Kadına yönelik şiddet neden önlenemiyor?

Kadına yönelik şiddet neden önlenemiyor?

Şefika Etik, Emine Bulut, Özgecan Aslan, Ayşe Paşalı, Ceren Özdemir, Ayşe Tuba Arslan, Ceren Damar, Şule Çet ve daha niceleri…

 Onlar sadece kadına yönelik şiddet ve cinayet haberlerinin içinde bir istatistik değil her birinin ayrı hayat hikayesi olan kadınlar… Yaşadıkları dehşet hikayeleri ise filmlere konu olmanın ötesinde gözümüzün önündeki gerçek ve önlenemiyor, durdurulamıyor… Habertürk’ten Burçak Orçun Erkin, kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin neden hız kesmediğini konuyu yakından takip eden üç kadınla konuştu

Yıllar geçiyor, Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusu hemen her gün bir ya da birden fazla haberle gündeme gelmeye devam ediyor. Bu kapsamda çeşitli projeler, eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları ya da çeşitli yasal düzenlemeler ile önemli yol alınsa da çeşitli nedenlerle kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önüne geçilemiyor. Peki neden? Bu konuda anlamlı bir yol alınamamasının en önemli sebepleri neler?

 

Konuyla ilgili Habertürk’e açıklamalarda buluna CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Başkanı Gülsüm Kav ve KADEM Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu, uygulamadaki eksikliklere ve zihniyet problemine dikkat çekti. Taşcıer “Sorun ortada tabi olduğumuz uluslararası sözleşmeler var, kağıt üzerinde gayet güzel yasalar var. Sorun uygulamada. Biz bakıyoruz bütün katiller aynı şeyi söylüyor: Erkekliğime laf etti diyor, namusuma dil uzattı diyor. Çünkü biliyor ki bunu söylediği zaman hafifletici sebeplerden 18 yıl alacak üç beş yıl yatacak ve çıkacak” tespitinde bulunurken, Kav “Gayet yeterli kanunumuz var 6284, onu etkili uygulamalıyız. Uygulama eksiklikleri hak ihlalleriyle, en ağır haliyle de şiddetle sonuçlanıyor. Bir tehdit varsa ve kadınlar da korunmak istemişlerse, haklarını kullanmak istemişlerse onları etkin bir şekilde koruyalım” ifadelerini kullandı.

Gümrükçüoğlu ise “Kadına yönelik şiddet sorununun hâlâ devam ediyor olması, temelde yasalar veya yaptırımların yetersizliğinden ziyade kanunların etkili ve caydırıcı olarak uygulanmamasıyla yakından ilgili. Nitekim şiddet gören bir kadın bunu emniyet birimlerine bildirdikten ve yardım istedikten sonra kolluk kuvvetlerinin “Kol kırılır, yen içinde kalır” şeklindeki yaklaşımları ve söz konusu talebi dikkate almaması yasalardan değil; bilakis yasanın uygulanmasındaki aksaklıklardan kaynaklanıyor. Dünya çapında istatistiklerde görüldüğü gibi şiddetin son bulması için daha kararlı olunması ve zihniyet dönüşümü sağlanması gerekiyor” şeklinde konuştu.

“BEYAZ KOT GİYMİŞTİ”

Konuyla ilgili yapılan çalışmalar gösteriyor ki kadın en çok yakını bir erkek tarafından ve kendi hayatına dair karar alırken öldürülüyor. Bu bazen boşanma kararı, bazen de giydiği bir kıyafet olabiliyor. Kadın cinayetleri davalarını takip eden CHP’li Gamze Taşcıer “Bütün davaların şöyle bir özetini çıkardık arkadaşlarla ve şu sonuca vardık. Bütün davalarda sanıklar ya da katiller, birçoğu sonuçlandı çünkü, aynı ifadeyle kendilerini savunuyorlar. ‘Erkekliğime laf etti, namusuma dil uzattı, gece yarısı sokakta o saatte ne işi vardı, beyaz kot giymişti’… Eskişehir’deki Ayşe Tuğba’nın ayrıldığı eşi beyaz kot giydiği için, ölmeden bir iki saat önce tartıştığını açıkça ifade ediyor” dedi.

Korona salgınıyla birlikte girilen karantina döneminde yükselen şiddetin normalleşme döneminde daha da arttığına dikkat çeken Kav özellikle şüpheli ölümlerin sayısının dikkat çektiğine değinerek “Kadınlar en çok şiddetten kurtulmak için, boşanmak istedikleri için, boşanma sürecinde ve ateşli silahlarla öldürülüyorlar” şeklinde konuştu. Şiddetin aslında evrensel bir sorun olduğunu belirten Gümrükçüoğlu ise şu çarpıcı veriye dikkat çekti: “Birleşmiş Milletler’in son raporuna göre dünya genelinde her gün 137 kadın, eşi ya da bir yakını tarafından öldürülmektedir.” Bu rakamın şüpheli ölümler ya da rapora yansımayan, bilinmeyen kadın cinayetlerini kapsamadığı düşünüldüğünde tablonun aslında çok daha vahim olduğu ortaya çıkıyor.

 

 

KİLİT SÖZCÜK ‘EŞİTLİK’

‘Eşitlik’; kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin önlenememesi konusunda üç kadının da dikkat çektiği önemli bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. CHP Milletvekili Taşcıer “Ülkeyi yöneten zihniyet hâlâ kadını sembolik bir varlık olarak görüyor, kadın ve erkeği eşit olarak görmüyor” eleştirisinde bulundu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Başkanı Kav, Türkiye’nin son birkaç yıldır eşitlik ölçümlerinde geriye doğru gittiğine dikkat çekerek “Hukuk literatürü güç eşitsizliğinin bir biçimi, önemli bir sonucu olarak şiddeti, en ağır sonucu olarak da cinayetleri görür. Bu nedenle biz mümkün mertebe eşitsizliği azaltmalı, oradaki göstergeler de iyileştirmeliyiz” dedi. KADEM Başkanı Gümrükçüoğlu ise “Bizler kadını ve erkeği yaratılış noktasında eşit gören bir inancın kültürel atmosferinde yaşıyoruz. Bu açıdan düşündüğümüzde fiziki, psikolojik ya da ekonomik anlamda şiddete maruz kalan kadınların hak arayışlarında bir engelle karşılaşmadıklarından emin olmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE TÜRKİYE MENŞELİ ELEŞTİRİLER

Tam adı ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ olan İstanbul Sözleşmesi son günlerde çeşitli eleştiri ve tartışmalarla gündemde… Sözleşme ilk imzalayan ve onaylayan ülke Türkiye’de, boşanma oranlarını artırdığı, eşcinsel eğilimleri meşrulaştırdığı, şiddet kavramının içeriğinin muğlak olduğu ve hatta bu nedenle aile kurumuna zarar verdiği yönündeki iddialarla eleştiriliyor.

 

Gamze Taşçıer

Gamze Taşçıer

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Şubat ayında yaptığı "Gözden geçireceğiz” açıklaması tartışmaları beraberinde getirmiş, İstanbul Sözleşmesi’ni savunan AK Partili kadın milletvekilleri aynı günlerde Erdoğan ile bir araya gelerek, konu ile ilgili çekinceleri dile getirmişti. Peki kadına yönelik şiddet ile kadın cinayetlerini yakından takip eden Taşcıer, Kav ve Gümrükçüoğlu bu tartışmalarla ilgili ne düşünüyor?

 

AMAÇ KADININ KORUNMASI MI, YOKSA MESELE SİYASİ Mİ?

Sözleşme ilk imzalandığında da amacın gerçekten kadını korumak olmadığını ifade eden CHP’li Taşcıer, “Çünkü medeni dünyaya girmek için, AB ile uyumlu ilişkiler kurabilmek için o dönemin koşullarında bu sözleşmeye ihtiyacı vardı. Bugünün koşullarına geldiğimizde AB’den uzaklaşmış, demokrasiden uzaklaşmış, insan hakları açısından son derece olumsuz bir geriye gidişin olduğu bir ülkenin artık bu sözleşmeye ihtiyacı kalmadı ve belli bir kesimin de oyuna ihtiyacı var, bu sözleşmeden rahatsız olan kesim, şimdi o kesime göz kırpıyorlar” dedi.

 

Gülsüm Kav

Gülsüm Kav

Sözleşmenin uygulanmaması nedeniyle ailelerin çok ciddi bir şekilde zarar gördüğüne dikkat çeken Kav, “Aile yapısını bozacağı gibi iddialarla sözleşmeye bir eleştiri var. Çocuklarının gözleri önünde öldürülen anneler var, kendi çocuklarını öldüren babalar var. Aile dediğimizde ne anlıyoruz? Kadınların, çocukların hırpalandığı şiddetin normalleştirildiği bir yere iyi bir aile denilebilir mi?” ifadelerini kullandı. Sözleşmenin yeterince tanınmadığına da dikkat çeken Kav, “Şiddetle mücadeleyi eksenine alan bir belgeye neden itiraz edilir ki? Olsun mu şiddet yani?” şeklinde konuştu.

 

“CAN GÜVENLİĞİ EN TEMEL İNSAN HAKKI DEĞİL MİDİR?”

Sözleşmeyi destekleyen ve kadına yönelik şiddet konusunda önemli çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşu KADEM Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu, sözleşmeye yönelik eleştirilere şöyle yanıt verdi: “Sözleşmenin bir maddesinde geçen ‘cinsel yönelim’ ifadesinin eşcinselliği meşrulaştırdığına dair kanaatler var. Ancak sözleşme şiddeti önleme amacı taşıyan bir metin olması sebebiyle söz konusu ifadeyle de devletin her insanı şiddetten koruma yükümlülüğüne vurgu yapılmaktadır. Bir insanı şiddetten korumak her yaptığını onaylamak anlamına mı gelir? Can güvenliği en temel insan hakkı değil midir?”

 

Saliha Okur Gümrükçüoğlu

Saliha Okur Gümrükçüoğlu

 

“Aile kurumunun zarar görmesi iddiası ise sözleşmeye dayandırılamayacak kadar karmaşık bir sosyoloji içerir” diyen Gümrükçüoğlu “Parlamento söz konusu sözleşmeden imzanın çekilmesine yönelik bir karar alırsa, bu durumun asla şiddetle mücadelede bir zafiyet oluşturmasına izin verilmemelidir. Sözleşme olsun ya da olmasın aslolan şiddetle mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülmesidir” şeklinde konuştu.

“SÖZLEŞMEYİ DAHA İLERİ TAŞIMALIYIZ”

Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda kısa vadede yasaların zamanında ve doğru bir şekilde uygulanması gerekiyor, orta ve uzun vadede ise daha yapılacak çok iş var gibi görünüyor. Bu noktada İstanbul Sözleşmesi’nin önemine bir kez daha değinen CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer “Her türlü inançtan kimlikten siyasi görüşten kadın sadece kadın oldukları için öldürüyorlar. Bunun farkına varmak bu sözleşmeyi savunmak daha da ileriye taşımak için hep birlikte topyekun bir mücadele vermemiz lazım” dedi.

Devletin şiddeti önlemek için geliştirdiği elektronik kelepçe, KADES, Alo 183 ve benzeri teknolojik uygulama ve yöntemlerin yaygınlaştırılması gerektiğini belirten KADEM Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu “Bizler de her durum ve şartta şiddetle daha kararlı bir mücadele için çalışmalarımıza devam edeceğiz” açıklamasında bulundu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Başkanı Gülsüm Kav ise kadınların mutlaka hak arama yollarına başvurmaları gerektiğini belirterek şöyle konuştu: “Kadınlar korunma başvurusunu bile kolay yapmıyorlar. Kaç kere düşünüp, çok tekrarlanır ve canına tak ederse artık yasal haklarını o zaman arıyorlar. Daha çok kadının hakkını araması gerekir. Ben bu mücadeleyi veren bütün kardeşlerimin saygıyla yanlarındayım demek isterim. Ayrıca hiçbir kadın şiddet karşısında yalnız değil, destek sistemlerimiz, platformumuz, meclislerimiz her zaman yanlarında.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler