HANGİSİNİ TUTMAK ZOR

 

Laf mı, çiş mi?

***

Dün Öğretmenler Günü idi. 
Ona her gün öğretmenler günü. 
Bir vesile bir desise, TV’lerden her gün milleti eğitiyor.
Öğretmenlere ise yılda bir mesajla yetiniyor. 
Dün de “şehit öğretmenlere” dua... 

 

“Emekli olanlara” uzun ömür niyaz etti. Ama yıllardır atama bekleyen 438.134 öğretmen ile bu mesleğin eğitimini alan 653.899 öğrencinin adını anmadı Reis. 
 

Bunda da görmedi hiç beis.

***

Benzetmek gibi olmasın, Atatürk’ün bir sıfatı da Başöğretmen. Reis kendisini başöğretmen saysa iyi, ama işin tuhafı Başmuhtar da sayıyor. Muhtarlara tam 48 haftadır hızlandırılmış eğitim vermesi bundan.
Belli ki “Muhtar bile olamaz!” lafı ile hesaplaşması sürüyor. Yüzlerce değil, binlerce muhtarı Saray’da ağırlamaya devam ediyor: “Sizden biriyim. Ben oldum, Sizin neyiniz eksik?!” diye onları yüreklendiriyor.
Ülkemizin, çoğunluğu köy muhtarı 50 bin küsur muhtarı var. “Muhtar”, “hayr” kökünden geliyor. 
“Hareketinde serbest, seçilmiş ve seçkin” demek. Kaynaklar, muhtar sıfatının Hz. Muhammet için de kullanıldığını belirtiyor (F. Devellioğlu, Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lûgat). “Muhtar bile olamaz” sözüne neden bu kadar öfkelendiğini ise anlamak zor! 
Muhtar deyip geçemeyiz. Adres bilgileri, oy pusulalarının dağıtımı, tebligat, her şey muhtardan soruluyor. Devletin ucu orada. Devlet oradan başlıyor. Muhtarları koluna takan Türkiye’yi peşine takıyor. Daha önce hiçbir partinin muhtar projesi olmadı. Muhtarlara metelik veren çıkmadı. Bu yüzden de hiç kimse (Kıyas gibi olmasın ama Atatürk dahil) 16 yıl aralıksız iktidar yüzü göremedi! 

 

Tayyip Bey’in muhtariyet sevdasını - başarısını anlamak için Sabah gazetesinin “Muhtar maaşları 16 yılda 18 kat arttı!” haberi ile Saray’ın menüsüne bakmak yeter. (18 Ekim 2018)

***

Seçimler yaklaşıyor. Muhtarlara kendisi bizzat, bakanları - milletvekileri de dolaylı dolaysız antrenman verirken yeni valiler de işbaşı yapıyor. Eskiler zaten yeterince makbul ki, yerlerindeler. 
 

Geçenlerde zamların ve Kaşıkçı haberlerinin tozu dumanı arasında İstanbul, Ankara dahil 39 ilin valisi değişti. Artık “merkez valiliği” de kalktığı için çoğu “bürokrat hurdalığı”na itildi. 
 

Bu arada da kendisini “Saray Naibi” sayan - sanan Sn. Soylu ise valilere “Sokağa çıkın!” talimatı verdiğini açıkladı: “Valiler halkın istekleri, önerileri, görüşlerini merkeze iletecekler. Ekonomi toplantıları, muhtar toplantıları düzenleyecekler”miş ve “Muhtar bilgi sistemi hayata geçirilecek”miş! Ah muhtarlar! Devletin başı resmen AKP Genel Başkanı ise devletin valileri de artık fiilen AKP il başkanıdırlar.. Yenileri 39 ilde birden yeni bir heyecan ile işbaşı yaptılar. Darısı muhalefet il başkanlarının başına inşallah!

Hastaneye bir iki
 

Tarihi ve köklü birçok hastane kapatılıyor, yıkılıyor. 
Sözde “şehir hastaneleri” inşa ediliyor. “Sözde”, çünkü neredeyse tamamı şehir merkezinden çok uzakta hizmet veriyor, verecekler... 
Bir başka inşaat seferberliği de “şehir hapishaneleri” için yaşanıyor. Çünkü, suçta da, suç “isnatı” ve suç “icadı”nda da bugüne dek görülmemiş bir patlama yaşanıyor. 

 

Oysa toplumun asıl eksiği “şehir tımarhaneleri”. O konuda bir adım yok. Pahalılık ve işşizlik kadar gençlerdeki işsizlik ve gelecek endişesi de toplumsal ve bireysel huzursuzluğu artırıyor. 
 

Sağlık Bakanlığı belli ki “itirafçı” olarak, iktidarın seçimlerde etkin pişmanlıktan yararlanmasını sağlamak istiyor. “Yılda ortalama 8.6 milyon kişi ruh ve sinirhastalıkları hekimlerine başvuruyor!” 
 

10 kişiden 1’i “antidepresan” kullanıyor. 9 ayda 33 milyon kutu “psikiyatrik” ilaç kullanılmış. Acaba seçimlerde “psikiyatrik ilaç” kullanan seçmenlerle ilgili YSK’nin bir tebliği olacak mı?
“Ayık kafa” ile oy kullanmayı sağlamak için o gün içki satışı yasak. Peki ya “sinir hapı” kullanımı?

 

“Kamu spotları”nda sadece “Antibiyotik kullanmayın” deniyor. “Antidepresan kullanmayın!” demeye cesaret edilemiyor. Yoksa cinayet, şiddet, hiddet katlanacak, millet birbirini yiyecek. Seçimler yaklaşırken iktidar bu konuya da el atmalı, valiler ve muhtarlar eliyle “şehir tımarhaneleri” için de proje üretmelidirler.
 

Son bir not:
İstanbul ve Ankara’nın sabah ve akşam trafiği sadece tımarhane kapasitesini zorlamakla kalsa iyi, “çiş tutmak zorunda kalmanın yarattığı hastalıklarda” da patlama yaşanıyor. 

 

“Şehir hastaneleri”nin çözüm olması çok zor. Çünkü adları şehir ama neredeyse hepsi şehir dışında. 
Çişini tutabilen gelsin diye mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar