TÜRKİYE’Yİ HARCAMAK

Türkiye'nin iki vazgeçilmezi vardır.
Tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik.
Yozlaştırılmış bir siyaset düzeni içinde hızla yarı bağımsız bir ülke olmaya gidiyoruz.
Ülkenin yaşamsal sorunları dışarıdan gelen yöneltmelerle çözülmeye çalışılıyor.
İşçinin, memurun, emeklinin alabilecekleri ilaçlar başka ülkelerden geliyor.
İçlerinde genetik yapımızı bozacak neler olduğunu bilmiyoruz..
Asya, Avrupa ve Orta Doğunun geleceğinde söz sahibi olması gereken Türkiye'ye figüranlık uygun görülüyor.,
BOP eş başkanlığı verilerek emperyalizmin tetikçisi yapılıyor.
Gözü kapalı, gelecek düşünülmeden imzalanan anlaşmalarla bireysel ve toplumsal  yaşamla birlikte ülke zenginlikleri de ipotek ediliyor.
Putin, doğalgaz vanasını kapatabileceğini söylediğinde Ankara donuyor.
Söylentisi bile içimizi titretiyor.
O tek yanlı ve genelde ülkemizin zararına anlaşmaları imzalayıp bağımsızlığımızı zedeleyenler ise yüzleri kızarmadan Türkiye'yi geçmişte iyi yönettiklerini söylüyorlar.
Türkiye'nin ekonomisine, tarımına, hayvancılığına, yeraltı zenginliklerine, hastanın ilacına, çalışanların doyabilecekleri ücreti almalarına karışanlar, hukukumuzu, yargı sistemimizi, inançlarımızı beğenmeyenler, hemen hemen her konuda reform yapmamızı isteyenler, eğitim konusunda seslerini çıkarmıyorlar.
Ülkemizde eğitim reformu yapılması konusunda bir öneri, bir baskı, bir ön koşul duymadık.
AB çok iyi biliyor ki,  83 milyonluk iyi eğitilmiş, öğrenim görmüş bir Türkiye, kendisini uygar sanan Avrupa'yı tarihin çöplüğünde yakacaktır.
Siyasi partilerimizdeki genel başkanlık cuntaları, seçim sistemi ve biçimi ile ilgili bir öneri de duymadık.
AB bizleri kendine uyabilecek ama daha ileri geçmeyecek bir dönüşüm girdabına soktu
Bağımsızlığımız Avrupa’ya  fena halde  batıyor.
Ulusal bütünlüğümüz adamların uykularını kaçırıyor.
Gece rüyalarında “parçalanmış Türkiye” görüyorlar
Gündüz olunca, rüyalarını gerçekleştirecek yollar arıyorlar.
AB'nin devamlılığı ve yaşaması için Türkiye gerekliyken, bizim dışarıda bırakılmamız halinde ortada birlik falan kalmayacağı bilinirken, yalvar yakar oluyor, peş peşe ödünler veriyoruz.
Devlet bile olmayan Kıbrıs Rum kesimi tam üye yapılıyor ve boynu bükük izliyoruz.
Çapsız, yeteneksiz, basiretsiz, kof  siyasetçiler  bir devi cüceye çevirmeye çalışıyorlar.
Cumhuriyetimizin iki vazgeçilmezinden bağımsızlık ağır yaralar aldı.
Türkiye, Sovyetlere karşı NATO fedailiğini kendiliğinden üstlendiğinde bağımsızlığımız ucundan kemirilmeye başlanmıştı.
Ulusal egemenlik ise siyasi parti başkanlarının keyfince giderek biçimsizleşiyor.
Dinlemeler, izlemeler, imzasız ihbarlar, gizli tanıklar, cezaya dönen tutuklamalar, uyduruk suçlamalar, olasılığa dayanan kuşkular, bağıra bağıra hukuksuzluğu ilan ediyorlar.
AB ölçütlerine uyma adı altında bir  “korku devleti”  yaratılıyor.
AB ölçütlerinin ne oldukları halka anlatılmıyor.
Neden AB üyesi olmak istenildiği bilinmiyor.
AB üyesi olunduğunda gökten para yağacağını, yatağını sırtına aldığı gibi Paris’e gideceğini ve Eifel kulesinin gölgesine bir gecekondu yaptıktan sonra el arabasında seyyarlık yaparak yaşayabileceğini sananlar var.
AB konusunda eğitim programı yapılmıyor.
AB üyesi olunca bağımsızlık ne duruma gelecek?
Ulusal egemenlik nasıl işleyecek ?
Türkiye kaça parçalanacak?
Bileneler bilmeyenlere anlatsalar da, halkımız bilgilense.
İktidar Akdeniz’de “münhasır ekonomik bölge” ilan etmekten korkuyor.
Bunun sonucu olarak Akdeniz ile ilişkimizin kesileceğinin öğrenilmesi istenmiyor
Bu arada medya da ya bu konuyla ilgili yazılara yer vermiyor ya da yazılardan cümleler çıkartarak köpeklik yapıyor.
Tanrı ülkemizi korusun demeye korkuyorum. 
Verdiğim aklı kullanın derse  verecek yanıtım bulunmuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.