Çidem Ayözger Ergüvenç

Çidem Ayözger Ergüvenç

ŞARKI DÜŞÜNDÜ

Babam bir şeyler yazdı, şarkı sözü deniyormuş, diğer babam da ona bir müzik uydurdu, ikisi bir araya gelince ben doğdum. Benim annem yok ama bütün şarkılar benim gibi değildir, bazılarının bir annesi bir babası, bazılarının ise iki annesi olabiliyor. Hatta tek bir anne ya da babayla dünyaya gelenler bile var. Bu durum beni hiç rahatsız etmemektedir.

Bir gün bir hanım, insanların yemek yerken müzik dinledikleri bir yerde beni söyledi. O kadar güzel olmuşum ki herkes deliler gibi alkışladı. Hanım benim alkışlarımı kendi üstüne alındı; ben de kalbi kırılmasın diye sesimi çıkartmadım. Anne hasreti de çekiyordum, acaba bu hanım benim üvey annem olmasın, eğer öyleyse ona bir özveride bulunabilirim diye düşündüm. Sonra aynı hanım televizyona çıktı beni yine pek güzel söyledi, ben de o da çok ünlü olduk. Ünlü olmak çok güzel bir şey sanırdım ama beraberinde öyle sorunlar getirdi ki şöhretimden tiksindim.

İlk önce, bir oğlan, yaptığı albümde beni de söyledi. Pek hoşuma gitti ama hemen sonrasında kıyametler koptu. Babalarımın ikisi ve üvey annem öyle bir kızdılar ki sonunda oğlanla mahkemelik oldular. Benim üzerimde telif hakları varmış, oğlan bunlara sormadan beni söyleyince onların bu haklarına saldırmış duruma düşmüş. Mahkemelere düşmeyi hiç istemezdim ama şöhretin bedeli, yapacak bir şey yok. 

Bedel ödeme bununla kalsa yine üstünde durmaya bilirim ama elden ele gezen güle döndüm. Kendini şarkıcı zanneden herkes illâki beni söylüyor. Yoruluyor muyum, acaba o gün kafa dinlemek mi istiyorum, bir sorunum mu var aldıran yok. 

Daha beteri Bulaşık yıkayan hanımlar, pazarda müşteri bekleyen pazarcılar, arabalarını süren insanlar, genç kızlar, genç oğlanlar seslerinin güzel olup olmamasına bakmadan beni dillerine pelesenk ettiler. Sözlerimi tam hatırlamayanlar araya uydurma sözcükler ekledi. Sanki ben, ben olmaktan çıktım acayip bir hal aldım. 

Çoğunlukla erkekler, arabalarını yıkarken, evde tamir işleriyle falan uğraşırken ve benzeri durumlarda dudaklarını büzerek öne doğru uzatıp düdük gibi öttürerek beni çalıyorlar, bunun adı ıslık çalmakmış, bazen hanımları rahatsız etmek için de çalarlarmış. Oysa ben müziğim ve sözlerimle birlikte bir bütünüm böyle bir duruma gelmeyi hiç de hak etmiyorum. 

Bütün bu sorunlarım arasında ünlü olmanın çok güzel bir ödülünü de kazandım doğrusu. Yunanlı bir hanım beni dinlemiş pek beğenmiş, kendi diline çevirtmiş, aldı beni Yunanistan’a götürdü. Ben orada da çok ünlendim hem de ara sıra yabancı bir ülkede yaşama şansına ulaştım. Ülkemi özlememe ise hiç gerek yoktu çünkü beni nerede söylüyorlarsa orada yaşıyordum. Bir Yunanistan’a gidiyordum bir Türkiye’ye dönüyordum. Ara sıra başımın döndüğü de oluyordu ama şöhretin bedeli böyle olsa gerek.

Ben öyle dinlerken insanların gözlerini bilinmez bir noktaya dikip iç geçirdiği, gözlerini sulandırdığı acıklı şarkılardan değilim. İnsanlar beni dinlerken neşelenirler, kalkıp oynayanlar bile oluyor. Sonra Ali Babanın Çiftliği gibi insanların hayvan sesleri çıkarmaya çalıştıkları şarkılar gibi de değilim. Beni söyleyenler hep insan sesleri çıkarırlar. 

Ünüm o kadar arttı ki iki kişi birden beni söylemeye başladılar ama biri önce söylerken öbürü sonradan söylemeye başladı hem ikincinin müziği ilkinden farklı; buna kanon diyorlarmış. Doğrusu müzikçi babamın buna çok kızacağını sanıyordum, adam bir de mutlu olmaz mı? Babana bile asla güvenme sözünde bir haklılık payı var gerçekten.

Başıma böyle bir şeyin gelmesine asla izin vermez diye ummuştum ama ne olsa insanoğlu, annesinin tembelliğinden olsa gerek, besbelli sütçüden aldığı sütleri kaynatmadan içirmiş oğluna.

Ne yazık ki sonum pek kötü oldu. Şöhret basamaklarını hızla tırmanıp zirveye ulaştığımda yaşadığım güzel günler beklediğim kadar uzun sürmedi. Aradan beş, altı ay geçtikten sonra babalarım bana bir kardeş getirdiler, yine üvey annem insanların benimle ilk kez tanıştıkları yerde onu söyledi. Ayni şekilde pek çok alkış aldı. Beni ne zaman söyleyecek diye boş yere heyecanla bekledim. Geçen sefer de dikkat etmiştim insanlar ağızlarını sildikleri peçetelere şarkı isimleri yazıp hanımın söylemesini istiyorlardı. Bu kez hiç değilse bir peçetede benim de adım çıksa diye dualar ettim, hiç işe yaramadı. 

Kardeşim, kardeşim hiç böbürlenme, bana bak gör hâlini! Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış sana bana ya da başka bir hükümrana mı kalacak sanıyorsun. Sananlar var ama pek yanılıyorlar. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.