Nuray Başaran yazdı: MASADA MI, SAHADA MI SAVAŞMALI?

Nuray Başaran yazdı: MASADA MI, SAHADA MI SAVAŞMALI?

MASADA MI, SAHADA MI SAVAŞMALI?

Her ne kadar televizyon ekranları, ‘Doğu Akdeniz’de savaş kapıda mı?’ diye alt yazılar geçse de, aslında bölgede uzun zamandır savaşın içindeyiz. Ve bu savaş Lübnan’daki patlamayla birlikte artık ateşli savaşa dönüşmüş durumda.  

Bir önceki yazımda dikkat çektiğim Mersin ise,  çoktan Beyrut Limanı’nın yerini aldı. Mersin, Adana, Hatay hattındaki risklerimiz daha da artarken, dün akşam saatlerinde Adana’da yakalanıp el konulan patlayıcılar da elbette tesadüf değil.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki adalar ile başlayan çatışma alanlarının , her geçen gün arttırılıp savaş gemilerimizin hazır hale gelmiş olması da tesadüf değildir maalesef. Bunlara Kıbrıs’ı , Ermenistan –Azerbaycan hattını da eklememek olmaz. Yani? Bir tek savaş ve bir tek cephe yok. Bir çok cephe ve bir çok savaş alanı var. Savaş kaçınılmaz! 

Tabii bir de Türkiye’nin içindeki cepheler ve savaş alanları var. Ben bugün tüm bunlar ile birlikte ,Türkiye’nin içindeki ‘savaş’lara da dikkat çekmek istiyorum. Zira içerde meselelerini çözemeyen bir Türkiye,  dışardaki hiçbir meselesini çözemez. 

Ve olası bir sıcak çatışmada,  Türkiye’de olabilecek bir ara rejim gündeme gelebilir! Bunları yazdığım için kızanlar da olabilir ama perşembenin gelişi de artık çarşambadan bellidir!

NATO,  bölgedeki ihtiyaçları için -Türkiye’yi ikna etmek üzere - bize , bugünlerde sempatik gelebilecek ‘Yunan Adaları zaferli elma şekeri’ni gösterse de , böyle bir sıcak çatışmanın Ege ile sınırlı kalmayacağı çok açık. 

Söz konusu olası savaşın  Balkanlar’ı ve Kafkasya’yı kapsayacağı bugün gün gibi ortada. Bu nedenledir ki, Kafkasya’daki Ermeni- Azeri sorunu da şimdi gündeme gelmiştir. Kİ Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da, bizzat Azerbaycan’a gidip bu durumu yerinde incelemiştir. Bu Türkiye’yi de içine alabilecek büyük bir savaş senaryosu değil de nedir?

Tam da bu noktada Türkiye,  derhal NATO’yu olağanüstü toplantıya çağırmalıdır. Ve bu toplantıda  bazı batı ülkelerini de yanına alarak, savaşa karşı barış rolünü üstlenerek savaşı engellemek için mücadele etmelidir. Bu engellemenin bugün İslam devletleri ile yapılamayacağı da artık ortadadır. Hatta küresel güçlerin bazı İslam ülkeleri ile savaşı zorladıkları da artık açıktır.

Öte yandan bölgedeki kırılmalara paralel ,içerde hem iktidar hem de ana muhalefet partisindeki kırılmalar da, bu dış gelişmelerden bağımsız değildir. 

Görünen o ki , hem CHP yani ana muhalefet, hem de AK Parti yani iktidar partisi parçalanmak isteniyor. CHP’de Muharrem İnce ‘incelikli (!)’ başlayan sabetay ve karay mücadelesi , Ak Parti’de de önümüzdeki günlerde – halihazırda içinden çıkan iki partiye milletvekili bazında yapılacak katılımlarla - farklı boyutlar kazanacağı Ankara’nın derin kulislerinde konuşuluyor. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan , bu sorunu baskın bir seçim ile aşmak üzere çalışma yapsa da,  hem bölgesel hem de ekonomik gelişmelerin buna uygun olmadığı da bir başka gerçek durum.

Görüldüğü gibi hem siyasetteki istikrar, hem de bölgedeki istikrar ya da istikrarsızlık birbirinden bağımsız değil.

Hatta Meral Akşener’e Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan tarafından yapılan çağrı ve davet de gelişmelerden bağımsız değil!  İYİ Parti içindeki kaynama ve yakın zamanda büyük bir gurubun İYİ Parti’den ayrılarak yeni bir siyasi hareket başlatması da gelişmelerden bağımsız olmayacak! Evet evet İYİ Parti’den de  yakında ayrılmalar olacak. Ve yeni partiler gelecek. Parti değil , partiler gelecek.  İstanbul sermayesinin bir kısmının desteklediği Mustafa Sarıgül’ün partisi hazır. Elbette henüz İstanbul sermayesinin desteklemediği Öztürk Yılmaz’ın Partisi de bu gelişmeler çerçevesinde kurulmuş bir parti. 

İnsanın kafası karışıyor  değil mi? Hatta bu hıza yetişmek bir yana, ‘yok artık!’ dedirtiyor. ‘Normal değil’ ,  dediğinizi duyar gibi oluyorum ama normal koşullar geçti ve artık olağanüstü koşullar dönemine çoktan girdik diyebilirim.

Daha önce de yazdığım gibi ABD seçimleri dünyanın ve bölgenin bir nevi kaderini belirleyecek. Her ne kadar , ‘Trump seçilirse devletler ayakta kalacak’ diye düşünsek de ,  Trump’ın  da seçilebilmek için gözünü İran savaşı ve zaferine dikmiş olduğu ortada. (Ki  yukarda yazdığım –dikkat çektiğim -başlayacak olan Ermeni Azeri savaşı sırasında İran yanlışlıkla vurulabilir!) Beiden’ın kazanması halinde ise savaş ve küresel düzen zaten devrede olacak.

Yani?

Yani bu şartlarda hem Türkiye’nin , hem de Rusya, İngiltere ve Çin’in atacağı adımlar bölgede çok önemli. Çin ve İngiltere’nin yeni İpek Yolu hareketi bölgedeki savaşı Rusya ve Türkiye desteğiyle önleyebilirse ; Türkiye’nin Merkez Ülke olması söz konusu. Ama savaş olursa maalesef cephe ülkesiyiz. Bu nedenle önceliğimiz, masada kalıp savaşı masada kazanmak olmalı! 

Muhalefetiyle, iktidarıyla…Bugün siyasi gelecek ve kaygıları bir kenara bırakma günü. Zira söz konusu olan vatan! 

Kaynak: MASADA MI, SAHADA MI SAVAŞMALI? - Nuray Başaran

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler