Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Ya Yeni Hâl Ya Yeni Hâl

Son yıllarda, görüştüğüm insanlara en çok tavsiye ettiğim kitap, Jack London’un Demir Ökçe’si. Sizleri, kitabın ne demek istediğini, sinir uçlarıma kadar hissettiğim ana götürmek istiyorum.

Ankara’da fikrine zikrine itimad ettiğim, vatanseverliğinden emin olduğum bir yazar, -ki aynı zamanda bir düşünce kuruluşunun başındaydı- iktidarın bir uygulamasını eleştirdiğim zaman sağ elini yumruk yaparak, “Bundan böyle devletin demir yumruğunu herkes görecek.

Öyle ileri geri konuşamayacak.” diye beni tehdit ettiğinde neye uğradığımı şaşırdım. Karşımdaki insan, demokrasi adına nelere karşı durduğumu bilen insandı.

Gezi eylemlerine, 17-25 Aralık’a, demokrasi adına korkmadan karşı çıkan ben, oy verdiklerimden, devletim milletim adına ilk defa o zaman korktum.

Bir grup gazetecinin Başbakan indirme operasyonu başarılı olduğunda, daha da korkmamız gerektiğini hissettim.

AK Parti’deki yozlaşmayı, kan kaybını durduracağına inandığımız için oy verdiğimiz Ahmet Davutoğlu, Ali Süâvigiller familyasından üç beş çakal peli-kancığın oyunuyla görevi bıraktı. Oylarımız, yok hükmündeydi.

Buna rağmen 15 Temmuz’a karşı durduk. Başbakan indirenler, o gece ortada yoktular ama her ne hikmetse ertesi günün kahramanı oldular. Güçlendikçe güçlendiler. Tepemize tepemize demir yumruk vurdular.

“Bu böyle gitmez!” dedik, duyan olmadı.

“Cenâb-ı Hakk râzı gelmez. Dün size verdiği mülkü, elinizden alır; karşı tarafa verir.” dedik, dinleyen olmadı. Hayrettin Hocalarının tavassutu kurtarır zannettiler.

Ama bilmedikleri, daha doğrusu kafalarının basmadığı bir şey vardı. Biz kaygılıydık; onlar ise panikteydi. Panik, nevroza dönüştü.

Üç aylarda, Ramazan’da, bayramda, yalan habere doyamadık. Keçisi çalınan müftüyü hırsız tutanlara rahmet okuttuk. Dibe vurduk, dibe!

Maalesef nevrozla da bitmedi. Seçimden evvelki bir yazımda, “23 Haziran seçimlerinde şizofrenik hâllere hazır olalım.” demiştim.

Bunu derken Öcalan’dan oy dilenileceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Denize düşen, hakîkaten yılana sarılıyormuş.

Başbakanlık yapmış, Meclis başkanlığı yapmış bir devlet adamını ağlatacak kadar rezil bir seçim süreci yaşadık.

Tanpınar, “Milletlerin birikmiş kudretleri, nesillerin hatâsının üzerinden atlar geçer.” diyor. Millet, bir kez daha demokrasiye, sandığa sâhip çıktı. İktidara, pelikancıklara ve dahî zamânımızın Karakuş kadısına, “Mülk Allahındır!” dedi.

Sâdece adâlet, yerini bulmadı. Adâlet, demir ökçe olma meraklılarını, evire çevire bir güzel dövdü.

CHP, dindarları ötekileştirmekten vazgeçtiği; yerli ve millî “Kemal Tâhir solculuğu”nu öne çıkardığı için İstanbul’u aldı. 2023’e böyle hazırlanacak.

Şimdi sıra AK Parti’de.

Bitsin artık, demir yumruk tripleri!

Bitsin artık, tövbe pazarlığı!

Bitsin artık, atar ergen havaları!

AK Parti cephesinde, devlet adamı duruşuna, nezâketine, çok âcil ihtiyaç var.

Ahmet Davutoğlu, 2 Haziran’da Konya’daki iftar yemeğinde, “Ya yeni hâl ya izmihlâl!” dediğinde, “Hayır! Irkıma, milletime, bayrağıma, ebediyyen izmihlâl yok!” dedim, kendi kendime.

İşte bu yüzden,

Ya yeni hâl ya yeni hâl!

Bekliyoruz Hocam!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.