TÜRKİYE BATARKEN

Ülkemiz batıyor diye çığlık atanlara yanıt verenler daha yüksek sesle ve arkalarına devlet gücünü alarak bağırıyorlar.
“Dünya bizi kıskanıyor. Türkiye uçuyor”
Dünyanın bizi kıskandığı falan yok ama hayretle izliyor.
Bu kadar zengin ve verimli topraklar üzerinde nasıl oluyor  sefaleti yaşadığımızı şaşkınlıkla izliyorlar.
Kapısına gelen erzak yardımı ile ülkenin zengin olduğunu sananlar  içine saplanılan ekonomik bataklığın farkında değiller.
Masallarla ninnilerle yaşıyorlar.
Tıpkı Osmanlı’nın son yıllarında olduğu gibi.
Osmanlının ekonomik olarak batağa saplandığı dönem.Dolmabahçe sarayı yaptırılıyor.
1842 yılında I. Abdülmecit tarafından yaptırılan ve 1853 yılına kadar yapımı devam eden Dolmabahçe Sarayı, Abdülmecit tarafından hem yaşamak için hem de resmi işler için kullanıldı. Abdülmecit’in kardeşi olan Abdülaziz de burada yaşadı.
 Saray 5.000.000 altına mal olmuştur.
Bu parada borç alınmıştır.
Kendi saltanatlarında başka şey düşünmeyen padişahlar şöyle düşünmüş olabilirler:
“Batıyorsak da itibarlı batalım”
2020 yılının Türkiye’si gibi
Emeklilere sadaka gibi zam yaparken Beştepe’deki Saray’ın günlük gideri  dudak uçuklatıyor.
Devlette çalışan personelden çok makam aracı var.
Makam araçları ve bunların şoförleri olmasa devletin cari açığı kapanır.
Cumhurbaşkanı danışmanlarının sayısını ve aldıkları ücretleri bilen var mı?
Türkiye’de siyaset iyice çığırından çıktı.
İnsanlar ağızlarından çıkan sözün kapsamını bilmiyorlar.
Ülkedeki tüm kurumların çürüdüğü ve bu çürümenin insanlara bulaştığı görülüyor ama  bu yurt hepimizin ve burada yaşıyoruz.
Göç yolları kapandı en başta Müslüman ülkeler olmak üzere bizleri kimse almaz.
Toplum olarak çıkar yol bulmak zorundayız.
Öncelikle bizi neler yok eder onları saptamalıyız.
Bunun için de çok derin çalışmalar gerekmiyor.
Dünyanın değerli liderlerinden  Mahatma Gandhi yıllar önce bunları sıralamış.
Bizi yok edecekler şunlardır;
İlkesiz siyaset.
Vicdandan yoksun eğlence.
Çalışmadan zenginlik.
Bilgili ama karaktersiz insanlar.
Ahlaktan yoksun bir iş dünyası.
İnsan sevgisinden yoksun   bilim.
Özveriden yoksun bir din anlayışı.
Ülkemizde şu anda bunları hepsi olduğuna göre sorunların çözümü olanaksız değil.
İlkesizliği ilke edinmiş siyasi partilerle  Türkiye’nin yaşamsal sorunları çözülemez.
Türkiye batsın yeter ki Tayyip Erdoğan gitsin diye  zırvalayan gönüllü hainler de çözümün bir parçası olamaz.
Yeni ses ve soluk gerekiyor.
Ülkemizin sorunlarını ve bunların çözümlerini bilen kadrolarla ancak düzlüğe çıkılır.
Şöyle bir sorunun da yanıtı verilmelidir.
Türkiye bu kadar kötü durumdaysa neden bu kadar çok gürültü çıkarılıyor?
Çünkü yerinde sayanlar yürüyenlerden daha çok gürültü çıkarırlar.
Son 18 yıldır Türkiye’nin  yaşamına el atan partiler birbirinin kopyası
Yeni çözümler üretmiyor ve üretmek istemiyorlar.
Herkes durumundan mutlu. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum başta iktidar olmak üzere kimsenin sorunu değil..
Yıllardır aynı konular üzerinde konuşuluyor.
Çözümsüz gevezelik yapılıyor.
Mevlana Celaleddin şöyle der:
“Dün dünde kaldı cancağazım
Bu gün yeni şeyler söylemek lazım”
Siyaset arenasına baktığımızda yeni şeyler söyleyen sadece Yenilik Partisi Genel Başkanı Öztürk Yılmaz’ı görüyoruz.
Öyle  anlaşılıyor ki yeni bir parti bir kez daha sandıktan çıkarak ülkenin kaderinde söz sahibi olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum