KADINLAR ÜZERİNE

Kadın demek anne demektir. 

Kadın ve anne bir araya geldiğinde, yaşamın sürmesi anlamı çıkar. 

Türkiye çok ilginç insanların yaşadığı bir ülkedir. 

Toplumumuzun çeşitli kesimlerinin ellerindeki hakların çoğu emek harcanmadan kazanılmıştır.. 

En başta da kadın hakları... 

Kadınlarımız bugünkü uygar görünüm ve yaşamlarını emeksiz, kavgasız elde ettiklerinden umursamaz davranıştalar. 

Sadece umursamazlıkla da kalmıyorlar, hiç bilmedikleri, görmedikleri eski yaşam biçimlerini isteyen tavırlar içindeler. 

Cumhuriyet öncesinin yarı köleliğini, günlük yaşamdan kopukluğunu, örtüler, çarşaflar, kafes arkasındaki karanlık yaşamı özleyenleri gördükçe, Türk kadınının aklına düşen örümcek ağlarının yapışkanlığına tutsak olmamasını diliyorum. 

MAO , "göğün yarısı kadınların omuzlarındadır" demişti. 

Türkiye'de kadın yeryüzünün de yarısını omuzlarında taşır. 

Omzundaki yükü yere bıraktığında, sırtına yeryüzünün öteki yarısı yüklenir. 

Mahatma Gandhi kadınlar için şöyle der: 

“Kadınlara zayıf demek hakarettir.Erkeğin kadına haksızlığıdır. 

Eğer acımasız kuvvete kuvvet denecekse elbette erkek kadından daha üstündür. 

Eğer şiddete baş vurmama insanın yasasıysa, gelecek kadınlarındır. 

Kadından başka kim erkeğin yüreğine seslenebilir ki.” 

Dişisini döven tek erkek insanlar içinden çıkmaktadır.. 

Yani doğada dişisini döven hiçbir hayvan yoktur. 

Bu durumda insanlığımızdan utanmamız yeterli olabilir mi ? 

Ülkemizde kadınlara atılan dayak rüşvet kadar yaygındır. 

Artık kadınlar bile kendi cinslerine atılan dayağa kılıf arama çabasındalar. 

Kadın, ağzına uzatılan mikrofona hiç utanmadan: 

- Kadın hak ederse, erkek onu dövebilir. Diye konuşabiliyor. 

Bizde medyada çalışanların bazıları zeka özürlü olduğundan,kadına sormuyor : 

- Kadın hangi durumlarda dayağı hak eder ? 

Doğada insanın dışında dişisini döven canlı bulunmadığına göre , kadınları, kızları dövenlerin hangi hayvan cinsinden oldukları araştırılmalıdır.. 

Bakarsınız yeni bir hayvan türü ortaya çıkar. 

Anneler gününde çiçeklerle, armağanlarla sevindirmeye çalıştığımız  kadınların babalarımız tarafından dövüldüğünü görünce üzülüyor, sonra da evlenince karılarımızı dövüyoruz. 

Kızların başına zorla çaput bağlatıyor, berdel, töre cinayeti gibi iğrençliklerde yaşamlarını cehenneme çeviriyoruz. 

Kadınların toplum dışına itilmesi, evlere kapatılması planlı bir biçimde hedefine doğru yürüyor. 

Ev kadınlarının  sayısı  yaklaşık 18 milyon. 

6 milyon kadın okur yazar değil. 

Anneler üzerine söylenen nutuklar, düzenlenen törenler, okunan şiirler  inandırıcı olmaktan çok uzaktalar. 

Kadına uygulanan şiddet, yapılan zulüm her geçen gün artarken, 6 milyon kadın okuma yazma bilmezken, kız çocuklarını okutmaya devletin bile gücü yetmezken kadınlar için televizyonda konuşmalar düzenlemek iki yüzlülüktür. 

Benito Mussolini demişti ki : 

- Devletimizde kadın yeri bir HİÇ olacaktır. 

Bu faşist bir dünya görüşüdür. 

Erkekler kadınları hiçliğe doğru iterken, kadınlarımız da HİÇ'liğe gönüllü sarılıyorlar. 

 Çağdaş  yaşamın kurallarına  karşı çıkmak insanı hiçliğe sürükler. 

“HİÇ “olmaya giden yol da  kızları okutmamaktan, örtü altına sokmaktan geçiyor. 

Kadınlarımız ve kızlarımız  bunu anlamıyorlar. 

Babalar, ağabeyler, kocalar da  hayatın en büyük var olma nedeni kadınlara ihanet ediyorlar. 

Kızları iyi yetişmeyen bir toplumun erkekleri sonsuz bir öksüzlüğün pençesine düşerler. 

Türk kadınını Arap cariyelere çevirmeye çalışan soysuzların bu çabalarını ancak kadınlar engelleyebilir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.