Sadullah Özcan

Sadullah Özcan

15 Temmuz üzerine-2: Hulusi Akar’a çağrımdır

Bugün 15 Temmuz. Milletin tarih yazdığı, milletin talihini çevirdiği gündür. Milletin her ferdinin titreyip kendine geldiği destanlaştığı gündür 15 Temmuz.

Aradan tamı tamına iki yıl geçti. O günü daha dün gibi hatırlıyorum. O gün bir anket çalışmasından gelmiştik arkadaşlarla. Ben düğüne geçmiş onlar evlerine. Daha masaya oturmanın üzerinden 15 dakika geçmemişti ki ankete beraber gittiğimi arkadaşlardan Cemile Hanım aramıştı. Ankara semalarında ki tuhaflıktan dolayı.  Sonra onunda benimde öğrendiğim darbe girişimiydi.

Uzun süre ne yapacağımızı şaşardık. Ara yerde Özel Harekâtın bombalanması ve sonrasında kendimizi yollarda bulduk darbeyi protesto için.

Niyetimiz Kızılay’da toplananlara katılmaktı. Fakat Genelkurmay kavşağından geçerken Kızılay’dan büyük bir grubun “Genelkurmay Başkanı’nın esir almışlar. Onu kurtarmaya geçiyoruz” deyince onlara katıldım. Bu arada Kızılay’da buluşalım dediğimiz ve gündüz ankette beraber olduğumuz arkadaşlarla o kalabalıkta buluşma imkânı hiç olmadı. O grubun arkası kesilmedi. Vatandaş Genelkurmay’ın dış kapılarına ve demir parmaklıklarına dayandı. Kapılar devrilirken oradaydım. Millet Genelkurmay’ın bahçesine neredeyse bir birini ezerek giriyordu. Bazılarının ağzında “Genelkurmay Başkanı’nı esir almışlar. Onu kurtaracağız.” diye nidalar duyuluyordu. Spot ışıklar yandığından Genelkurmay’ın her yerini görmek mümkün olmuyordu. Şeref kapısına kadar ulaşanlar olmuştu.

Fakat vatandaşın büyük çoğunluğu merdivenlerde beklemeye başladı. Tekbirler getiriliyordu. Bir ara Genelkurmay içinden uyarı ateşi açıldığını gördüm. Merdivenlerde bekleyenlerden birkaç kişi yaralandı. Onları alıp götürdü arkadaşları. Bir süre daha bekleşirken bir daha vatandaşın üzerine tarama yapıldı. Bu sefer bütün vatandaşlar kendilerini merdivenlerin sekilerine siperlendiler. O arada ateşler yoğunlaşınca insanların büyük çoğunluğu Genelkurmay ile Jandarma Genel Komutanlığı arasındaki yolun ortasına attı. Yaylım ateşinden korunduğumuzu zannederken projektörleri yakmış Kızılay tarafından gelen bir helikopter İçişleri Bakanlığı önünden itibaren topluluğu taramaya başladı. İnsanlar taramadan kurtulmak için yer ararken, helikopter 3-4 dakika sonra bu sefer ışıklarını söndürerek yine Kızılay yönünden ve aynı şekilde İçişleri Bakanlığı önünden sığınacak bir yer arayan insanları tekrar taramaya başladı. Bir anda insanlar ateşin nereden geldiğini anlayamamıştı. Bir ara başımı kaldırıp baktığımda üstümde deniz altından balinanın beyaz altı gibi helikopterin taramasını gördüm. O ara Jandarma Genel Komutanlığı tarafına doğru kaldırımın üstüne doğru siper almaya çalıştı herkes. Bende öyle yaptım. Fakat alnımın sıcaklığını hissettim bir an. Görüldü ki bu Helikopter katliam yapmaya devam edecek sığınacak yer düşünürken Akay Kavşağı’nın altı aklıma geldi. Oysa millet açıktan kaçıyordu. Bu niyetle kalktığım ama bir adım attım 3-4 kişi ağır yaralı ve şehit, bir adım daha attım 3-4 kişi daha bir adım daha attım 3-4 kişi daha. Jandarma Genel Komutanlığından İçişlerine doğru giden kaldırımın üstünde 10’larca yaralı 10’larca şehitleri o zaman fark ettim. Sol tarafımdakileri ise hiç göremedim. Oysa bizde tam katliamın ortasında kalmış, helikopter taramasının sekme aralığında kalmışız. Öldürmeyen Rabbim öldürmüyor. Sonrasında Akay Kavşağı’nın altına sığındım.

Sonrasında Meclis Bombalanmaya başladı.  Aldığım yaramın da büyük ehemmiyeti yoktu. Sıyırmış geçmişti.

O geceyi bu kadar yakından yaşayan biri olarak o gündür bugündür hiç aklımdan çıkmayan bir konu vardır. Genelkurmay önünde 35 şehit yüzlerce yaralı vardır. Bunlar neden şehit düştü, neden yaralandı? Binlerce insan Kızılay’dan gelirken “Genelkurmay Başkanı’nı esir almışlar. Onu kurtaracağız.”diye yola çıkmadı mı? O gündür bugündür medyayı ve sosyal medyayı takip ederim. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’dan daha Genelkurmay önünde darbecilerden kendisini kurtarmak için mücadele eden bu yiğit, kahraman insanlar için bir tek değerlendirme bir tek söze rastlamadım. 35 Kişi Sayın Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar darbecilerin esaretinden kurtarılması için şehit düştü. Yüzlerce kişi onu kurtarmak için mücadele ederken yaralandı. Binlerce kişi darbecilerin elinden almak için yaylım ateşlerine, helikopter taramalarına, tanklara kafa tuttular.


Her ne kadar Kayserili gözükse de köken olarak Hemşerim ve Manyaslı olan Milli Savunma Bakanlığı’na atanan Hulusi Akar’a soruyorum. Şehit olan 35 kişinin ailelerini sessiz sedasız taziye ziyaretinde bulundun da bizim haberimiz olmadı mı? Yaralanan yüzlerce kişiyi teker teker ziyaret ettin de bizim haberimiz olmadı mı? Yoksa iki yıldır Genelkurmay’da programlar yaptın da bizim mi haberimiz olmadı? Yoksa şehit olan 35 kardeşimizin Genelkurmay içinde anıtlarını diktiniz de bilgimiz mi yok?


Bu işi böylece sessiz sedasız geçiştiremezsin. Bu şehitlere, bu yaralılara, bu gazilere bu millete minnetin vardır. Bu sessizlikle, suskunlukla geçiştirilecek bir iş değildir. Bu şehitlere bu gazilere, bu millete minnetini hissettirmek zorundasın.


Yoksa büyüyüp giden yüzlerce soru kafamızda devam edecek. Millet senin ismin için değil makamın için oradaydı. Kimsede senden minnet beklemek için bu mücadeleye girmedi. Bu minnet için şehit düşmedi, gazi olmadı. Ama senin sessizliğin aklıma geldikçe darbe sonrası Fırat Kalkanı harekâtı ve Zeytindalı Harekâtı ile tarih yazan Ordunun Genelkurmay Başkanı olmana biraz gölge düşüyor.

Kalın sağlıcakla…. 

Önceki ve Sonraki Yazılar