15 TEMMUZ’UN YIL DÖNÜMÜNDE…

Dün akşam saatlerinden itibaren 15 Temmuz’da neler olduğuna dair her şey yeniden anlatılmaya, tekrar hatırlanmaya ve hatırlatılmaya başlandı. Bunları üç aşağı beş yukarı aslında bilmeyenimiz yok. Bugün en fazla birkaç daha yeni görüntü eklenebilir bildiklerimize belki de…O kadar. Bugün en doğru tanım halkın yazdığı destandır aslında 15 Temmuz.

Elbette hala gerek kapalı kapılar ardında,  gerekse açıktan 15 Temmuz’u tartışanlar da var. Ben o günlerde bu darbeye, ‘matruşka darbe’ yorumunu yapmışım.  Zaman içerisinde de bu matruşkaların bazılarını  birer birer örneklerle yazmışım.

Bugün gelinen noktada ve son birkaç yazımda batının ve küresel güçlerin artık ‘Bozkır’ dediğimiz alanı yeniden yapılandırırken yaşadıklarımızın nasıl bu etkiyle şekillendiğini anlatmaya çalışıyorum. Bugün 15 Temmuz’un yıldönümünde de,  o günü bugünkü gelişmelerle açıklamanın daha mümkün olduğunu görüyorum.

O gün 15 Temmuz’da,  güç ve askeri kullanmakla (belki NATO eliyle)  yapılmak istenenler , bugün aslında gerçekleşmiştir.

Nasıl mı?

O gün Türkiye’yi savaş alanına çevirerek halkı ayrıştırmak isteyen iradenin isteği,  bir nevi Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi seçimi ile 24 Haziran’da Cumhur ve Millet İttifakı adı altında yapılmıştır. Yine seçim gecesi halkı sokağa dökmek gibi bir tehlike ve sonuçları da ‘zorla’ da olsa engellenmiştir.

Öte yandan 15 Temmuz ile ilgili yapılmak istenenler noktasında, halkın kahramanlığı ile engellenirken sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin dümeni tamamen Atatürk istikametine çevrilmiş ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu kesin tavrı da (Atatürk istikametine yönelişi) de bazı kesimlerce eleştirilmiştir. ‘Devlet aklı’ o kadar daha hissedilir şekilde devreye girerken; özellikle MHP Lideri Devlet Bahçeli de bu sistemin sigortası olarak adeta görev almıştır. Nitekim Erdoğan, en kritik dönemlerde Devlet Bahçeli’yi ‘can simidi’ olarak görmüş ve O’na sarılmıştır. Bahçeli de ‘devlet bekaası’ noktasında bu durumu görev olarak algılamıştır. Ve davranış şeklini bu çerçevede belirlemiştir.

15 Temmuz’un sonraki yaptırımlarına baktığımızda ise, bugüne kadar sistem değişikliğini çok istemiş ancak gerçekleştirememiş liderlerin, ‘yapamadıkları’ olarak anlattıkları ‘ başkanlık ‘ makamını;  15 Temmuz sonrasında benimsediği bu istikamet (Atatürk istikameti) gücü ile Tayyip Erdoğan gerçekleştirmiştir. ‘15 Temmuz’un gücü Erdoğan’ın bunu yapmasına izin vermiştir. Bence bugün itibarıyla,  15 Temmuz Matruşka Darbesi’nin yeni bebeği artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir.

Halkın yazdığı destanla 15 Temmuz’dan itibaren tek karar verici olan Erdoğan, 24 Haziran seçimleri ile bunu kalıcı hale dönüştürmüştür. Artık batıya ve küresel güçlere karşı ‘Anadolu Bozkır’ı da devrededir. Tabii bu durum hem çok önemli bir güçtür. Hem de yönetilemediği noktada ‘bumerang’ etkisine dönüşebilecek bir tehlikedir de…

Evet, devletin hantal yapısı bu sistemde artık yoktur. Evet, hızlı karar verilebilme imkanı olan bir yapı oluşturulmuştur. Evet, bürokratik oligarşiye bu sistemde yer yoktur. Evet, artık devlet tek elden tek ses olarak yönetilmektedir. Evet, artık Hulusi Akar’ın kabinede yer almasıyla NATO ve batı dengesi de sağlanmıştır. Evet, kamuoyu dengesi de, sokağın dengesi de Devlet Bahçeli’nin duruşuyla sağlanmaktadır. Ama ülke genelindeki geleceğe dönük bazı alanlardaki belirsizlik ve ekonomiye dair veriler, sistemin de ne kadar bıçak sırtında ve aslında eskiye göre ‘varlık-yokluk’ noktasında ne kadar risk taşıdığını da ortaya koymaktadır. Ancak görünen ve anlamamız gereken en önemli tespitim; ‘devlet aklı’nın yeniden şekillenen bozkır için daha fazla güç ve alan için kararlı duruşudur.  Belki de yıllardır sözü edilen ve tartışılan Atatürk’ün gizli vasiyeti olarak da bilinen siyasi öngörüleri paralelinde çalışma yürütülmektedir. Belki bu nedenle yeni sistemin ilk bakanlar kurulu toplantısı , Hacı Bayram’ da kılınan Cuma namazı sonrasında gerçekleştirilmiştir. Bu gibi sembolik mesajlar Cumhuriyet’in 100. Yılına ramak kala Türkiye’nin bölgesel güç olma noktasındaki atılımlar olarak görülürken, bir kısım halkın da, ‘Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olma’ korkusu ve tedirginliği yaşadığı da bir gerçektir. Erdoğan’ın bu korkuyu yaşayanları da anlayışla karşılayıp tüm Türkiye’nin başkanı olarak bu yönde adımlar atması da olmazsa olmazıdır diye düşünüyorum. 15 Temmuz’un yıldönümünde Ankara’da gördüğüm resim hem çok netken,  bir o kadar da sürdürebilirliği zor şartlar altındayız diyebilirim.

Neden?

Kuzey Irak üzerinden Güneydoğu’da bir federasyon oluşturulması baskıları ortadadır. Baskıların artacağı da görülmektedir. Türkiye’nin dönüştürülmesiyle Türkiye üzerinden doğunun batının kontrolüne giden yolu açılmıştır. Bu nedenle Putin ve Trump Zirvesi çok önemlidir.

Doğu ile batı arasındaki bu çatışma alanı olan Asya açısından Bozkır, dünya açısından jeopolitik alanın yeniden düzenlenmesi Türkiye’nin artık eskisi gibi bir bölge- Ortadoğu- ve ulus devleti- ülkesi değil, geleceğe dönük yeni dünya düzenine göre şekil alacak bir ülke durumuna girdiğini söylemek yanlış olmaz. Türkiye artık 3 büyük ülkenin yanında yer alarak belirleyici olacağını göstermektedir. Bu belirleyicilik ya onların planları ya da Türkiye’nin planları noktasında olmak üzere iki seçenekli olduğu için önümüzdeki en önemli tehlike hala daha 15 Temmuz ile yapılmak istenen iç dinamikleri kullanmak üzerinedir.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.