Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Hilal Şeklinde Plaj

Al Bayrağımızdaki hilâlin ne anlama geldiğini, bilmeyenler için açıklayayım.

Hilâl ve Allah, Arapçada aynı harflerle yazılır. Ebced hesâbıyla 66 eder. Yâni bayrağımızdaki hilâl, Allah demektir. Yıldız da İsm-i Nebî’dir. Lâle de böyledir. Bahçelerin baş tâcı olması, sâdece güzelliğinden değil, harfleriyle Allah yazılmasındandır. 

Hilâle, yâni yeni doğan aya olan ilgimiz, Orta Asya’ya uzanıyor. İslâmı kabul edince dinî bir hüviyet alıyor. Tevhîdin sembolü oluyor ve Türk-İslâm edebiyatında sıkça kullanılıyor. Çok saygı görüyor, üstün tutuluyor ve yüksek yerlere konuyor. Meselâ dalgalanan bayrağa, meselâ câmi kubbesinin üstüne…

Marmaris Okluk Koyu’nda inşâ edilen Cumhurbaşkanlığı Konukevi’nin fotoğrafları, iki gün evvel mîmârı tarafından paylaşıldı. Gerçekten çok güzel ama lâzım mı? Asla! Birçok kişi gibi benim de aklıma, memurların aylığını geciktiren Dolmabahçe Sarayı geldi. 

Karşı çıkanlar ve taraf olanlar, eteklerindeki taşları döktüler. Atatürk’ün, Cumhuriyet kurulduktan sonra saltanatın sembolü Dolmabahçe Sarayı’nda oturmasını eleştirmeyip “saray! saray!” diye yaygara yapanları, samîmi bulmuyorum. İktidara gelince bu saltanata son vermeyecekler. Bayıla bayıla oturmaya devam edecekler.

Taraf olanlara ne demeli? Akıl vicdan sâhibi herhangi bir insan evlâdı, ülke bu durumdayken Hazîne’yi zora sokan ve dahî masrafıyla sürekli zora sokacak bir mekânı övüyorsa ya devlet millet diye bir telakkisi yoktur ya patlıcanın dalkavuğudur ya da aptaldır. Böyle ahlâk, vicdan ve beyin fukaralarını ciddiye almak, abesle iştigaldir ama vatandaşı kandırıyorlar. 

Buz Devri filminde iki küçük hayvancık vardı. Yer yerinden oynarken sürekli eğleniyorlardı. Göç eden hayvanlardan biri, “Siz niye böylesiniz?” diye sordu. Hayvancıklar, “Biz aptalız” dediler.

Okluk Konukevi’nin fotoğraflarını görünce ilk önce plajı dikkatimi çekti. Plajın kumunun Salda Gölü’den getirildiği söyleniyor. Kleopatra gibi Sedef Adası’ndan getirilse ne olur! Denizle arası iyi olan Turgut Özal bile böyle bir şeye ihtiyaç hissetmemişken, bu plaj merakını anlayamadım. Gerçi porsiyon azaltımı olmuş. 2017 yılında üç hilâl şeklinde olacağı söylenmişti. Şimdi tek hilâl var.

İsrâfın sembolü olan bir yeri İslâmın sembolüyle süslemek, ne yaman çelişki!

TESETTÜR GETTOLARINDAN ÇIKMAK

Ertuğrul Özkök, 13 Ağustos 2008 târihli yazısında Türk siyâsî elitinin tâtil yapma cesâreti olmadığını ifâde etmişti. Süleyman Demirel, Ecevit ve Sezer’in tâtil yapmadıklarına dikkat çekmiş; Abdullah Gül ve eşini yatta, Erdoğan’ı Bodrum’da otel balkonunda görünce ne kadar mutlu olduğunu yazmıştı. 

Adam, yaşam tarzı için tehdit gördüğü insanları kendi mahallesinde görünce mutlu oluyor. Tehdit olarak görülen ise onu mutlu etmeyi, mârifet sanıyor.  

İlkokul yıllarımızda okullar açıldığında muhakkak nerede tâtil yaptığımız sorulur; memleketine yaylaya, ormana gidenin tâtili, tâtilden sayılmazdı. Çünkü Özkök’ün temsil ettiği zihniyete göre tâtil, ancak denizde yapılırdı. Ondan sonra evlerde çocuklar, tesettürlü annelerine, “Biz niye denize gitmiyoruz?” diye sormaya başlarlardı. Çocukların baskısına dayanamayan anne babalar, ne yapar eder, bir yolunu bulur denize giderlerdi. Denize gitmeyeni aşağılayanlar ise mayo giymeyen vatandaşı plajda görmekten hoşlanmazlardı. Zamanla haşema modası başladıysa da yine olmadı. İslâmî sermâye, imdâda yetişti. Parası olan dindarlar, tesettüre uygun tâtil yerlerine akın ettiler. İçeride israf olması kimin umûrunda? Özkökgiller bizi sevsin, yeter! 
 
Özkök, mezkûr yazısının sonunda şöyle diyor:
“Hem Cumhurbaşkanı’nın hem Başbakan’ın tâtil yapmasını, eskiden kapandıkları gettovâri tâtil yerlerinden çıkıp, Türkiye’ye karışmalarını gerçekten çok olumlu bir normalleşme işâreti olarak değerlendiriyorum. Tesettür gettolarından çıkmanın, ülkeye kazandıracağı çok şey var.”

Evet, tesettür gettolarından çıktık. İslâmî oteller, tıklım tıklım. İsraf rezâleti, haşemalarla ördek gibi batıp çıkarak sınıf atlama komedisi, kimin umûrunda? 
Nihâyet eşi tesettürlü Cumhurbaşkanımız, hilâl şeklinde plajı olan konukevi bile yaptırdı. 
Mâliyeti çok yüksek olan bu en üst düzey konukevini savunmak ise “Bir Mihriban Aliyev’e bakın, bir de bizim rüküş eşlere!” diye hayıflanan karşı mahalle gazetecilerine değil, plajın şekliyle aynı adı taşıyan tesettürlü kızımıza düştü. 
Yazıyı yazarken zihnim, eski Türk filmlerine gitti. Kezban Paris’te filmi gibi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.