
Bir Ülke Düşlüyorum
Bir ülke düşlüyorum, herkes mutlu. Büyük bir savaştan yeni çıkmış ama öylesine yönetiliyor ki bütün yaralar hızla sarılıyor. Kadın erkek birbirine eşit. Herkes uygar insanlar gibi giyiniyor.
BİR ÜLKE DÜŞLÜYORUM
(Yıllar önce ngazete’de yayınlanmış olan bir yazım)
Bir ülke düşlüyorum, herkes mutlu. Büyük bir savaştan yeni çıkmış ama öylesine yönetiliyor ki bütün yaralar hızla sarılıyor. Kadın erkek birbirine eşit. Herkes uygar insanlar gibi giyiniyor. Genç kızlar halka açık yerlerde şortları ile jimnastik gösterileri yapıyor. Delikanlılar kızları arkadaşlarını, kardeşleri gibi görebiliyor. Zengin çocuklar iyi okullarda okuyup yoksullar eğitim görmek bir yana doğru dürüst bilgi bile edinmekten mahrum bırakılmıyor. Salgın hastalıklarda çocuklar tüm dünya çocukları gibi öğrenimlerine devam edebiliyor.
Fabrikalar kurulup sanayie katkı sağlanıyor, sonra da üç kuruş on paraya satılmıyor. Doktorların, öğretmenlerin, ülkelerin bu belkemiklerinin hak ettikleri yaşam biçimine uygun maaşları var. Devlet onların hakkını yemiyor. Doktorlar saldırıya uğramıyor.
İşsizlik sorunu yok, herkesin bir işi ve saygın bir yaşam biçimi var.
Rüşvet sözcüğünün anlamını bilen yok. Hastalar hastanelerde tedavi görebilmek için saatlerini telefon başında ya da kuyruklarda geçirmiyor.
Et alınabiliyor. Göreceli olarak ucuz et kuyruklarında insanlar güneş altında veya karda, buzda beklemek zorunda kalmıyor.
Dünya genelinde saygın ve kendine yeterli bir ülke benim düşlediğim, elin Arap’ına üç kuruş için yanaşmayan, ABD’nin çıkarları için kendi ülkesinin çıkarlarından ödün vermeyen.
Bilime, sanata sahip çıkan bir ülke. Sanatçıları hor görmeyen, suratına tükürülesi bu kadar çok insan varken sanatın içine tükürmeyen, bilimi küçümsemeyen, beyin göçüne neden olmayan, bilim adamlarını aşağılamayan bir ülke nasıl olur sizce?
Örneğin önlenebilecek felâketler karşısından fıtrattan söz etmeyen, göçük altında kalanların mutlu öldüklerini söylemeyen… Rize’de insanlara çay dağıtmayan, aynı çayı Marmaris’te yaşayanların kafalarına, kendince iyilik olsun diye fırlatmayan insanların yaşadığı bir ülke.
Dinî değerlerle dalga geçenlerin ve sonra büyükelçi atananların, her yerde ve her durumda, en yakışık almayacak koşullarda bile siyaset yapmaktan çekinmeyenlerin, Müslümanlığı amaçları için kötüye kullananların yaşamadığı topraklar düşlüyorum.
Herkesin çoluk çocuk tatile çıkabildiği, insanların yıllık izinlerinde başka işlerde çalışmak zorunda olmadığı…
Yok yere gençlerin şehit düşmediği, bu devirde yolların kardan kapanmadığı, deprem bölgesi olma özelliği taşıdığı için bu konuda donanımlı, yapılaşmayı ona göre denetleyen, duyarlı, görevlerinin bilincinde bir ülke. Çocukların aç yatmadığı, reklâmlarda gördükleri yiyeceklerin hiç değilse tadını bildiği, Allah’ın İstanbul’unda yaşayan insanların hepsinin denizi görmüş olduğu bir Türkiye.
İnsanlar askıda ekmek peşindeyken saraylarda yaşamayan, bir yerden bir yere karayoluyla giderken on beş aracı, yakıtı bedava sanırsınız, peşine takmayan, yazlığına kendi uçağı ve helikopteri ile giden, helikopteri ile üç ayrı helikopterin eşliğinde yolculuk yapan, gölgesinden korkmayan insanların yönettiği bir ülke düşlemekle çok mu hata ediyorum?
Eğitime önem veren, saraylarını evsiz barksız vatandaşlarının hizmetine açmaktan çekinmeyen, öğrenci yurtlarına el koyacağına saraylarını ve yandaşlarının işlettikleri büyük otelleri çaresiz insanların hizmetine açan, soyu sopu belli olan, eğitimleri, donanımları bulunduğu mevkie uyan insanların yönettiği bir ülke düşlemek çok mu büyük bir fantezi?
Yobazlara taviz verilmese, kimsenin içtiği alkollü içkiye karışan olmasa, insanlar kendi yaptıkları içki ile zehirlenip ölmese, herkes kendi inancına göre ibadet edebilse, tarikatlara kul köle olunmasa, her fırsatta yalanlar söylenip sonra bu yalanlar inkâr edilmese, insanlar düşünceleri ve/veya atılan iftiralar yüzünden senelerce tutuklanmasa, gençler öldürülmese, katilleri hoş görülüp kollanmasa, yargı güvenilir, yargıçlar ahlâklı ve vicdanlı olsa benim düşlerimin bir kısmı gerçekleşmiş olur.
Seçimlerde hile yapılmasa, kimse kimseye, hasmı bile olsa saldırmasa, küfür kıyamet, terbiyesiz lâflar söylemese, hoşgörü sahibi olanları televizyonlarda izlesek, gerçekleri yadsıyıp yandaşlık yapan bir basın etrafımızı sarmasa, basın özgürlüğü olsa, riyakârlık tavan yapmasa…
Muhalefet daha çabuk karar verse, çeşitli konularda insanların aklını karıştırmasa…
Daha çok yazacaklarım var, tüm yazılarımda ucundan kenarından bu konulara değinmiştim zaten.
Biz böyle bir ülkede yaşamıştık, acaba o bir düş müydü?


Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.