Kerime Yıldız yazdı: “ELBİSEM ÇOK ESKİ OLSUN, BAHÇEMDE EN İYİ GÜLLER YETİŞSİN”

Kerime Yıldız yazdı: “ELBİSEM ÇOK ESKİ OLSUN, BAHÇEMDE EN İYİ GÜLLER YETİŞSİN”

Kerime Yıldız yazdı: “ELBİSEM ÇOK ESKİ OLSUN, BAHÇEMDE EN İYİ GÜLLER YETİŞSİN”

Mayıs ayında bir gül yazısı yazmazsam bir tarafım eksik kalır. Bu sene mayıs ayını, bir tuhaf geçirdik. Son 75 yılın en sıcak mayıs günleriydi. Bahçemde kuzeye bakan güller dayandı ama güneşte kalanlar soldu. Anadolu’da mayıs ayını târif ederken, “Dışarıda gül üşümüyor.” denir. Üşümemeyi geçtim, sıcaktan kavruldular. Oysa rengârenk ve buram buram çiçek kokuları arasında, yakıcı yaz günlerine yumuşak ve ılık bir geçiştir, mayıs.

Tevfik  Fikret’in, “Bir köylü kızdır, sâf u dilber şûh u sevdâkâr” diye tanımladığı aydır, mayıs.

Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’nin,

“Evrâk-ı bahârı görelim sahn-ı çemende

Gül mevsimidir deftere dîvâna bakılmaz”

dediği gibi, hesap kitap işlerine ara verilen gül eyyâmıdır, mayıs.

Gül, hemen hemen bütün medeniyetlerde kudsiyet atfedilen bir çiçektir. Bizde ise Peygamberimizin  terinin gül koktuğuna olan inanç sebebiyle bahçelerde baş köşededir. Bir rivâyete göre bir sahâbe kadın, Peygamberimizin uykuda terlediğini görmüş; bu ter boncuklarını bir şişeye koymuş. Asırlardır bu şişede biriken ter aşkına, gülâbdanlardan gül suları serpilir.

Kızanlık tarafına âit bir rivâyet ise şöyledir: Mîrac gecesinin meşakkatinden, Peygamberimiz (S.A.V), Cebrâil ve Burak terlemişler. Burak’ın terinden sarı gül, Hz. Cebrâil’in terinden kırmızı gül , Peygamberimizin terinden beyaz güller olmuş. İşte bu rivâyetlere olan inanç, Türk milletini tam bir gül mübtelâsı yapmıştır. Bahçesinde, şiirinde, yemeğinde, nakışlarında, çocuklarının adlarında, her yerde gül vardır. Köylüsünün de şehirlisinin de... Meselâ; Bâbürşah’ın kızlarının isimleri Gülrenk, Gülbeden, Gülçehre’dir. Adında gül olmayan dahî, adının îzâhını gülle yapma zarâfetine sâhiptir. Nâmık Kemâl, adını sorduklarında,şu beyitle cevap vermiş:

“Bir katre “mâ” düşünce “gül”ün kalb-i pâkine

İsmim yazıldı her varak-ı tâb-nâkine”

(Gül, kef ve lam ile; kemâl ise kef, mim, elif ve lam ile yazılır. Gülün ortasına mâ eklenince “kemâl” olur)

RÛMELİ’NİN EN GÜZEL TÜRKÜLERİ MAYISTA SÖYLENİRDİ

Şimdi Bulgaristan sınırlarında kalan Kızanlık, Osmanlı zamanında gül bahçeleriyle meşhurdu. Mayıs gelince gülsuyu ve gülyağı çıkarılacak güller toplanmaya başlanırdı. Gülleri, genç kızlar toplar; çıkımcı denilen delikanlılar, onlara küfelerle eşlik ederdi. Sonra toplanan güller, gülâbhânelere taşınırdı. Bu esnâda genç kızlar ve erkekler, en güzel türkülerini söylerlerdi. II. Abdülhamit Han zamanında bu bölgeden göç edenler, gül fidanlarıyla geldiler ve Isparta’ya yerleştirildiler. Rûmeli’nin neşeli türküleri ağıtlara dönüşse de mayısta güller açmaya devam etti.

Mayıs ayında leylak, mor salkım, şebboy, karanfil, süsen ve daha birçok çiçek,yüzünü gösterir. Bâzısı kokusuyla, bâzısı görüntüsüyle mest eder. Leylak gibi her dâim kokanı, şebboy gibi sâdece akşam kokanı vardır. Mor salkım gibi salkım salkım döküleni vardır; süsen gibi tek başına dimdik duranı. Hepsi de güzeldir, hepsi de muhteşemdir de ille de gül, ille de gül..

Tanpınar’ın,Huzur’da Nuran’a söylettiği cümleyle bitireyim:

“Elbisem, çok eski olsun; fakat bahçemde en iyi güller yetişsin.”

Hayâtınızdan gül kokusu eksik olmasın.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler