Türkiye Bilimsel ve Özgün Bir Eğitim Sistemiyle Kurtulur!

Türkiye Bilimsel ve Özgün Bir Eğitim Sistemiyle Kurtulur!

Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) “İslam Dünyasında Eğitim Konuşmaları (3)” adlı panelinde konuşan Gürkan Avcı, Türkiye’nin İslam dünyasının eğitim merkezi olabileceğini söyledi.

İslam dünyasının kurtuluşunu eğitimde aramanın asla ve asla kolaycı bir tespit ve çözüm olmadığının altını çizen DESAM Başkanı Gürkan Avcı, konuşmasında şunları söyledi;

Bugün İslam dünyası sosyolojik olarak, psikolojik olarak ve demografik olarak sıkıntıda, bir gerileme içinde, büyük bir bunalım ve ümitsizlik sarmalında bocalıyor.

Bunun da temel çözüm yolu bilimsel, nitelikli ve çağcıl bir eğitim sisteminden geçiyor. İslam dünyası bilimsel vizyon sahibi nesiller, stratejik kurumlar, demokratik bireyler yetiştirmelidir.

Bazı İslam ülkeleri eğitime büyük paralar harcıyor ki çok para bu ülkelere daha çok hata da yaptırıyor.

Artık küreselleşen dünyada bir projeyi gerçekleştirmek için yüzde yetmiş beş insan kaynağı, yüzde yirmi beş ise finansman gerekiyor.

Bu nedenle ülkenin finans kaynaklarını en verimli ve stratejik bir şekilde kullanabilen nitelikli nesiller yetiştirmek için de çağdaş bir eğitim sistemi gerekiyor. Türkiye bu rol model görevini gayet başarıyla yapabilir.

Aslında İslam dünyası yükseköğrenime gelene kadar temel eğitim bakımından da çok büyük kriz ve sefalet içerisindedir.

İslam dünyası halen okuryazarlık bakımından dahi dünyanın en geri kalmış ülkelerini içerisinde barındırmaktadır.

Mesleki eğitimde ve yükseköğrenimde ise tam bir iç karartıcı durum hâkimdir. Dünyanın en iyi üniversiteleri arasında İslam dünyasından bir ya da iki üniversite ancak girebilmektedir.

İslam ülkeleri özellikle temel eğitimi geliştirerek, halkını daha bilinçli ve yüksek eğitime daha istekli hale getirmelidir.Aksi takdirde dünya ile rekabet etmek ve söz hakkı elde etmek mümkün olmayacaktır.

Bugün İslam dünyasında kimi ülkeler son derece zengin doğal kaynaklara ve daha az nüfusa sahipler.

Fakat bu ülkeler başta eğitim alanında olmak üzere dünyaca tanınan, parlak kurumlara sahip değiller.

Bu ülkeler mükemmel eğitim kurumları açabilecek mali güce ve dünya ile rekabet edebilecek bilim ve kültür merkezleri açmayı başarabilselerdi yoksul ve eğitimsiz kalmış İslam dünyasında eğitimin iyileşmesine ve toplumsal ilerlemeye bir katkı sunabilirlerdi.

İslam ülkelerinin çoğu ise çok sınırlı doğal kaynaklara ve kalabalık nüfusa sahipler. İslam dünyasındaki İKÖ, İSESO, COMSTEC gibi uluslararası örgütlerde gerek mali, gerek uzmanlık açısından zayıf oldukları için bu eksikliği gidermekte çok sınırlı kalıyorlar.

İslam dünyasının yeterince ciddiye alınmıyor olmasının nedenlerini bu demografik göstergelerde de aramak gerekiyor.

Bugün bile Afrika kıtasında, Yemen’de, Güney Asya’da yardım ve himaye bekleyen yoksul ve perişan Müslüman halklar var.

Kendi başının çaresine kendi bakmak zorunda bırakılmış milyonlardan bahsediyorum. Bu noktada Türk halkı ve devletinin hakkını teslim etmek gerekiyor. Körfezdeki çok daha zengin İslam ülkelerinin de Türkiye’yi örnek almasını diliyorum.

Eğitimsizlikten kaynaklanan çok büyük bir sorun daha var. Bugün tüm dünyada Müslümanlar radikal, aşırılıkçı ve terörist olarak tanımlanıyor ve algılanıyor. Terörizmin, radikalizmin ve aşırılıkçılığın kökeni de eğitimsizliktir.

İslam dünyası terörün ve radikalizmin sebeplerini ortadan kaldırmak için batı dünyasının yardımlarını ve anlayış göstermesini bekleye durmak yerine gençliğin üzerine kara bulut gibi çöken nefreti, hoşnutsuzluğu, ümitsizliği bilimsel eğitim sistemi üzerinden nitelikli kültür, sanat ve teknoloji politikalarıyla ciddi biçimde ele alması gerekmektedir.

Bugün İslam dünyasında okuma yazma oranı ancak yüzde 45 dolayında seyrediyor. İslam dünyasında gençlik okumaz yazmaz ve başıboş halde, cehalete, işsizliğe ve ümitsizliğe mahkûm bırakılmış halde.

Bu çok tehlikeli karışım nedeniyle gençlik radikalizme ve terörizme hazır halde bırakılmıştır. Körfez ülkelerine büyük sorumluluk düşmektedir. 

Günümüzde İslam ülkelerinin her düzeyde eğitim ve ARGE’de işbirliği yapması gerekirken imam yetiştirme ve dini eğitim ağırlıklı düzenlenen eğitim programları en büyük yüzdeyi oluşturmaktadır.

Özellikle Afrika ülkelerinde ve genelde ise hemen her İslam ülkesinde Mısır, Suudi Arabistan, İran vb Müslüman ülkelerin finansmanı ile oldukça yaygın bir şekilde açılan mezhep okulları ve medreseler ülkenin iktisadi gelişimine ve çağdaş istihdamına fayda üretememektedir.

Mısır, Suudi Arabistan, İran gibi Müslüman ülkeler daha az gelişmiş diğer İslam ülkelerinde bilimsel ve teknik eğitim veren okullar açmayı ve sadece dinbilim konusunda burslar vermek yerine teknik ve bilimsel alanlardaki eğitime de burs vermeyi ivedilikle öncelemelidirler.
 
Bugün tüm dünyada ve özellikle Afrika’da İslam yoksulların ve eğitimsizlerin dini olarak görülmektedir.

Ekonomik engeller bir tarafa İslamofobi nedeniyle Müslüman öğrenciler batı ülkelerine gitmek ve oralarda barınmak konusunda gittikçe zorlanmaktadırlar.

Bu çerçevede Türkiye ODTÜ, Boğaziçi, Bilkent, Galatasaray, İTÜ, KOÇ, SABANCI gibi üniversitelerini Oxford, Harvard, Sorbonne üniversiteleri gibi dünya çapında ün yapmış klasmana derhal taşımalıdır.

Bu üniversitelerini tüm İslam dünyasına açıklık politikasıyla sunarak İngilizce ve Fransızca gibi Türkçe’nin de İslam dünyasına yayılmasını, tanınmasını ve kendini kabul ettirmesini sağlayacaktır.

Türkiye’nin bu yolla elde edeceği ekonomik, sosyal ve kültürel nüfuz ve zenginliği vurgulamak istiyorum.

Ayrıca Türkiye stratejik olarak en ileri seviyede Yüksek İslam ve Kuranı Kerim Üniversiteleri, Kız Okulları kurarak Müslüman gençliğe İslam’ın çağcıl perspektif ve erdemlerine ulaşma imkânı da sağlamalıdır.

Türkiye dijital çağın gereği olarak dünyanın en mahrum bölgelerindeki insanlar için dahi internet üzerinden eğitim yollarının oluşturulmasını da sağlayabilir.

Türkiye bu vizyonuyla tüm insanlıkça teşvik edilmeyi hak eden bir motivasyon kaynağı da yakalayacaktır.

İslam ülkeleri arasında işbirliğini geliştirme amaçlı yapılan toplantılar ah vah etme ve durum tespiti yapma temalı değil eğitim, bilimsel araştırma ve gelişim, değişim alanlarında neler yapılması gerektiği, herkesin birbirinin avantajından ve tecrübesinden faydalanmak suretiyle örnek alabileceği projeleri paylaşmak üzere olmalıdır.

Bu çerçevede Türkiye bir tavır belirlemelidir. Bugüne kadar kim ne yaptı? Nerelerde hata yapıldı? Türkiye bunların muhasebesini yapmak zorundadır.

Türkiye İslam dünyasını bilimde, sanat ve kültürde yakaladığı eski ihtişamlı günleriyle övünmek ve teselli bulmaktan ve müzmin kış uykusundan uyandırmalıdır.

İslam dünyası batı karşısında kaçırdığı treni ve geri kalmışlığını ordusunu modernize ederek telafi etmeye çalışmaktadır. Bu Osmanlı devletinin de düştüğü büyük bir hatadır.

Batı reform ve Rönesans hareketleriyle, sanayi devrimleriyle, bilgi toplumuyla, dijital uygarlıkla ilerlerken biz dogmatik ve şekilci din eğitimi ile ordunun modernizasyonu ve yüksek savunma harcamalarıyla oyalanıp tarım toplumu olmaktan dahi tam olarak çıkamadık.

Uzun bir geçmişte olduğu gibi bugünde küreselleşen dünya genelinde ve Birleşmiş Milletler zemininde dahi kuvvetli olanın haklı olduğu bir dönemde bulunuyoruz.

Bugün Birleşmiş Milletlerin beşli daimi temsilcileri eğitim, bilim ve teknoloji sayesinde dünyanın en güçlü ülkeleridir ve mesuliyetsiz bir veto hakkına bu güç sayesinde sahiptirler. Güçlü ve zengin olmanın da yolu güçlü ve çağcıl bir eğitim sisteminden geçiyor.

Bugün bazı İslam ülkeleri sahip oldukları doğal kaynaklardan ötürü zengin olabilirler. Fakat bu kalıcı ve proaktif/inovatif bir zenginlik değildir. Bir ülkenin güçlü, zengin ve kalkınmışlık düzeyi eğitimli ve nitelikli nüfusuyla ilişkilidir.

O yüzden İslam ülkeleri eğitimli gençlerle ancak bu girdaptan çıkmayı ve ortaçağdan kurtulmayı başarabilir.

İslam ülkelerinin arasındaki ciddi işbirliği ve gönül birliği de böylesi vizyonel eğitimli gençlerle olacaktır.

İslam ülkelerinde ciddi bir istihdam sorunu bulunmaktadır. Bunun için nitelikli insan, üretim yapacak insan yetiştirmek gerekmektedir.

İslam ülkelerinin okuryazarlık oranını yükseltmek yetmez bilgisayar bilişim okuryazarı olmaları gerekir.

İslam dünyasının eğitim sistemleri demokratik olmalıdır. Dogmatik, baskıcı ve ideolojik eğitim sistemleri de İslam dünyasının geri kalmasının nedenlerinden birisidir.

Batı tarzı bir demokrasiyi ve demokratik eğitim sistemini benimsemek zorunda değiliz fakat İslam dininin meşveret sistemi de bize demokrat olmayı önermektedir.

Hesap verilebilirliğin, şeffaflığın, eşitlikçi ve adil bir toplumsal sistemin temeli demokratik eğitim sistemleriyle atılabilir.

Geçmişteki bazı olaylar ve kötü hatıraların bugün bile aramızdaki güven, dostluk ve dayanışmayı zedelemesine izin vermemeliyiz.

Osmanlının yüzyıllar boyunca Arapları sömürdüğü yahut birinci dünya harbinde Arapların Türkleri arkadan vurduğu gibi tartışmalarla zaman geçirmek yerine ekonomik ve siyasi ittifaklar nasıl oluşturabiliriz? Bunlara yoğunlaşmak gerekiyor.

Bakın birinci dünya harbinde Avrupa ülkelerince işgal edilen Türkiye bugün Avrupa Birliği üyesi olmak istiyor.

Dünya tarihindeki en büyük düşmanlık ve savaşların merkezindeki Almanya, Fransa bugün Avrupa Birliği çatısı altında beraber yaşıyor.

Bu nedenle inancımızın gereği olarak ta birbirimizi sevmek, geçmişteki olumsuzlukları unutmak ve samimiyetle kucaklaşmak zorunda olduğumuzu unutmamamız gerekiyor.

İslam ülkeleri kendi gerçekliklerini yarınlarının hayalleriyle bütünleştirmek zorundadır. Hayallerini geçişin önüne taşımak zorundadır.

İslam ülkeleri müreffeh bir toplum, çağdaş vizyoner lokomotif nesiller ve bilimsel, demokratik bir eğitim sistemi hayaline koşmak zorundadır.

Dünya barışının, bilimin, üretimin ve gelişmenin ilerlemesine katkı sağlayan bir İslam dünyası hayal etmek gerekiyor.

Bu anlamda İslam ülkelerine düşen görev batı ülkelerindeki tecrübeler başta olmak üzere dünyanın her köşesinde tecrübe ettikleri tüm birikimlerini, hiçbirini dışlamadan, tüm dünyanın deneyimlemelerinden faydalanarak İslam kültür ve medeniyetinin inşasına başlamaktır.

Bu itibarla Türkiye’nin batı dünyası içerisinde edinmiş olduğu bilgi, tecrübe ve birikim, Avrupa Birliği yolundaki deneyimleri, kat etmiş olduğu mesafe bu anlamda İslam dünyası için çok büyük bir şans.

Çünkü bir şeyi tanımadan, içerisinde olmadan o birikimi almanız, kullanmanız ve başkalarına aktarmanız mümkün değil.

Kendi kültür değerlerine sahip, hem ülkesinde hem de dünyada barış ve esenlik unsuru olan, dünyadaki dengelerin eşitlik ve adalet temelinde tesisine katkı sağlayan güçlü bir İslam dünyasını hedeflememiz gerekiyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler