Cüneyt Şaşmaz

Cüneyt Şaşmaz

HANGİ İSLAM/6

Beklenen oldu!
“Şemdinli” ve “Danıştay” saldırıları amacına ulaştı.
Türkiye tam ortadan ikiye bölündü.
Bir yanda rejimin bekçisi “Laik”ler!
Diğer yanda rejimin “kaşık düşmanı”, “Antilaik”ler!
Oysa ki!
Bu ayrım doğru değil!
Gerçekleri yansıtmıyor!
Ankara’yı “mek parmak” mesafeden izleyen bir gazeteci olarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim:
“Türkiye’ye yön verenlerin uzunca bir zamandır alınları secdeye değiyor!”
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak da, MSB Bakanı Yaşar GÜLER de dini vecibelerini yerine getiren insanlar!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Hanefi Avcı da öyle!
Namazında niyazında adamlar bu adamlar!
Yani her gün alınlarını secdeye değdirip, sonra da ellerini açıp Allah’a dua eden, yakaran insanlar, bu insanlar!
Bülent Arınç da, Abdüllatif Şener de öyle!
Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, Mustafa Destici de ihtiyaç hasıl oldukça alnı secdeye değenlerden!
Diğer “Kuvvet Komutanları”nı da, şehid cenazelerinde camii avlularında izliyoruz.
Hepsi Müslümanlığın gereğini bilen ve de yerine getiren askerler!
Hülasa:
Bazılarının Türkiye’de yaratmaya çalıştığı kamplaşmanın aksine, Başkent Ankara’da alnı secdeye değmeyen yok gibi?!
Nitekim...
Şu ana kadar da, “namaz kılmadığı” için hesap sorulan bir devlet yöneticisine rastlamadım.
O halde bu “Laik”, “Antilaik” gerilimi nereden ve kimlerden kaynaklanıyor?!
Filhakika; Kocatepe Camii’nde, AKP Hükümeti Bakanları’nı ve bazı “Muhalefet Partisi Liderleri”ni protesto edenler de Müslüman’dı!
Yani?!
Yurtta kopan infial bağlamında Kocatepe Camii'nde protesto gösterisi yapanlar da bu ülkenin inanmış insanlarıydı.
O halde sorun nerede?!
Kim ya da kimler, 12 Eylül öncesinde olduğu gibi “İpteki cambaza bak” diyerek, Türkiye'yi karıştırmaya çalışıyor.
Çünkü yaratılan gergin havanın aksine ortada Müslümanlık adına bir sorun yok!
İbadetini yapmak isteyen Türkiye’de rahatlıkla ibadetini yapabiliyor!
Tüm bunların aksine ortada çok ciddi bir yönetsel sorun var!
Yönetilemeyen, aksine tırmandırılmak istenen bir kriz var!
Yani?!
2023 Türkiyesi’nde “Önce Hakk”, “Önce Vatan” demek yerine, “Önce makamım, önce rütbem, önce koltuğum” diyenlerin yarattığı büyük bir gerilim var!
Sanki “BOP” ya da “BİP” sona ermiş, “11 Türk askerinin başına geçirilen çuvalın hesabı sorulmuş”, “İran gerilim”i devam etmiyormuş gibi bir halet-i ruhiye içinde, gözünü Cumhurbaşkanlığı'na dikmiş, bazı görevdeki “Büyük Devlet Büyükleri”nin yarattığı gerilim var.
Hülasa:
Başkent Ankara’da, “vatan”, “millet” adına değil, “Koltuk Savaş”ları adına yaratılan büyük bir kaos var.
Yaratılan gerilimin iki ucunda, Türk Devleti’nin ya da Türk Milleti’nin menfaati adına değil, “kişisel kariyer”, “mevki” uğruna yaratılan bir “kontrollü kaos” denemesi var.
Zira, Olimpos Dağı’nın tepesine konuşlanmış mitolojideki Tanrılar, bu defa, Beştepe'deki koltuğu ele geçirmek için kıyasıya kavga ediyorlar.
O koltuğun Özal'a dahi aradığı huzuru ve gücü vermediğini görmezden gelip, bu defa da, Türk Milleti’nin “ortak zekası” ile alay eden operasyonların altına imza atmakta bir sakınca görmüyorlar.
Ki...
Napolyon Fransası’nın Polis Şefi Fouche, nasıl bir dönemin Paris’ine kök söktürdü ise, bugünün Ankara'sında da, Türkiye’yi benzer bir macerayı sürüklemek için çaba harcayanlar var!
Bugünün Ankara'sında, topladığı “şantaj dosyaları” ile 48 yıl FBI’nın başında kalan, 18 Adalet Bakanı ve Kennedy dahil 8 ABD Başkanı ile çalışan John Edgar Hoover gibi “Ülkeyi yönetenler ne kadar kirli olursa, o kadar benim dediğimi yapar, ben güçlü olurum” diye düşünen “istihbaratçı”lar var!
Atatürk Türkiyesi'nin Başkenti Ankara, bugünlerde “Fouche” gibi Polis Şefleri ile Edgar Hoover gibi ABD Başkanları’na şantaj yapacak kadar ileri giden “istihbaratçı”ların “dar alandaki güç kavgaları”na tanıklık ediyor.
Kimse elindeki ile yetinmeye razı değil!
Gerilim buradan kaynaklanıyor!

“Hiçbir kamu görevlisinin birazcık bile olsa sahtekarlık yapmaya hakkı yoktur.”
Herbert Clark Hoover
...
“Bazen sözcükler gerçeklerin gizlenmesine hizmet etmeli.
Ama bu öyle ustaca yapılmalı ki, hiç kimse fark edememeli.
Fark edilirse de anında üretilecek mazeretler kullanmak üzere hatırda tutulmalı.”

Niccolo Machiavelli
...
“Yalanın babası şeytandır ama patent almayı unuttuğu için bu buluşunu iş dünyasına kaptırmıştır.”
Josh Billings
...
“Bir gazete, bir hikayeye el attığı zaman hikayenin kahramanı bile gerçeklerin nasıl bu kadar kolayca şekil değişebileceğini anlayamaz.”
Normal Mailer
...
“Politikacıların hepsi aynıdır.
Ortada nehir yokken o kente mutlaka köprü yaptıracaklarını vaat ederler.”

Nikita Kruşçev
...
“Dürüst bir politikacı kendisini satın alana bağlı kalandır.”
Simon Cameron
...
“Politika, oyları yoksullardan, kampanya masraflarını zenginlerden alıp her iki tarafı da birbirlerine karşı koruyacağına söz verme sanatıdır.”
Oscar Ameringer
...
“Bir zamanlar bir politikacıdan söz ederken, ‘Denk düşerse o briçte bile hile yapar’ demiştim.”
Oscar Levant
...
“Üç çeşit yalan vardır.
Masum yalan, tehlikeli yalan ve istatistikler.”

Benjamin Disraeli
...
“Ben Washington’dan farklıyım.
Ben prensip sahibi bir adamım.
Washington yalan söylemeyi beceremezdi.
Ben söyleyebilirim ama söylemiyorum.”

Mark Twain
...
"Başkanlarının bir sahtekar olup olmadığını öğrenmek elbette halkın hakkıdır.
Ben sahtekar değilim.
Sahip olduğum her şeyi alnımın teriyle kazandım."

Richard Nixon
(Demokratik Parti’nin Watergate’deki merkezinin dinlendiğine dair haberlerin çıkması üzerine yanındakilere verdiği talimat, Teyp kaydı, 22 Mart 1973)
Ve..
Son olarak...
Ortalık neredeyse Hollywood stüdyolarına döndü.
Ankara “senaryo”dan geçilmez oldu.
Jim Carrey’nin başrolünde oynadığı “Liar & Liar” yani “Yalancı & Yalancı” filminde olduğu gibi, yalan söylemeden duramayan bir “Başkent Ankara” fotoğrafı ile karşı karşıyayız.
Adeta Ankara, adını “Yalankara” olarak değiştirme noktasına gelmiş!
Her ağızdan başka bir “Yalan”, başka bir “dezenformasyon” lakırdısı dökülüyor.
Halk ve bu süreçte mağdur olanlar dışında, gerçeğin, hakikatin peşinde olan pek yok gibi!
Türkiye'nin “Başkent”i bugünlerde, “Yalankara” ile “Entrikara” arasında gidip geliyor.
Galiba, buradan bize de, “Yalancı Yalancı” filminin başrolünde oynayan çocuğun, yalancı babasıyla ilgili dilediği “dilek”in bir benzerini dilemek düşüyor:
“Yüce Rabbim, ne olursun, bir günlüğüne de olsa, Türk Devletini yönetenlerin, sadece alınlarının değil, yüreklerinin de secdeye değmesini sağla!
Alnı beş vakit secdeye değen müminlerinin, kullarının, Türk Milleti’nin menfaati adına doğruyu söylemelerini hasıl eyle Yarabbi!
Yalan söylemelerine izin verme!
Koltuk, makam, mevki için değil, ‘Hakk’ için, ‘Halk’ adına her daim doğruyu söylemelerini ve yapmalarını mümkün kıl Yarabbi!”
Amin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.