OSMANLI EKONOMİSİNİ ISRAF VE BORÇLANMA YIKMIŞTI

    18'inci ve 19'uncu asırlarda Avrupa'nın sanayi devrimini yapıp ,endüstriyel üretime başlamasına rağmen, Osmanlı İmparatorluğu büyük bir atalet içinde üretime yönelik yatırımlardan ziyade Beylerbeyi, Çırağan, Yıldız, Dolmabahçe gibi saraylara ilaveten Ihlamur, Küçüksu, Huber, Hidiv, Malta, Emirgan, Adile Sultan vb. köşk ve kasırlar yapma peşinde idi. Üstelik de borçlanmak suretiyle yapıyordu.
    Bu israf harcamalarının yanında bitmek tükenmek bilmeyen savaş ve isyanların getirdiği mali yük yanında, hesapsızlık, üretimsizlik, şatafat, maceracılık, kayırmacılık, plansız hareket etme ve liyakatsizlik, Osmanlı İmparatorluğunu içinden çıkılmaz bir borç batağına sürükledi. Gerek borçların sürekli artış göstermesi ve gerekse borç ödenmesinde yaşanan darboğazlar bir dizi mali kararların alınmasını mecbur kıldı. Bunların en önemlilerinden biri Muharrem Kararnamesidir. Muharrem Kararnamesi nedir?
   Osmanlı Devletinin ödeyemediği iç ve dış borçlarını düzenlemek amacıyla, alacaklıların talepleri doğrultusunda şekillendirilerek 28 Muharrem 1299 (20 Aralık 1881) tarihinde açıklanan mali kararlardır.
   Osmanlı İmparatorluğu 1854 Kırım Savaşından sonra ilk kez borçlanmaya başlamıştır. Bu tarihten itibaren 20 yıl boyunca çeşitli aralıklarla iç ve dış piyasalardan borç almıştır. Ancak borçlanmak suretiyle elde edilen bu kaynaklar verimli değerlendirilemediğinden, vadesi gelince ödeme sıkıntısı çekilmiş, zamanla ana para bir yana faizler dahi ödenemez hale gelmiştir. Buna bağlı olarak 1874-1875 yıllarında bütçe dengesi tamamen bozulmuş, gelirler borç faizlerini dahi karşılayamaz olmuştur.
   Bunun sonucu olarak 30 Ekim 1875 tarihinde ''Ramazan Kararnamesi'' ile maliyenin iflası ve borçların ödenmesi konusunda bir plan yapılmıştır. Nisan 1876 tarihinden sonra ise borç geri ödemeleri tamamen durdurulmuştur.
   1876-1881 yılları arasında Osmanlı Devletinin borçların ödenmesiyle ilgili mali sistemi düzenleyici çalışma yapamaması sonrasında, alacaklı devletlerin ve bankerlerin yoğun baskı ve lobi çalışması neticesinde yapılan müzakereler sonucu alacaklıların anaparadan önemli ölçüde indirim yapmaları konusunda uzlaşılmasının ardından 28 Muharrem 1299 (20 Aralık 1881) tarihinde açıklanan Muharrem Kararnamesi ile borçların ödenmesi için devletin ekonomik faaliyetlerinin yönetimi yabancıların kontrolüne verilmiştir.
   Söz konusu Kararnameye göre; borçların ödenmesi için devletin tüm ekonomik faaliyetlerini yabancılar adına kontrol etmek amacıyla Duyun-u Umumiye (Borçlar İdaresi) kurulmuştur. Bu kararname neticesinde devlet ekonomik bağımsızlığını kaybetmiştir.
   Hiçbir borç ödemesi yapamayan Osmanlı İmparatorluğu, sonunda alacaklılarla anlaşma yoluna gitti. Alacaklılarla masaya oturan İmparatorluk 1879'da damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı olarak alacaklılara bıraktı.
   Ancak alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881 yılında damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borç ödemelerine tahsis edildi. Bu vergilerin toplama ve alacaklılara ödeme görevi de kuruluşu yapılan Duyun-u Umumiye idaresine verildi. Bu kurum kurulduktan sonra da Osmanlı İmparatorluğu mali sıkıntılar nedeniyle dış borç almak zorunda kaldı.
   Osmanlı İmparatorluğunu yarı sömürge seviyesine indiren  bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi Lozan Antlaşması ile sona erdirildi. Sadece borçların alacaklılara paylaştırılması görevini sürdürmeye devam etti.
   Bu borçlar İmparatorluk çöktükten sonra, İmparatorluk topraklarında kurulan devletler ve Türkiye arasında paylaştırıldıysa da en büyük borç yükü Türkiye'ye verilmiştir.
   Lozan antlaşmasının yapıldığı 24 Temmuz 1923 tarihinde, Duyun-u Umumiye' ye olan yaklaşık 130 milyon liralık borcun 85 milyon liralık kısmını Türkiye Cumhuriyeti üstlenmiş, 45 milyon liralık kısmı da Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan 14 ülkeye mal edilmiştir.
   Türkiye Duyun-u Umumiye' ye olan borcunun son taksitini, ilk borcun alınmasından tam yüzyıl sonra 1954 yılında ödeyip bu yükten kurtuldu.
   Osmanlı'nın yıkılışına sebep teşkil eden unsurlardan biri olan bu ekonomik tablonun örnekleri günümüzde de yaşanmaktadır. Söz konusu örneklerden ders almak suretiyle ekonominin gereğine uygun olarak rasyonel davranılsaydı, şimdi borç arayan bir ülke değil borç veren bir ülke pozisyonunda olurduk.
   Ancak şurası da bir gerçektir ki; verimli ve rekabet gücü yüksek bir üretim ekonomisi oluşturma kararlılığı ile ülkemizi israftan, şatafattan ve başkasına muhtaç olmaktan kurtaracak, kaynakları optimum seviyede değerlendiren, kadrolar ekonominin başına getirilmediği takdirde, bu ve benzer süreçlerin yaşanılması kaçınılmaz olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum