Cüneyt Şaşmaz

Cüneyt Şaşmaz

"KARŞI MAHALLE"nin "TARİH'Çİ"si?!

İş bilenle taş taşı, bilmeyenle bal yeme.
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor.
Dün'ün hikayesi dün'de kaldı.
Yeni gün'e dair yeni şeyler söylemek lazım.
"Acem yaptırımlar" kapsamında içinden geçmekte olduğumuz süreç malum.
Bir şey değişir, her şey değişir...
VATAN demek, NAMUS demek.
Türk'ün bakış açısı, Nükleer KIYAMET ise KIYAM'et!
Düşman kazık'ı yoktur, dost kazık'ı vardır.
Global köy'e dönen günümüz dünya'sını anlamak için geçmiş'i geçmiş'te bırakmak şart.
Aksi halde sadece kafalar karışmaz, ülke'lerin içleri de karışır.
Kaldı ki, sorun da, sorun'la çözülmez.
Bugün'ün sorunlarını çözmek için çağ'ın ruhu'na uygun düşen stratejik akıl şart.
Gazetecilik mesleğinin doğası gereği övmek ya da yermek veya çok ağır eleştiride bulunmak da işimizin parçası!
Soru sormak, kamu adına cevap aramak!
Hukuk nezdinde hiç kimse "layüs’el" yani "sorgulanamaz, soru sorulamaz" değildir.
Demem o ki:
İçinden geçiyoruz zaman'ın!
Özenle bulandırılan su'daki duruluk nedir ne değildir!?
Demem şu ki:
Son yıllarda giderek hızlanan bir "alternatif tarih yazma" gayreti var?!
Üstelik hepimizin evinde bu dönemi yaşamış, birinci derece şahidi olmuş insanlar varken, topluma göz göre göre yalan söyleyen bir grup var?!
Bu grubun saçma sapan, ipe sapa gelmez kurguları belgeden, kanıttan yoksun!?
Hal böyleyken...
İstanbul Marmara Üniversitesi Türk ve Osmanlı Hukuk Tarihi Fakültesi Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci'nin, Türkiye Gazetesi'ndeki köşesi'nde, "ÇANAKKALE MUHAREBELERİ'NİN İKİ YÜZÜ" başlıklı yazısı şöyle:
https://m.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ekrem-bugra-ekinci/585293.aspx
Yorum şu:
https://www.youtube.com/watch?v=mP6v3YKmm2g
NEDİR NE DEĞİLDİR
Sayın Profesör, ABD de, Oceanside CA'da yerleşik hayranlarınızdan bir "yobaz" ve/veya "ticani", eksik olmasın, her fırsatta e-posta kutuma yazılarınızı gönderir ve ben de imkan dahilinde okumaya çalışırım.
O kadar çok gönderiyor ki, bazılarını okumadan siliyorum?!
Sizinle bir defa e-posta aracılığı ile temas ettik.
TGRT ekranında, Birinci Dünya Savaşı sonunda, Türkiye’nin müttefikler tarafından dizayn edildiğini söylemiştiniz?!
Demem o ki:
"ÇANAKKALE MUHAREBELERİ'NİN İKİ YÜZÜ" başlıklı makalenizi okudum.
1915'te Çanakkale Savaşı'nı kaybetseydik, yazdığınıza göre, bugün peri masallarında bile gıpta edilecek hayat sürecekmişiz?!
Makalenizde Chrustshew’in, Kanuni Süleyman’ın rüyalarında konuşmalarından bahsediyor ve "Çanakkale geçilseydi, Cumhuriyete giden yol kurulamaz; Mustafa Kemal gibi bir lider ve Ankara kahramanları ortaya çıkamaz, Türkiye'nin çehresi değişemezdi" diyorsunuz?!
Demem o deme değil, şu deme:
Ekrem bey, siz "Tarih Profesörü"(!)sünüz?!
Nasıl oluyor da Tarih kitapları yerine, görülen rüyalardan makale ile tarih yazıyorsunuz!?
Siz, Ekrem bey, bulunduğunuz üniversitede talebelerinize dersleri böyle rüyalardan mı anlatıyorsunuz?!
Verdiğiniz dersler, gördüğünüz rüyalara mı dayanıyor?!
Ben size "had"dim olmasa da biraz "tarih dersi" vereyim, dağarcığınızda bulunsun, ileride lazım olur?!
Tarih, meydanı boş bulup, tv ekranlarında rüya palavraları sallamakla yazılmıyor!
Nitekim...
Gelibolu Yarımadası’nda bugün küçük bir mermer anıtın yükseldiği KemalyeriMustafa Kemal’in Arıburnu savaşlarını yönettiği yere verilen ad'dır.
Kimi Türk tarihçisi, Kemalyeri için "Mustafa Kemal’in gerçek doğum yeri" der.
Türk halkı O'nu Kemalyeri’nde tanıdı, Conkbayırı’yla
yüceltti, "Anafartalar’ın yenilmez komutanı" olarak O'na duygulu ve içten bir saygıyla bağlandı.
Saygı ve bağlılığı, halk kahramanlarına binlerce yıldır gösterilen gizemli bir sevgi, halk söylencelerinde görülen destansı öğeler içerir.
Türk halkı için O, yurdu kurtaran, "ölümden korkmaz" kahraman; asker için, kendisiyle birlikte en önde savaşan ve asla yenilmeyen, "kurşun işlemez" bir komutan; subay için, iyi yetişmiş bilgili bir asker, usta bir savaş tasarımcısı ve "güvenilir bir komutan"dır.
Çanakkale’de oluşan bu imgeyi, Harp Akademisi eski komutanlarından Orgeneral Ali Fuat Erden (1882-1957), "Mustafa Kemal, Türk milletinin Çanakkale Savaşlarında bulduğu en gerekli insandır" biçiminde dile getirir.
Çanakkale savaşı başladığında, deniz-kara işbirliği konusunda bilgi ve deneyimi olan tek subay O'ydu.
Dönemin aydınları, Çanakkale’den haberler geldikçe, yalnızca iyi yetişmiş bir komutanla değil, çok gereksinim duydukları ve belki de yıllardır bekledikleri, ulusal bir önderle karşılaşmakta olduklarını düşündüler..
"1915 de, İstanbul’un kurtuluşunu büyük ölçüde O'na borçlu olduklarını" öğrenmişler, O'nun ülke geleceğinde önemli bir yeri olacağını anlamışlardı.
Bu anlayış, ilerdeki Kurtuluş Savaşı’yla Cumhuriyet Devrimleri’nin dayandığı inanç ve güvenin temelini oluşturacak, O'nu "vatan kurtarıcılığından yeni bir devletin kuruculuğuna" götürecektir.
Çanakkale’de ortaya çıkan Mustafa Kemal imgesinin nasıl oluştuğunu anlamak için, orada nelerin yapıldığını ve neler yaşandığını bilmek gerekir.
Hasılı:
Sizin gibi, Türkiye’nin "üniversite sıralamasında en geriden birinci" sırada bulunan "bir üniversitenin Mütevelli Heyeti Başkanı" da, tıpkı sizin gibi, "rüyada gördüklerini yazıyor"?!
Başka?!
"Peygamber'i rüyasında gördüğü"nden kendisi ayrıca "kutsallık" sıfatına sahip?!
Nüans?!
Üniversite'si, aşırı büyüklüğünden dolayı, "Dünya Üniversiteler Sıralaması"na sığmadığı için Erzurum ağzıyla "sayıra" çıkartılacağı ve/veya kapatılacağı konuşuluyor:
https://www.memurlar.net/haber/793803/anka-teknoloji-universitesi-kapatiliyor-mu.html
Ezcümle:
Ben "Tarihçi" değilim, Ekrem bey.
Tarih'i öğrenmek için Tarih kitaplarını okumak lazım!?
Yalnız talebeler değil, Tarih Profesörleri'nin de "tarihi kitaplar"ı okuyup öğrenmesi, sonra talebelerine "öğretici" olarak öğretmesi elzem.
Nüans?!
Bu çerçeve'de, 24 Ocak 1933'de Akçaabat'ta doğan, 5 Mayıs 2019'da İstanbul'da hesap'a uçan Kadir Mısıroğlu'nun "İstiklal harbini keşke yunan kazansaydı" dediği gibi, makalenizi okuyan bir kimse'nin de ak'lı'na, "Keşke, Mustafa Kemal saatini yeleği'nin sol cebine koyacağı yerde, pantolonu'nun arka cebine koysaydı" diyeceği geliyor?!
Hülasa:
Süreç’te, "enformasyon zehirlenmesi" işin bir boyut’u.
Diğer husus; "herkes çevresi ile tutsaktır"!
Nüans?!
Kimi zaman ne’yin söylendiği önemlidir, kimi zaman kim’in söylediği, kimi zaman da kimin neyi söylediği vb.
Beyan esas, ne var ki, her daim itimat da kontrol’e mani değil.
Bu çerçeve'de, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkacak "meydan okuyan" bir ses'e ihtiyaç var!
Demem o ki:
Sayın Profesör, biz halaycı değil, tango'cuyuz.
Milyon'da 1'iz.
Siz, İstanbul’un işgal zamanları'na ait yazıları, anladığım kadarıyla hiç okumamışsınız?!
https://www.turkishnews.com/tr/content/2019/10/06/6-tesrinevvel-1923-istanbulun-isgalden-kurtarildigi-gun/
Ekrem bey, benim anneannem ve dedem 1'inci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı'nda İstanbul’da gençlik zamanlarında yaşamışlar.
Onların ağzından dinlerdim, işgal zamanında tramvay, vapurda Türk yolcuları kaldırıp kendilerinin oturduklarını...
Dimitra Vaka adında bir yunanlı kadının, İstanbul’da işgal zamanında geçirdiği günleri, Asia mecmuasında okumanızı nacizane tavsiye ederim.
Nüans?!
"Çanakkale Savaşı'nda Türklerin zayiatı çok yüksekti" diyorsunuz?!
Orada "vatan müdafaası" ilk plan'da tutuldu, Ekrem bey!
Siz, "vatan müdafaası"nın ne demek olduğunu bilir misiniz?!
Vatan müdafaası'nın ne demek olduğunu, ancak vatanını müdafaa eden bilir!?
Orada, "ilk defa" Türk Milleti kendi vatanlarını müdafaa etti.
Nitekim...
Bugün, vatan müdafaasının büyük ehemmiyeti yok?!
40'lı yıllarda yabancı bir memlekete gidip yerleşenlere "vatan haini" gözüyle bakılırdı!
Misal, bugün eller üstünde tutulan Nazım Hikmet, o zamanlar "vatan haini" idi.
Siz, şiir yazacak kadar William Shakespeare gibi İngilizce dili'ne vakıfsınız.
Britanyalı politikacı Winston Leonard Spencer-Churchill’in "The World Crisis: The Aftermath" (Winston S. Churchill World Crisis Collection Book 4) adlı kitabının 372'nci sayfasını, lütfen, çok rica ediyorum, okuyun!
Türkiye hakkında alınan kararlar alt alta, madde madde sıralanmış!?
Ben size kitabı kopyalayıp, gönderebilirdim.
Fakat yapmayacağım, çünkü sınav'da bulunan talebeye "kopya vermiş" gibi olurum.
O talebe, hiçbir şey bilmeden sınavı'nı en yüksek not'la geçer ama hiçbir şey bilmez?!
Kendiniz araştırırsanız, öğrenmiş olursunuz.
Ama size bir kıyak olsun diye son maddesini yazıyorum:
"Expulsion of the Turks from Constantinople."
(shf: 372)
Yani?!
Sizin istediğiniz gibi "Çanakkale geçilmiş olsaydı", Sevr'e göre, İstanbul’da bulunan bütün Türkler, sadece Karadeniz sahiline sahip şehirlere sürüleceklerdi!
Yani?!
Biz, bugün Constantinople’a (bugünkü tabirle İstanbul’a) ancak vize ile girebilecektik!?
Demem şu ki:
Siz, Çanakkale Savaşı'nı, Kadir Mısıroğlu’nun kitaplarından okumuşsunuz.
Avrupa’nın emperyalist devletleri, son kalan Osmanlı Devleti toprakları haricinde, (bütün Asya, Rusya ve Japonya hariç), Afrika kıtası'nı ellerine geçirmişlerdi!
İşte, Birinci Dünya Savaşı'nın esas sebebi bu'dur!
Okumamış olabilirsiniz; I. Dünya Savaşı boyunca ülkesini yöneten, savaş sonrasında Avrupa'nın yeniden şekillenmesinde baş rolü oynayan, Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalama siyasetini destekleyen, Türk Kurtuluş Savaşı süresince Britanya hükümetini idare eden, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına neden olan Türklere karşı açılmış savaşın baş mimarı olan Britanyalı siyasetçi, 1916-1922 arasında Liberal Parti'den seçilen son başbakan David Lloyd George (okunuşu: deyvid loyd corc)'un meşhur sözüdür:
"The Turks are a human cancer, a creeping agony in the flesh of the lands which they misgovern, rotting every fibre of life ... I am glad that the Turk is to be called to a final account for his long record of infamy against humanity."  
(10 November 1914, cited in H.W.V. Temperley (1879-1939) British historian, editor.
A History of the Peace Conference of Paris,
F.L. Stevenson. Through Terror to Triumph: Speeches and Pronouncemenents of the Right Hon. David Lloyd George, M.P., since the Beginning of the War. London: Hodder and Stoughton, 1915 p. 55)
Birinci Dünya Savaşı yolundaki Müttefik Devletler Askerleri; güle oynaya, şarkılar söyleyip dans ederek, "bu harp son harp, artık bundan sonra Avrupa’da harp olmayacak" zihniyetiyle savaşa gittiler.
Güçlü donanması ile İngiltere, kıtalar üzerindeki kilit noktaları eline geçirdi.
Harb'e Çanakkale’den başlamalarının sebebi, Boğazları, bilhassa İstanbul Boğazı'nı ellerine geçirmekti.
Bu cümleyi, Churchill’in kitabının 354'üncü sayfasında okuyabilirsiniz:
"Turkey received what seemed to British eyes the most favourable offer ever made to any government in history."
Hasılı:
Çanakkale mağlubiyeti, Ingiltere ve Fransa’nın bugüne kadar bellerini doğrultamamasına sebep oldu.
Nitekim...
2'nci Dünya Savaşı sırasında, meşhur "Maginot Hattı" ile iftihar eden Fransa, 2.5 haftada Hitler’e teslim oldu!
İngiltere ise, 1 Eylül 1939'dan 7 Aralık 1941’e kadar ancak ABD'nin yardımı ile ayakta kalabildi!?
ABD’nin Londra Büyükelçisi Joseph Kennedy’nin oğlu, ABD'nin 35'inci Başkan'ı John F. Kennedy, babasının yanında bulunduğu günlerde "Why England Slept?!" diye, Harvard Üniversitesi'nde tezini yazdı:
"In June 1938, Future British Prime Minister Winston Churchill published a book entitled “Arms and the Covenant”.
It was then published in the US in September 1938 as “While England Slept; a Survey of World Affairs, 1932-1938”.
It highlighted the United Kingdom's lack of military preparation.
At that time the war was looming but had not started yet.
The majority in England wanted to stay out of the war and to rely in England's natural barriers.
However, the views of Churchill ultimately prevailed and it was largely on the strength on this book that Churchill was elected Prime Minister.
In 1940, future President John F. Kennedy, then a student in his senior year at Harvard University, found he did not agree with the analysis by Churchill of the reasons for the war, so he wrote a book with almost the same title.
Kennedy wrote this essentially as a critique and a rebuttal.
In it, he in he examined the reasons for the UK's lack of preparation.
Why England Slept by John F. Kennedy was first published in 1940 and went through at least five reprintings.
It has become a rare book."

Ezcümle:
Size, özellikle şu kitabı tavsiye edebilirim:
https://www.amazon.com/Partition-Turkey-Diplomatic-History-1913-1923/dp/B0071HU16S
Harry Howard, Amerikalı tarihçi'dir.
Bi'taraf yazmış.
Kitabı, en alt makamlara kadar, Türkiye aleyhine dönen bütün entrikaları, referansları ile birlikte, açıklar.
Kendisini Türk hisseden kimsenin, okurken kanı'nı dondurur!?
1931'de büyük rağbet gören kitap, 2'inci Dünya Savaşı'ndan 14 (1959) ve 21 (1966) yıl sonra tekrar yayınlandı.
Ben, sizin gibi "Tarih'çi" değil "Gazeteci"yim, Ekrem bey.
Tarih'e ilgi'm, bu ülke'nin kurucusu ve isim babası Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözlerini okuduktan sonra başladı:
"Tarihini bilmeyen bir Millet, yok olmaya mahkumdur!"
Yazı'nızda, İstiklal Savaşı'nı futbol maçı'na benzetmeniz üzerine, yukarıda size bu milletin kurtuluş savaşını anlatan bir link verdim.
Umarım, açar izlersiniz?!
Tarih Profesörü olarak, Sevr ile ilgili şu linkleri de lütfen açıp izleyin, eminim yararlı olacaktır:
https://www.youtube.com/watch?v=X0Uni2XzVJU
https://www.youtube.com/watch?v=mP6v3YKmm2g

Hal böyleyken...
Nacizane düşüncem, düşünen beyin kir tutmaz, bir şey'i seven gönül'den vatan'a da millet'e de kötülük çıkmaz!
Sorgulayan beyin olmadan ufuk'un ötesini görmek mümkün değil, tecrübe işin tuzu biberi.
Deniz seviyesi'nde hayat'ın matematik'i farklı!
Ne var ki, derin daldıysan, indiğin hızda suyun yüzeyine kademe yaparak çıkarsın, aksi halde "vurgun" yer ex olursun.
Sözün özü:
Hayat'ın kendisi matematik.
Uzun yol'dan geliyoruz, ar'sızın her rengini, cins'ini gördük, tanıdık!
Özel'den yazanlara cevap yazmıyorum ama okuyorum.
Bu yazımı kalp kırmak olarak değil de, rica olarak kabul ederseniz iletişim daha da sağlıklı olur.
Demem o ki:
Oryantalizm ya da popülizm yapmak gibi bir mecburiyetim yok, hiç olmadı, her daim real politik'in içinden yürüyerek bugünlere geldik.
Netice:
"Kendine Müslümanlık"a dayalı ise sistem, tablo ortada.
Bir toplum, bir topluluk, kendine olan "saygı"sını kaybeder ise ne olur, neler yaşanır!?
Sorun çözen değil, sorun'u sorun'la çözmeye çalışan akıl'a örnek olsun diye yazdım.
Sabır ve anlayış göstermek, saygı'nın gereği.
Demem o ki:
Ata'sına yani geçmiş'ine saygısı olmayanın gelecek'ine saygısı olur mu?!
Ezcümle:
Türk'üz, tarihte yaşayan Atatürk'lerin emanet'inin bekçisi'yiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum