Prof. Dr. Anıl Çeçen

Prof. Dr. Anıl Çeçen

TÜRKİYE VE TÜRK DÜNYASI  

 

                                                                                                                                   Prof. Dr. A N I L   Ç E Ç E N

                Küreselleşme olgusu ile birlikte gündeme gelen değişim süreci , her geçen gün daha da hızlanarak öne çıkmakta ve insanlık bugünden yarına ortaya çıkan olaylar karşısında nasıl bir durum ile karşı karşıya kalındığı konusunda  giderek kuşkulu bir ortama doğru sürüklenmektedir . Geçmişin koşullarında geçerli olan bazı konuların ya da değerlerin anlam kaybettiği  bir ortama doğru  yavaş yavaş gidilirken ,geçmişte hiçbir biçimde ele alınması ya da uygulama alanına getirilmesi mümkün olmayan konuların ya da  etkinliklerin  kendiliğinden devreye girmeye başladığı göze çarpmaktadır . Özellikle dünyanın tam ortasında bağımsız bir Türk devleti olarak kurulmuş bulunan  Türkiye Cumhuriyetinin  ,  Türk dünyasına yakınlaşması ya da  aralarında değişik açılardan köprü kurulması gibi konulara  batı dünyası  soğuk savaş döneminin koşullarında  her zaman karşı çıkarken , Türkiye Cumhuriyetini komünizm korkusu ile ürküterek   ya da baskı altına alarak Türk dünyasından uzak tutmaya çalışan  eski dönemin  gerginlik ortamı da , sosyalist sistemin dağılması üzerine  uluslararası alanda geri planlara doğru kaymıştır . Karşıt  kutuplara dayanan iki merkezli dünya düzeni varken  , olumsuz yaklaşılan bazı konulara  , Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine daha farklı açılardan yaklaşılmış  ve soğuk savaş döneminin gizliliği ortadan kalkarken , küreselleşme döneminin açık toplum anlayışı öne çıkmıştır . Sosyalist sistem üzerine kurulu bulunan demir perde politikası  sosyalist ülkeler ile birlikte Türk dünyası olarak adlandırılan orta ve kuzey Asya bölgelerini de  bir anlamda ideolojik hapishaneye mahkum ediyordu .O dönemin koşullarında kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti de ,demir perde hapishanesinin dışında kalan özgür ve bağımsız dünya milletleri arasında yer alırken , Türk dünyasının dışında kalan bir Türk devleti olarak merkezi coğrafyanın tam ortasında kuruluyordu ama Türk devleti ile Türk dünyası arasında kopukluk sürüyordu .

                Tarih boyunca dünyanın biçimlenmesinde etkin olmuş olan Türkler , yirminci asrın başında yaşanan birinci dünya savaşı sonrasında  dağılmak zorunda kalıyorlardı . Dünyanın doğu bölgesini işgal eden Rusya ve komşuları bir sosyalist devrim sonrasında  ideolojik bir imparatorluğa dönüştürülürken, Rusya Federasyonu içinde yer alan on civarında Türk bölgeleri   eyaletler halinde Sovyet  devletinin kontroluna   bırakılan imparatorluğa   devrediliyordu .  Savaş sonrası dönemde Çin ve Rus devletleri Orta Asya merkezli  Türkistan bölgesini ikiye bölerek emperyalist çizgide anlaşılıyorlardı .  Doğu Türkistan Uygur bölgesi olarak Çin’e bırakılırken , Batı Türkistan alanı ise  beş ayrı Türk cumhuriyetine bölünerek Rusya’nın kontroluna bırakılıyordu . Böylece Çin ve Rus devletleri hükümranlık alanlarını fazlasıyla genişletirken , iki büyük ülkenin arasında kalan Orta ve Kuzey Asya bölgelerinde yaşayan Türk topluluklarını  yok olmak aşamasına getiriyorlardı . Dünya devleti destekli ideolojik  yapılanma dinleri  sosyalizm aracılığı ile redederken , aynı zamanda egemen güç haline gelen Rus devletinin  milli karakteri doğrultusunda  uygulanmaya çalışılan  Ruslaştırma operasyonları ile , Türk dünyasında eskiden beri özgürce yaşayan Türk asıllı toplulukların  etnik kökenlerinden gelen Türk kimliğini ortadan silmek üzere girişimlerde bulunuyorlardı. Bir demir perde çerçevelenmesi içine alınan Türk dünyasının  doğal kimliğe sahip olan büyük nüfusu  iki yönlü yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyordu . Yeni  ideoloji imparatorluk  dinler ile milliyetleri ortadan kaldırabilmenin arayışı içine girerken  , Ruslaştırma operasyonları sayesinde Rus devleti de kendisini çevrelemiş olan Türk asıllı topluluklardan kurtulabilmenin  çabası içine giriyordu .Yirminci yüzyıldailk dönemlerden beri var olan Türk toplulukları tam anlamıyla bir yok edilme  sürecine mahkum ediliyorlardı .

                Dünya tarihinin ve de uluslararası konjonktürün gündeme getirdiği  yeni siyasal koşullar içinde Türk Dünyası  ile Türkiye Cumhuriyeti  birbirinden ayrı bloklar içine alınırken , merkezi coğrafyadaki Türkiye Cumhuriyeti ile Türk dünyası arasına  Türk-Rus sınırı boyunca demirperde çekilerek , bütün Türk dünyası bir açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkum ediliyordu  . Uçsuz bucaksız kurak topraklarda yaşam kavgası  veren Türk toplulukları, Rus emperyalizminin çizmeleri altında ezilmeye mahkum edilirken , bu büyük dünyadan koparılmış   bir avuç Türk de merkezi alanın tam ortasında yer alan Anadolu yarımadası üzerinde ucu Trakya bölgesine doğru açılan  bir orta boy  ulus devletin çatısı altında bir araya gelerek , Atlantik emperyalizminin Rus ve Çin emperyalizmleri ile  Türk dünyasını yok etme mücadelesine karşı, bir ulusal kurtuluş savaşı vererek  ayakta kalmayı ve dünya haritasındaki konumlarını korumayı başarıyorlardı . Türk dünyası Rus ve Çin işgalleri ile ortadan kaldırılırken , Osmanlı İmparatorluğunun uzantısı olarak  Anadolu’da yaşayan Türkler, ulusal bağımsızlıklarını kazanarak tarih sahnesinden silinme tehlikesinden kurtuluyorlardı . Türk dünyası açık hava hapishanesi içinde yok edilmeye çalışılırken , Batı Türklerini yedi yüzyıl  büyük bir imparatorluk çatısı altında yönetmiş olan Osmanlı devleti de  dünya haritasından siliniyordu . Rusya bölgesinde kalan Türk dünyası devletleri  bir araya gelerek büyük bir Türk devleti kuramadıkları için  dağılıp yok olmaya doğru sürüklenirken ,  eski Osmanlı ahalisi içinde çoğunluğu elinde tutan batı Türkleri Anadolu toprakları  üzerinde bir araya gelerek, tarihsel Türk varlığının devam etmesini sağlıyorlardı .Doğu Türkleri haritadan silinirken, batı Türklerinin dünyanın merkezi coğrafya haritasında yeni bir Türk devleti kurarak  ayakta kalmaları ,Türklük olgusunun   her şeye  rağmen devam etmesini sağlıyordu .

                Yeni kutuplaşma döneminde dünya sosyalist ve kapitalist kamplara bölünürken  , dünyanın ortalarında yer alan  Türk toplulukları ortadan ikiye ayrılıyordu . Beş yüz yıllık Avrupa emperyalizmi  Birinci Dünya Savaşı sonrasında zayıflarken ,  Avrupa’nın yanı başında yer alan  Amerika dış dünyaya açılarak yeni emperyalist güç olarak tarih sahnesine çıkıyordu . Amerika Avrupa’ya karşı ortaya yeni bir kutup başı olarak ortaya çıkarken , böylesine değişimi desteklemek ve dünyayı yeni bir düzene oturtmak üzere harekete geçenler , kapitalist emperyalizme karşı  Rusya’da sosyalist bir emperyalizmi gündeme getiriyorlardı . Dünya sosyalist ve kapitalist olarak ikiye bölünürken  merkezi coğrafyadan bir demir perde geçirilerek , Türk dünyasının bu demir perde içerisine hapsedildiği  görülüyordu . İdeolojik imparatorluk görünümlü bir Rus saldırganlığı  batı blokuna karşı doğu emperyalizmi olarak devreye sokulurken,  geçmişten gelen Türk dünyasının birlik ve bütünlüğü tam ortadan geçen bir emperyalist bıçak ile  ikiye ayrılıyordu . Yirminci yüzyıla kadar üçyüz yıl Rusya ile Türkler adına savaşan Osmanlı imparatorluğunun çökme noktasına gelmesinden yararlanan Rus orduları ,Balkanlar ve Kafkaslara gelerek sıcak denizlere inmeye  çalışıyordu . Rusların bu gücü karşısında  ABD yeni emperyalist güç olarak dünyanın ikiye bölünmesini  gündeme getirerek , Türklerin bir tarafta Türk dünyası diğer tarafta da Türkiye Cumhuriyeti olarak ikiye bölünmesine giden yolu açıyorlardı . Türkiye ve Türk dünyası arasındaki insani ilişkiler soğuk savaşın baskı döneminde kesiliyor ve  Türk dünyası akraba toplulukları  ile Anadolu  Türkleri arasındaki her türlü ilişki kopuyordu . Yirmi yüzyıl geçmesine rağmen , insani ilişkileri ortadan kaldıran bir demir perde uygulamasını öne çıkaranlar , en büyük kötülüğü Türklere karşı  gerçekleştiriyorlardı . Akrabalarından uzaklaştırılan Türkler  dünyanın ortasında yer alan çeşitli ülkelerde dağınık bir biçimde yaşamaya mahkum ediliyorlardı . Tarihte görülen en eski ve köklü uluslardan birisi olan Türklerin , emperyalist senaryolar doğrultusunda  bölünüp parçalanmasını kabül etmek , Türkler için  son derece olumsuz bir durum olduğu için Türkler ve Türk gücü merkezleri  harekete geçerek bu duruma karşı çıkmışlardır . Daha sonraki yıllarda  Türklerin doğu ve batı emperyalistlerine  karşı  direnmesi devam etmiş  ve Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet olarak dünya sahnesine çıkışı bütün Türk dünyası için yeni bir umut olmuştur .

                Soğuk savaş yıllarında birbirinden çok ayrı yaşayan Türkiye Cumhuriyeti ve Türk dünyası  bir yandan Sovyet hegemonyasının ortadan kaldırılması için  uğraşırken,  diğer yandan da  Türkiye’nin tam ortasında yer aldığı merkezi coğrafyaya yönelik emperyalist girişim ve müdahaleler ile karşı karşıya kalmıştır .Doğu Türkistan’da Çin işgali devam ederken , Rusya’da Türk toplulukları işsiz ve yoksul bir biçimde  açlığa mahkum edilmişlerdir . Nüfusu  bir türlü artmayan Ruslar ,Türk dünyası devletlerinin nüfuslarının artmasını önlemek üzere soykırım benzeri uygulamalardan çekinmemişler ve bazı toplu uygulamaları  Türk dünyası toplulukları üzerinde  gerçekleştirmeye çalışmışlardır . Türk nüfusu azaltmak için yapılan soykırım senaryolarının yanı sıra , toplu askeri manevralar aracılığı ile de Sovyetler Birliği içinde yaşayan Türk toplulukları hedef alınmıştır . Hatta daha da ileri gidilerek  Çek Cumhuriyeti ,Polonyave Macaristan gibi  Hazar  İmparatorluğu asıllı etno-Türk toplulukların devletlerine yönelik askeri  operasyonlar yapılarak  , Türk dünyasından Rus emperyalizmine  karşı çıkacak  her türlü alternatif arayışların önü kesilmeye çalışılmıştır . Bütün Doğu Avrupa bölgesini sosyalist sistemin içine katmış olan  Rus emperyalizmi , Atlantik emperyalizmini dengeleyecek bir biçimde küresel senaryolara kalkıştığı zaman , Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk azınlıkları bu gibi durumlardan çok etkilenerek  ve  bulundukları ülkelerden kaçarak Türkiye Cumhuriyetine göç edebilmenin yollarını aramışlardır . Yirminci yüzyılın son çeyreğine kadar devam eden bu baskılar zamanla azalmaya başlayınca  , Sovyetler Birliği üç çeyrek yüzyıllık ömrünü tamamlayarak dağılma noktasına gelmiştir . Demir perde imparatorluğunun çökmesi üzerine Sovyetler Birliği sınırları içerisinde yaşayan  Türkler hapishane hayatından kurtularak çağdaş dünyaya açılabilmenin çabası içine girmişlerdir .Aynı zamanda  Doğu Avrupa rejimleri de çöküşe geçince , Türk dünyası daha da özgürleşerek  kendi bağımsız geleceğini aramaya başlamıştır . İdeolojik imparatorluğun çöküşü ile Rus emperyalizminden kurtulan Türk dünyası daha özgür bir yaşam düzeni için uluslararası alana açılınca, yeni dönemin alternatif arayışları içerisine Türkler’in girişimleri de  dahil olmuştur .

                Soğuk savaş döneminin baskılarından kurtulan Türkler  öncelikle bir araya gelebilmenin yollarını aramışlardır . Hiç beklenmedik bir biçimde Sovyetler Birliğinin dağılması Türkleri hazırlıksız yakalamış ve Atatürk bir kez daha haklı çıkmıştır . Cumhuriyetin onuncu yılında Atatürk bir konuşma yapmış ve Sovyetler Birliği’nin yadsınamaz  bir gerçeklik olduğunu , Türklerin bunu görmezden gelemeyeceğini  ama gelecekte bu büyük imparatorluğun da diğer devletler gibi yıkılabileceğini ,bu nedenle Sovyet imparatorluğunun yıkılışını dikkate alarak bu aşamadan sonrası için  Türklerin hazırlıklı olması gerektiğini dile getirerek , Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderi Atatürk zamanında  Türk dünyasını her türlü emperyal oyun ve senaryoya karşı uyarmıştır . Sosyalist sistemden ulus devletlere geçiş aşaması kolay olmamış , Rusya eski alışkanlıklarını bırakmazken  sanki imparatorluk devam ediyormuş gibi gene eskisi gibi baskı  ve yönlendirmelerini kendi çıkarları doğrultusunda yapmaya çalışmış ama  bu sefer Türk dünyası ve devletlerden gelen ciddi  tepkiler ile karşılaşmıştır . Sovyetler sonrası aşamada bu kez Balkanların en büyük devleti olarak Yugoslavya Federasyonu da dağılma noktasına gelince, gene Türk ve Müslüman azınlıkların başına bir çok olay gelmiş ,Bosna, Kosova, Arnavutluk ve  Bulgaristan  gibi Balkan ülkelerinden önemli miktarda Türk asıllı nüfus  yeni dönemde Türkiye devleti çatısı altında yaşamak üzere  Türkiye’ye gelmişlerdir . Geçmişten gelen akrabalık bağları ile sahip olunan  ortak dil ve kültürün etkisiyle Türkiye’ye gelmeyi tercih eden Türk asıllı bölge  ülkeleri vatandaşları , kendi hak ve özgürlükleri için çaba sarf ederken dolaylı olarak da Türk dünyasında yeniden bir araya gelmenin ve bütünleşmenin de öncüsü olmuşlardır . Yüzyıllarca bulundukları ülkelerde baskı ve saldırgan tutumlar ile karşı karşıya bırakılan Türk dünyasının insanları , her türlü emperyalizmden kendilerini kurtarabilmek için  yeni dönemde Türkiye Cumhuriyetini bir ana kucağı olarak görerek , aileleri ile birlikte Türkiye’ye  sığınmışlardır .

                Sovyetler Birliğinin dağılması Türk dünyasının özgürlüğe doğru açılımını gündeme getirmiş  ve sosyalist sistem içinde birliğe üye konumundaki Türk devletlerinin tam bağımsızlığı ortaya çıkmıştır. Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan  gibi Türk  topluluklarının içinde yaşadığı Türki devletler , bağımsızlıklarını kazanarak  Birleşmiş Milletlere üye olmuşlardır . Böylece diğer devletler ile aynı hukuki statü , hak ve özgürlükler demeti Türk devletleri için kazanılmış hak düzeyine getirilmiştir .Balkanlar dağlarında  , Karadeniz kıyılarında ve  Orta  Asya steplerinde Türk asıllı insanlar hak ve özgürlüklerini ,diğer devletlerde olduğu gibi  sahip oldukları vatandaşlık statüleri çerçevesinde kullanmaya başlamışlardır . Türkler arasında en büyük ortak özellik olarak Türkçe’nin daha yaygın hale getirilmesi ve Türkçe üzerinden Türk üniversitelerinin kurularak devreye girmesiyle birlikte Türk dünyasında başlamış olan hareketlilik  geleceğe dönük yeni arayışları öne çıkarırken , geçmişten gelen bir haklı talep olarak Türk devletleri ve toplulukları arasında birlikte yaşam arzusu geleceğe dönük bir Türk Birliği oluşturma düşüncesini yavaş yavaş dünya kamuoyu içinde geliştirmeye neden olmuştur .Orta Asya  ve Kuzey Asya gibi bölgelerde birbirinden farklı devlet yapılanmaları içinde yaşayan Türk asıllı toplulukların ortak bir gelecek aramaları , yirmi birinci yüzyılın dünyasında normal karşılanması gereken bir yöneliş olarak dünya kamuoyunda haklı bir yer bulmaya yardımcı olmuştur . Avrupa devletlerinin tekbir kıtasal oluşum içerisinde  ortak bir geleceğe yönelmelerinde nasıl bir haklılık gerekçesi varsa, benzeri bir durum aynı bölgelerde yaşamlarını sürdürmekte olan  Türk asıllı topluluklar için de geçerlilik kazanmaktadır . Her insan nasıl mensubu bulunduğu ulusal, kültürel, dinsel  ve etnik topluluklar içerisinde yer alma eğilimi içinde  kendi  açısından geleceğini  yönlendirebiliyorsa ,benzeri hak ve özgürlüklerin insan topluluklarına da tanınması gerektiği Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesinin   temel ilkeleri içerisinde yer almaktadır . Bu doğrultuda  hareket eden bir çok topluluk kendi devletlerini kurma hakkına sahip oldularsa , Türk toplulukları açısından da benzeri bir durum önümüzdeki dönemde gündeme gelmektedir. Türkiye’nin kurucu önderi Atatürk , Sovyetler Birliğinin kurulma aşamasında böylesine büyük bir birliğin zamanla dağılabileceğini dile getirirken ,Türklere ve Türk dünyasına da dağılan ideolojik imparatorluğun yerine alternatif olabilecek  yeni bir ulusal  proje ile  hazır olmaları gerektiğini ifade ediyordu .

                 Türklerin birliği Türk dünyası için gelecekte ciddi bir alternatif olarak ortaya çıkarken  ve bütün Türk devletleri ortak bir arayış için bir araya gelirken ,  Türk Parlamentosu  ,Türk Keneş’i  , Türksoy ,Tika ,Türk dili konuşan  ülkeler platformu ve  Türk dünyası Akraba Toplulukları  adı altında yeni bazı ulusal ve uluslararası örgütlenmelere gidilerek,  önümüzdeki dönemde  geleceğe dönük  bir Türk Birliğinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda ,  birbirini izleyen bir çizgide düzenli adımlar atılmakta ve bu doğrultuda geleceğin dünyasının tam ortasında yer alacak bir Türk Birliğinin, nasıl kurulacağı  ve ne gibi politikaların bu doğrultuda izlenmesi  gerektiği  kendiliğinden  tartışma konusu haline gelmektedir .Dünyanın nereye gideceği ve  nasıl bir yeni dünya düzeni kurulacağı soruları yanıtsız kaldığı sürece geleceğe yönelik haklı kuşkular ve beklentiler bütün dünya  uluslarının ve devletlerinin ana çalışma konusu olarak öne çıkmaktadır . Avrupalılar , Amerikalılar ,Asyalılar kendi gelecekleri için çalışmaları sürdürdükleri sürece, benzeri çalışmaları ve tartışmaları da Türk dünyası ile birlikte Türk ulusu ve Türkiye Cumhuriyetinin de yapmaları ve bu doğrultuda etkinliklerini sürdürmeleri dünya barışı açısından gerekli görünmektedir . Türki devletler arasındaki ilişkiler ve uluslararası alandaki ortak çalışmalar  gelecek açısından önemli mesafelerin kat edilmesine yardımcı olurken , Türk kimliği ve Türklük olgusu açısından yeni yaklaşımlar geliştirilerek , diğer devletler ya da  topluluklar açısından sorun çıkarmayacak bir  çizgide  yeni yaklaşımların geliştirilmesiyle birlikte,  müstakbel Türk Birliği’ne açılabilecek yollar aşılabilecektir . Cermen  Birliği , Arap Birliği , İslam Birliği  gibi arayışların da öne çıktığı bir aşamada  Türk Birliği oluşumunun da ciddi bir arayış olduğunu göstermek gerekmektedir.

                Yirminci yüzyılda dünya  dengelerinde emperyalist merkezler tarafından ayrılığa mahkum edilen Türk dünyası ve Türkiye Cumhuriyeti , soğuk savaş sonrası dönemlerde eskisine oranla daha fazla bir yakınlık oluşturma ve ortak bir  yaşam arayışı içine girmişlerdir . Sovyet rejimi sonrasında Orta Asya ,Kuzey Asya ve  Doğu Avrupa bölgelerinde yaşamakta olan Türk toplulukları ve devletleri dünyanın çeşitli kimliklerine karşı var olma mücadelesi vermiştir . Bir Orta Asya Birliği  veya  İdil-Ural Federasyonu adı altında bir Kuzey Asya yapılanması, ya da eski Osmanlı ve Selçuklu hinterlandına girerek  İran ile birlikte Kuzey Irak ve Suriye bölgelerindeki bütün Türkmen nüfusları bir  araya getirecek  bir büyük Türkmenistan arayışı, teker teker gündeme gelmiş ama  dünya koşulları  daha istikrarlı bir yapılanmaya dönüşmediği için  bu arayışlar şimdilik düşünce düzeyinde kalmıştır .Eski imparatorluk coğrafyaları  çok çeşitli etnik nüfusları sınırları içinde barındırdığı için sadece Türk kimliği üzerinden bir merkezi coğrafya  devleti  ortaya çıkarmada ,Türkçü kesimler fazlasıyla  zorlanmış ama sonuç alamamışlardır . Türkiye ile Azerbaycan’ın tek devlet olmaları engellenmiş  ,Anadolu Türklüğünün insan kaynağı olan  İran  ortak çalışmalara gidilmemesi için ,Türkiye’den  hem uzak tutulmuş  hem de bölgede karışıklık çıkartılmak istendiği zaman da  mezhep ayrılıkları üzerinden  karşı karşıya getirilerek  savaş senaryolarının kapısı aralanmaya çalışılmıştır . Orta Doğu’da küresel bir hegemonya düzeni oluşturmak isteyen batılı  emperyalistgüçler , Osmanlı döneminde olduğu gibi gene Türkleri savaş alanına sürükleyecek yeni  sıcak çatışma senaryolarını Türkiye ,İran ve Rusya  devletleri arasından çıkartabilmek üzere  küreselleşme aşamasında zorlamaya devam etmişlerdir . Batının önde gelen devletleri emperyalist planlarını sürdürebilmek için Orta Doğu senaryolarını sürdürerek , doğu ve batı Türk devletlerini kapıştırarak merkezi alandan Türkleri çıkartabilmenin arayışı içinde olmuşlardır . Türk devletleri birleşmeye ya da dayanışmaya yönelirken , batılı emperyalist devletler Türkleri karşı karşıya getirerek ,savaşlar yolu ile Türklerin siyasal yapılanmalarını tasfiye edebilmenin çabası içinde olmuşlardır .

                Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra   bir araya gelen Nato yönetim kuruluna önceden gündeme ait bir dosya dağıtılmıştır . Bu  gizli dosyanın içeriği sosyalist sistemin dağılmasından sonra  batı uygarlığını tehdit eden en büyük tehlikenin ,yeni kurulacak olan bir Türk Birliği olduğu açıkça yazılmıştır . Bir Nato üyesi olarak genel merkezde Türk devleti temsil edilirken ,soğuk savaş döneminde  Sovyetler Birliği hegemonyasına karşı  ,Nato  bir batı savunma sistemi olarak kurulmuş ama daha sonra  Varşova paktının dağılması üzerine,Nato örgütü kuruluş gerekçesini kaybettiği aşamada, bu emperyalistlerin güvenlik örgütü olarak varlığını meşrulaştırma çabası içinde  kendisine yeni bir iş bulmak üzere Türk tehlikesini ortaya atmıştır .Türkiye’nin bir Nato üyesi olması nedeniyle  tamamen  gizli  olarak yürütülen  Türk Birliği karşıtı politikalar ,uzun süre saklanmış ama Brüksel’de bir toplantı öncesinde , Türk Birliğini tehdit olarak gösteren dosya yanlışlıkla bir Türk generaline dağıtılınca gerçek ortaya çıkmıştır . Dosyayı Türk devletine yansıtan general sonraki aşamada cezalandırılarak  evi  bombalanmış ve  böylece gündem değiştirilerek , batı blokunun küresel hegemonyası açısından tehlikeli görülen  Türk Birliği karşıtı senaryo ve planların uygulanmasına  devam edilmiştir . Gizli bir dosyanın açığa çıkması üzerine batı blokunun Türklerden yana olmadığı aksine bir Türk karşıtlığı içinde geleceğe dönük hazırlandığı kesinlik kazanınca  , Türkiye Avrupa Birliği üyeliğine alınmamış ve daha sonraki aşamalarda da merkezi coğrafya da Türkiye’yi dışlayan bir Arap Ordusu ,  Nato’yu  ABD ve İsrail oyuncağı gören  Avrupa ülkelerinin  Almanya öncülüğünde  gündeme getirdiği gibi,Avrupa Birliği ordusuna karşıt bir çizgide örgütlenmeye çalışılmıştır . Gerçeklerin  bu kadar açık ortaya çıkmasına rağmen yeni bir güvenlik yapısı örgütlenerek  Türk Birliğine karşı gündeme getirilen  karşıt tutuma karşı bir alternatif yapılanma bu güne kadar gerçekleştirilememiştir .

                 Tarihin en büyük aktörlerinden birisi olan Türkler her dönemde var olmuşlar ve her zaman için de kendi devletlerini kurarak yabancıların boyunduruğuna altına girmemişlerdir . Eski dünya düzeni biterken , yepyeni bir  siyasal düzene doğru dünya giderken,bütün devletlerin ve ulusların yaptığı gibi Türkler’de yeni kurulacak olan dünya içerisindeki yerlerini alacaklardır .Nato merkezli Türk karşıtlığı bütün emperyal devletlerin  politikaları olarak yaygınlaştırılırken ,Türk devletleri ve toplulukları da gelecekte karşılarına çıkabilecek  emperyalist oluşumlara karşı ,kendi geleceklerini güvenli bir düzene oturtacak alternatif yapılanmaları gündeme  getirmek zorundadırlar . Hem Türkiye Cumhuriyeti hem de diğer Türki devletler benzeri çalışmaları ortak bir dayanışma içinde geleceği oluşturabilmenin çabası içinde olmak zorundadırlar . Soğuk savaş döneminde ikiye bölünen Türk dünyasının yeniden ortadan ikiye bölünmesine yol açabilecek Batı Asya Birliği gibi bir emperyalist  senaryoya karşı ,hem Türkiye Cumhuriyeti hem de  Türki devletlerin açıkça   karşı çıkmaları gerekmektedir . Küresel emperyalist dünya devleti yerküre üzerindeki hegemonyasını pekiştirmek için gelecekte Asya kıtasını beşe bölebilmenin yollarını aramaktadır . Batı Asya Birliği Türkiye ve İran’ı içine alacaktır . Kuzey Asya devleti Rusya’yı tasfiye ederek bu devletin toprakları üzerinde kurulacaktır .Doğu Asya devleti Çin devletinin yerine kurulacaktır . Güney Asya Birliği ise Hindistan’ın tasfiye edilmesinden sonra  gerçekleştirilebilecektir . Orta Asya Birliği ise Kazakistan’ın yerine  , yeniden doğu ve batı Türkistan’ı birleştirecektir .Böylece  Asyadaki ulusal yapılar silinirken bu büyük kıtada beş ayrı bölge devleti coğrafi isimle kurulacak ,ayrıca   Rus, Çin, Türk  ve Hint gibi ulusal isimler ortadan kaldırılacaktır .Dünya konfederasyonuna   Asya kıtası beş bölge devleti ile katılırken Türklerin bir kısmı Orta Asya ,bir başka kısmı Kuzey Asya ve sonra da  Türkiye İran ile birlikte Batı Asya devletinin çatısı altında bir araya getirilirken , Türk dünyası bu kez üçe bölünecek ve hiçbir biçimde Türk Birliğinin  oluşturulmasına eskisi gibi  izin verilmeyecektir .

                Geçen yüzyıldan gelen bir yapıda Türk toplulukları bulundukları ülkelerde yaşamlarını , ya  yeni dönemin koşullarında  ekmek parası kazanmak üzere ülkelerini değiştirmekteler ya da yeni emperyalist projeler doğrultusunda  dünya haritalarının yeniden çizilmesinde önemli bir faktör olarak kullanılmaktadırlar . Çin ile birlikte Rusya’nın da bölünmesini isteyen batının yeni emperyalizmi  geçmişten gelen rüzgarlar doğrultusunda   Çerkezler gibi kuzeyden güneye inen bazı toplulukları , İsrail’in önünü açmak üzere  yeniden  geldikleri  Kuzey Kafkasya’ya taşıyarak , Orta Asya’da yeni harita oluşturmaya çalışırlarken  , Türkiye’yi hem İran hem de Rusya ile karşı karşıya getirerek  sıcak çatışma senaryolarının peşinde koşmaktadırlar .Küresel emperyalizmin Rusya Federasyonunu parçalamaya yöneldiği bir aşamada,  Ürdün devletinin sınırları içinde yaşayan  binlerce Çerkez asıllı insanı Kuzey Kafkasya’ya taşıyarak , Rusya’yı Kafkasya bölgesinden çıkaracak bir Müslüman Çerkezistan devletinin kuruluş çalışmalarının yapıldığı haberleri ,bazan basın yayın organlarında yer almaktadır . Hrıstıyan Ruslara karşı Müslüman Çerkezlerin yürüteceği bağımsızlık savaşı ,yeniden  bir din savaşını Rusya sınırları içine taşıyacak ve daha sonraki aşamada da  Rusya Federasyonu bir din savaşına sahne olurken parçalanacaktır . Rusya böylesine bir parçalanma senaryosuna karşı  yeniden eski Sovyetler Birliğini oluşturma gibi bir projeyi  Bağımsız Devletler Topluluğu adı altında   gündeme  getirecektir . Putin rejimi giderek Stalin rejimine doğru benzeme eğilimleri gösterebileceği bir yeni aşamada , Türkler ile  Rusların Kuzey,Batı ve Orta Asya bölgelerinde çatışma ortamına sürüklenmeleri gündeme gelebilir ve bu doğrultuda tırmandırılacak olaylar dizisi ,Rus emperyalizminin yeniden Türk topluluklarını  ezmesine  yol açabilecek son derece olumsuz senaryoları ortaya çıkarabilecektir . Stalin benzeri toplu katliam girişimlerinin önünün kesilebilmesi için,  Türkiye’nin acilen bir merkezi güvenlik örgütünü  İran ile ortaklık oluşturarak   ve  komşularını yanına alarak  kurması   dünya barışı açısından kaçınılmaz bir zorunluluktur .

                Putin’in önde gelen danışmanlarından  birisi olan AleksandrDugin Avrasya stratejisi  başlıklı kitabında, Rus Avrasyacılığında  stratejik olarak Türkiye’ye karşı İran ile ve de Çin’e karşı da Japonya ile işbirliği yapılması gerektiğini açıkça vurgulamaktadır . Rusya sınırları içinde yer alan on Türk devletinden çekinen Rus emperyalizmi  ,Orta Asya bölgesindeki Türk devletlerini de bu bölgeden  kuzeye doğru taşıyarak kendisine karşı gelişebilecek muhtemel bir  yeni  Basmacı hareketini önleme çabası içinde görülmektedir . Rusya  çok geniş bir yayılma yöntemi ile Avrasya’da üstünlüğünü sürdürmeye çalışırken , Türklerin  yakınlaşmasından  hoşlanmadığını da her fırsatta kamuoyuna yansıtmaktadır . Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan,Moğolistan ve Mançurya bölgelerindeki Türkleri de bölgenin asil üyeleri olarak görülmesi durumunda, Rusya gibi Çin de  içinde barındırdığı Türk asıllı topluluklar yüzünden  parçalanmaya doğru yönlendirilmektedir . Son aşamada Virüs yüzünden bütün dünyayı karşısına alan Çin’de Tibet  bölgesininde koparak bağımsızlığa yönelebileceği  tartışılmaktadır . Bugünün koşullarında Rusya sınırları içindeki Türk devletlerinden son derece rahatsız olduğunu ortaya koyarken , Rusya’nın idari yapısını değiştirerek ülkeyi yedi bölgeye ayırarak  Moskova benzeri yedi ayrı merkezden ülkeyi yönetmek üzere bir idari reforma kalkışmıştır . Rus devleti federasyon üyesi devletlerin  eyaletleşerek  kopmalarını önlemek üzere de , eyaletlerin sınırları ötesinde  yedi ayrı devlet yapılanması ile ve  dünyanın en geniş ülkesinin tüm sınırlarını kontrol altına alabilecek  düzeyde  güçlü bir idari  reform ile Rusya’daki  yönetim yapılanmasını, ülkenin birliği ve bütünlüğünü devam ettirecek biçimde  düzenlemiştir .

                Yıllarca bölünmüş bir biçimde dağınık yaşayan Türk devletleri ve topluluklarının yeniden birlik ve bütünlük içerisinde Türklerin  bir araya gelerek  dayanışma içerisinde  bir gelecek  hazırlığına yönelmeleri dünya dengeleri açısından önem taşımaktadır .Çinlilerin , Rusların ,Hintlilerin  ,Arapların milyonlarca nüfus halinde birlik ve bütünlük içerisinde yaşamlarını sürdürmeleri ,bölünmüş ve dağılmış Türkler açısından dikkate alınması gereken  önemli bir durumdur . Tarih boyunca  Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında  devletler kurmuş olan Türkler günümüzde uluslararası alanda güçlenmek istiyorlarsa, bir araya gelebilmenin yollarını araştırmak durumundadırlar . Türkler eskisi gibi dağılmamak üzere  belirli coğrafyalarda bir araya gelerek  ve  daha büyük toplumsal bütünlükler  yaratarak diğer nüfus bütünlüklerine karşı daha da güçlenebilmenin arayışı içinde olmalıdırlar . Değişik devletlerin çatısı altında yaşayan Türklerin  öncelikli sorunu kimliklerini güçlendirmek ve güçlendirilmiş kimlikleri ile uluslararası alanda var olabilmeleridir .Türkler bulundukları yerlerdeki konumlarını zaman içerisinde güçlendirmeli  ve uluslararası alanda daha güçlü bir konuma gelebilmek için evrensel düzeyde geçerli olan yabancı dilleri öğrenerek hareket etmelidirler . Türkler kendilerini ifade edebildikleri  oranda sorunlarını çözebilecek ve  kendi hedefleri doğrultusunda daha iyi bir gelecek düzeni oluşturabileceklerdir . Yabancı dilin yanısıra yüksek öğretim yapmak da Türk topluluklarının bulundukları ülkelerde, daha etkili bir konuma gelebilmeleri açısından önem taşımaktadır . Yabancı dil öğrenen ve yüksek öğretimini tamamlayan Türk topluluklarının uluslar arasındaki konumu daha da yükselecektir . Türkler böylece güçlenmiş toplum yapıları sayesinde  uygarlık ortamında hak ettikleri yerlere gelebileceklerdir . Türk dünyası içinde  Türkiye Cumhuriyeti en gelişmiş ve etkili devlettir . Bu nedenle Atatürk Türkiye’sinin bütün Türk dünyasına örnek ve önder olmak gibi önemli bir sorumluluğu bulunmaktadır . Küresel rekabet ortamında Türkiye Cumhuriyeti son dönemlerde geliştirdiği  çalışma ve örgütlenme biçimlerini daha da geliştirerek,  emperyalist girişimlere karşı Türk dünyası ve halklarının çıkarları doğrultusunda  etkinliklerini artırmak zorundadır Unutulmamalıdırki , TürklerAnadoluya Türk dünyasının içinden çıkarak gelmişlerdir . Türk dünyasının desteği ile de Anadolu’daki Türk  devleti yoluna devam edebilecektir .Türkiye Cumhuriyeti bu gerçekleri bilerek  önümüzdeki dönemde  Türk dünyası ile kolkolayoluna devam etmelidir .

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar