Borçlanma Özgürlüğe Karşı Mıdır?  “Çok Kamçı Yiğidi Mazohist Yapar mı?”

Borçlanma Özgürlüğe Karşı Mıdır? “Çok Kamçı Yiğidi Mazohist Yapar mı?”

İnsanlar ve onların oluşturduğu hükmi şahıslar, şirketlerden devletlere kadar benzer kurallar ve bazı doğal kanunlar çerçevesinde hayat bularak gelişirler.

İnsanlar ve onların oluşturduğu hükmi şahıslar, şirketlerden devletlere kadar benzer kurallar ve bazı doğal kanunlar çerçevesinde hayat bularak gelişirler. Kanun kural ve şartlara uyamayan hakikiden hükmiye her kişi ve kurum, hüsran ile yüzleşir, kötü sonuçlara maruz kalır.

Insanların ihtiyaç ve istekleri vardır. Bilindiği gibi ihtiyaçlar her canlının yaşamak için gerek duyduğu en temel olanlardan başlayarak insanoğluna özgü daha karmaşık ihtiyaçlara kadar uzayıp gider. İhtiyaçlar karşılanmaz ise fizyolojik ve psikolojik açlıklar başlar ve bu açlık eninde sonunda çeşitli hastalıklara sebep olur. İstekler ise temelinde ihtiyaçlardan türemiş ulaşılmak istenen akılcı veya akıl dışı herşeydir.

Bu önemli ve çok temel gerçeği hatırlattıktan sonra, yaşam kavgamızda bir şeyleri üretirken dikkat etmemiz gereken önemli bir noktaya parmak basmak istiyorum.

İnsanlar en temel ihtiyaçlarından, başlayarak, anlamlı, anlamsız, gerekli veya gereksiz sonsuz sayıdaki isteklerine ulaşmak üzere çalışırlar, yani üretim yapmak zorundadırlar. Üreten her birim bir bilanço ve bütçe yaparak bunu yakından takip etmek zorundadır. “Bilanço en genel ve basit anlamda, mevcudumuzu yani varlıklarımızı ve bunların hangi kaynaklardan nasıl karşılandığını anlık olarak gösteren çizelgelerdir.”

Bilanço ve bütçe yaparak bunları sıkıca takip etmeyenler hesaplarını şaşırabilirler. Hesap şaşınca ipin ucu da kaçar. Kaçan ipin ucunda karşılanamayan mecburi ihtiyaçlar da istekler de bulunabilir. İpin ucu kaçınca htiyaç ve istekleri karşılamak için kullanılan tehlikeli bir araç ise borçlanmadır.

Her insan anadolu insanımızın tabiri ile kenarda en az bir “kefen parası” bulundurmalıdır. Kazanılan gelirin bir kısmı tasarruf edilerek yarın olabilecek ihtiyaçlar için saklanmalıdır. Şirketlerin bilançolarında görülen ihtiyat akçeleri de onların gerek zor piyasa şartları için gerek yapacakları yatırımlar için kârlarından ayırdıkları “tasarrufu” ifade eder.

Hakiki ya da hükmi her şahsın bir öz sermayesi vardır. Entellektüel bir sermaye olan tahsil, bilgi ve beceri birikimi de er geç paraya dönüşerek ihtiyaç karşılayacak bir sermayedir. Hukuk bürosu açılacaksa, doktor muayenehanesi açılacaksa onlara da küçük ya da büyük bir sermaye gerekir. Hükmi şahıslara yani şirketlere ve belediye, devlet gibi kurumlara gelirsek onlar da mevcut bir sermaye ile işe başlarlar.

Hükmi şahısların bünyesinde paydaşlarının yatırdığı sermaye kasalarında ve bankalarında nakit şeklinde olabildiği gibi, bu paraları kullanarak yaptıkları menkul ve gayrimenkul yatırımlarına da bağlanmış varlıklar şeklinde olabilir. (Belediyeler ve devletlerin paydaşları vatandaşlardır. Verilen harçlar, vergiler bu kurumlarca toplanıp kullanılır)

Yatırım yapmak isteyen her şahıs ya mevcut nakit tasarrufunu yani öz sermayesini kullanır veya mevcut bir yatırımından vaz geçerek edindiği nakdi bir başka yatırımı için sermaye yaparak kullanabilir.

Hakikiden hükmi olanalara kadar tüm şahıslara önerim, kazandıkları ve harcamalarından arta kalan tasarruflarını doğru kullanmalarıdır. İhtiyat akçeleri yetersiz olan her şahıs gerekli hayati bir ihtiyacı dahi karşılamakta zorlanabilir ve borç almaya yönlenebilir. Kurumların üç finansman kaynağı vardır bunlar sırası ile;

  1. ESAS VEYA KAYITLI SERMAYE:

Bir işe başlarken, işe başlayan tek kişi veya “n” sayıdaki paydaşların o iş için ayırdıkları para olan sermayedir. Başarılı işlerde paydaşlar seve seve ek sermaye koyarak işlerini geliştirmek isterler. Öz sermayenin temeli ve başlangııcıdır.

  1. OTO FİNANSMAN:

Yapılan doğru ve kaliteli üretimin sonucunda elde edilen kârdan ayrılan tasarruf yani yedek akçelerdir ki asıl olan, hakiki ya da hükmî şahısları geliştirecek, “namerde muhtaç etmeyecek” olan bu sermayedir. Öz Sermayeye eklenir.

  1. BORÇ SERMAYE:

Paydaşlar dışında üçüncü şahıslardan kısa veya uzun vadeli alınan sermaye / paradır. İşin sonunda faydalı bir yatırım için dahi olsa temin edilen para paydaşların olmadığı gibi kurumun akılcı çalışmaları sonunda elde edilmiş kârdan ayrılmış bir para da değildir. “Ben buna tehlikeli para” derim.

Hatırlatmam gereken şey verimin ve kalitenin önemidir. Hayatım boyunca bana ters gelen bir söz varsa o da “non profit organization” yani “Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluş” cümlesidir. Her kuruluş vakıflar, belediyeler ve devletler birer ticari işletme gibi verimli ve kaliteli çıktılar üretecek gibi organize olup çalışmazlarsa zarar, ziyan ve hüsran kapıdadır. Akılcı çalışamayan kurumlarda israf artar, gereken yatırımlar yapılamaz. Hatalı yatırımlar yapılır. Çok doğal olarak zarar eden kurumlara paydaşları da ek finansman sağlamadıkları için sonuçta namerde muhtaç olunur…

Gerçek veya hükmi olsun şahıslar borç almaya alışırlarsa “Hesabını Bilmeyen Kasap, Elinde Kalır Masat” misali sonu zarara giden negatif bir sarmal içerisinde kalırlar.

Borç para denen bela, alanı hele bunu “alışkanlık haline getireni” esir olmaya kadar getirecek bir sermaye türüdür. Her ne kadar borç alınan paranın faizi “sözde mevcut piyasa şartlarındaki ortalama getiriden düşük olsa da” bu teori durgunlaşan piyasaları enflasyon ile birlikte önü alınmaz şekilde artan faizleri gözardı eden bir teoridir. Hele çeşitli sebeplerden dolayı zarar eden bir kurum, borç almaya başlar ve bunu sürdürürse borç verenler tarafından kara listeye alınır ve “tefeci faizi” ile borç verilmeye başlanır.

İşte esaret de bu noktada başlamış olur. Ülkeler için bu durum, “Libor Faizin çok üzerinde” borç alabilmek şeklinde ortaya çıkar. Biliriz ki tefeciye düşenlerin ellerinde avuçlarında varlık olarak ne varsa peyderpey gider. Kısaca mevcut öz sermaye borç verenlerin eline geçmiş olur. Borç almaya alışanlar ilk görüşte kolay olan ve günü kurtaran bu sermayeye kolayca alışabilirler. Sadece işletmeler değil, hane halkı mensubu kişiler dahil borç verene karşı boyunları eğri kalır. Borç yiğidin kamçısı değil, mazohist birinin vaz geçemediği kamçı haline gelir. Ana babadan bile borç alınmışsa, onların belki de çok anlamlı olmayan kaprislerine dahi boyun eğmek gerekebilir. Borçlu işletmeler ellerindeki stokları ve diğer varlıkları değerinden çok daha düşük fiyatlarla elden çıkartmak zorunda kalabilirler. Devletler mevcut yer altı zenginliklerini borç aldıkları kişi ve ülkeler “yok pahasına” vermek durumunda kalırlar. Oysa tekrar etmemde yarar var ki borca muhtaç olmamak için akılcı çalışmak yeterlidir. Unutmayınız:

  1. Önce kendinizin ve sonra aileniz ve beraber çalıştığınız insanların eğitimi için her şansı kullanınız. Eğitim hayat kurtarır. En büyük sermaye iyi bir eğitimdir.
  1. Ailenden dahi olsa liyakatsiz kişileri asla işe almayınız.
  1. Sistemli olunuz. Sistem kurmaya vakit ve para ayırınız.
  1. Özellikle de organize çalışarak, kurumun ve kişilerin performansını yakından takip ediniz. Performansı takip etmek suretiyle adaletten asla vaz geçmeyiniz. Adil olunuz.
  1. Lükse ve israfa, günü birlik isteklere para harcamak yerine, gerçek ihtiyaçları ve yarını düşünerek harcama yapınız.
  1. Her ne üretirseniz üretiniz çıktılarınızı önce iç, sonra da dış müşterilerinize yararlı olacak şekilde kaliteli ve verimli üretiniz. Böylece satış yapabilir, kar elde edebilir ve otofinansman yaparak, borç sermayeden olabildiğince kurtulursunuz.

Can dostlarım hepinize verimli, akılcı, kimseye boyun eğmek zorunda kalmayacağınız borçsuz nice güzel günler dilerim.

Ahmet Levent ÖNER

25 Eylül 2025

Altıntepe

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler