Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

HODRİ MEYDAN-3 / AJAN MI YERLİ Mİ?

Yıllar evvel pelikancılar hakkında konuşan iki gazetecinin, dişi bir pelikan hakkında Gertrude Bell’den bahseder gibi bahsettiklerini duyunca çok şaşırmış, biraz da inanmıştım. Birgün fakülteden bir arkadaşım aradı ve şüphelerimi giderdi. “Benim öğrencimdi. İyi bir kızdır. Ama bâzı şeylere kapılmış gidiyorlar.” dedi. Yâni yerliydi ama akıl bâliğ değildi.

Elin oğlu, her zaman Lawrence veya Gertrude yetiştirip aramıza sokmuyor. Şöhret meraklısı kullanışlı aptallar varken buna ne lüzum var?

Gençlik yıllarımızda İstanbul Türk Ocağı’na gelen bâzı öğrencilerin ilginç çıkışları olurdu. Bizler, bir şeyler öğrenmek için can kulağıyla büyükleri dinlerdik. Onlar, hindi gibi kabararak bakarlardı. Meselâ bir hukuk öğrencisi vardı. Sorduğu sorularla toplantıları yöneten Beşir Ayvazoğlu’nu bıktırması yetmezmiş gibi, birgün açık seçik bir şekilde, “Burada bizim gibi genç yetenekleri de konuşturun.” teklifinde bulundu. Boğaziçi’nde okuyan başka bir öğrenci, gelecekte mühim bir lider olacağına inanırdı. Böyle tipler, kullanılmaya çok müsâittir. Çok zekidirler. Beklemeye tahammülleri yoktur. Kırkına ellisine gelmeden, yirmisinde otuzunda ikbâl ararlar. Kendileri bile bunun için neler yapabileceklerinin farkında değildirler. Ama elin oğlu, gâyet farkındadır. Bunları keşfedip sahaya sürer.

Böyle tiplerin târihteki en ilginç örneklerden biri, Ali Suâvi’dir. Saray’ın dikkatini çekmek isteyen bir Anadolu çocuğuydu. Çok cesurdu. Daha yirmili yaşların başında Bursa Ulu Câmii’nde, sonra İstanbul Şehzâde Câmii’nde vaaz verdi. Muhbir gazetesinde yazmaya başladı. Egosunu öyle patlattılar ki 39 yaşında saray basıp pâdişah değiştirmeye kalktı. Darbe desteklemedi, direk darbenin başındaydı. Üstelik yapacağı darbeyi bir gün önceden gazetede müjdeledi. Hazin bir sonu oldu.

Bosforus Global’in başındaki Süheyb Öğüt’ün beş yıl evvel SETA’da yaptığı konuşmayı dinlerken bunlar aklıma geldi. Öğüt’e âit üç video bulabildim. İkisi, tv programı; üçüncüsü SETA’daki konuşması. Sırayla 2013, 2014 ve 2015 târihli. Yâni daha otuzunda değilken tv’ye çıkarılıp fikirleri soruluyor, siyâsî yorum yaptırılıyor. Fakat bir kere çağrılıyor. Arkası gelmiyor veya ben bulamadım. Sebebini, SETA konuşmasında iyice anladım.

Konuşma esnâsında birden mikrofonu alıp kürsüden indi. Kişisel gelişim seminerlerinde olduğu gibi ortaya geldi ve şov başladı. Sahnede sağa sola yürüyerek, elini kolunu sürekli kullanıp aşırı hızlı konuşarak güyâ kafaları karıştırdı. Güyâ herkesi duvara çarptı.

Of of of! Nefsi kanatlanıp uçtu. Akademisyenlerin câhil olduğunu, okumadığını söyledi. Kafası zonk zonk zonklayan filozof edâlarını, arkadaki akademisyenler yedi ama açıkçası benim garibime gitti. “Biz entelektüellerin temel vazifesi…” cümlesine şaşırdım kaldım. Kendisini entelektüel olarak görüyor yâni. Bir yandan da inanılmaz mütevâzı. “Daha akademinin kıyısındayım, giremedim.” diyor.

Süheyb Öğüt’ün -nasıl bir gücü varsa artık- akademisyenlere hakâret etmesi, konuşmacı akademisyenler tarafından gülerek karşılandı. Hattâ birisi Öğüt’ün ilginç(!) konuşmasına övgüler dizdikten sonra, “Bize de giydirdi ama o kadarına katlanalım.” dedi. Yuh artık! (Hakkını yemeyeyim. Süleyman Seyfi Öğün gülmedi. Sanki acı acı baktı gibi geldi.)

Kimse kusura bakmasın, ben bu işin gerisinde hızlı ikbâl arayışına kurban olan zavallı bir Anadolu çocuğu, ezik bir muhâfazakâr gördüm. Entelektüellik peşinde olan, iktidarın emrine girmez. Bilginin peşinde olan adamın, o yalıda ve o garip ilişkiler içinde ne işi var? Felsefe üretme peşinde olan adam, Lindsay Lohan gibi bilmem kaçıncı sınıf starı ve Avrupa sosyetesini Türkiye’ye getirip Çırağan’da ağırlamakla niçin övünüyor? Bir sivil toplum kuruluşu, bu kadar parayı nereden buluyor?  

Süheyb Öğüt’ün konuşmacıları dinlerken yaptığı garipliklerden de biraz bahsetmek istiyorum. Meselâ not alması bitince kalemi bırakmıyor. Âdeta masaya çarpıyor. Tuhaf tuhaf sürekli dikkat çekecek hareketler yapıyor. Bir ara parmaklarını birbirine geçirip ters çevirdi. Yukarı kaldırıp kollarını gererek çatırdattı. Yanlış okumadınız, dinleyicilerin karşısında kollarını yukarı doğru kaldırıp gerindi. Eh ne de olsa özgür oğlan. Panelin sonunda bir de şaka yaptı. Kime zulmedilirse hiçbir kimliğe bakmadan sonuna kadar mücâdele edermiş. Hık demiş, Camus’nün burnundan düşmüş.

Ne hazin bir yükseliş! Adam, okuyor, dokuyor. Akademisyen olmak, felsefe üretmek istiyor. Birden eline, bütün akademisyenleri hizâya sokacak, yüzlerine hakâret etse de “Yârabbi şükür!” dedirtecek, başbakan indirecek bir güç veriliyor. Gözü kararır alimallah! İçmeden sarhoş olur!

Yazık! Tam sayı doğrusunda sol tarafa doğru ilerlemek veya kesirin paydasını büyütmek gibi bir şey. Büyüdüm sanırken habire küçülür.

1 Kasım 2020’de, Fâtih Dağıstanlı’nın Youtube kanalında programa çıkan Cemil Barlas, Pelikan Bildirisi’ni Süheyb Öğüt’ün yazdığını itiraf etti. “Artık herkes biliyor.” dedi.

Durun hele! Pelikan Bildirisi birgün yargılanırsa kimler kimleri satacak? Karı koca, birbirini satarsa şaşırmam!

Kendilerine yakın bir gazeteci Berat Albayrak’ın istifâsından bir hafta evvel “Pelikan Bildirisi’ni Süheyb Öğüt yazdı.” diyor. Ama Öğüt çifti, video doldurup Cemil Barlas’a değil, Ahmet Davutoğlu’na “Hodri meydan!” çekiyor. Biraz garip değil mi?

Cevâbı bir sonraki yazıda.

Not: Ersoy Dede, geçen sene Gelecek Partisi kurulup da Ahmet Davutoğlu’nun nasıl bir sinsi(!) olduğu ortaya çıkınca erken tahmini sebebiyle Süheyb Öğüt’ü tebrik etmişti.

Bir tebrik de ben bekliyorum.

6 Mayıs 2016’da, “Pelikan Dosyası filminin sonunda, Beyaz Saray’daki görevlinin çevirdiği dolap ortaya çıkıyor.” diye yazarak pelikancıları himâye eden politikacının âkıbetini görmüşüm.  

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.