabilir.
Örneğin tapirler, tohumların filizlenmesi ve dağılmasında önemli bir paya sahip. Bu sebeplerle; onları kaybetmek, bu canlıların orman evlerini meydana getiren bitkileri ve bunun karşılığında da o bitkilere bağlı olan hayvanları etkileyebilir ve bu böyle sürüp gidebilir. Kulağa, en üzücü domino taşları gibi geliyor.
“Analizlerimiz; büyük oranda yeri doldurulmaz olan sürüngen çeşitliliğindeki yoğunlaşmanın, insan kaynaklı baskı artışıyla tutarlılık gösterdiğini ortaya çıkarıyor”diye yazıyor araştırmacılar.
Sürüngenler, filogenetik çeşitlilikleri bakımından yüzergezerlere, kuşlara ve memelilere kıyasla daha büyük bir kayıpla karşı karşıya. Koruma çabalarının önceliklendirilmesi söz konusu olduğunda, daha çok gözden kaçan bölgelerde ikamet ediyorlar; mesela, özellikle Orta Doğu ve Afrika’nın bazı bölgeleri olmak üzere kurak ve yarı kurak bölgeler gibi… Üstelik, tanımlanan sürüngenlerin yarısından fazlasında yok oluş tehlikesine ait veriler yok.
Karayipler ve Batı Gat Dağları gibi biyolojik çeşitlilik açısından önemli merkezler olan yerler, insan kaynaklı olumsuz etkiler yönünden en yüksek tehlikeyle karşı karşıya. Araştırmacıların açıkladığına göre doğal yaşam alanlarının yeniden oluşturulması, en çok bu bölgelere fayda sağlar; ki bunun da hepimiz için devasa faydaları olabilir.
Gumbs, CNN’den Amy Woodyatt’a şöyle söylüyor: “Tehlike altındaki türlere yönelik tüm verilerden biliyoruz ki, en büyük tehditler tarım alanlarının genişlemesi ve ete yönelik küresel talep”
“Henüz çok geç değil. Bu bölgeleri ve bu türlerin hâlâ hayata tutundukları yerleri belirleyebiliriz ve umarız ki, onları korumayı ve o bölgeleri eski haline getirmeyi amaçlayan koruma eylemlerine etki edebiliriz.”
Araştırma, Nature Communications bülteninde yayınlandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.