Çidem Ayözger Ergüvenç

Çidem Ayözger Ergüvenç

İNEK DÜŞÜNDÜ

Ben kendimin çok şanslı olduğumu düşünürdüm, meğer ne kadar da yanılmışım.  Beni seven bir annem vardı. Sahiplerim bize çok iyi bakardı; sonra gün geldi annemi alıp götürdüler. Nereye gittiğini, başına neler geldiğini hiç bilmiyorum. Yetmiyor gibi çiçeği burnunda bir inekken beni öküzün biriyle evlendirdiler. Öküzdür, möküzdür, kocamdır diye ona pek itibar ediyordum. Tuhaf zevkleri vardı, örneğin trenleri pek severdi. Yakınımızdan geçen tren yolunda bir tren geçmeye görsün işi gücü bırakır, gözden kaybolana kadar ona öyle bir bakardı ki bana bile öyle baktığını görmedim.

Gün geçti devran döndü bizim aileye yeni bir inek getirdiler. Körpe mi körpe; bizim Allahın öküzü ona asılmaya başlamaz mı? Sahiplerimiz de sanki arabuluculuk yapar gibi onları yakınlaştırıyordu. Oysa ben dört aylık gebeyim, önümde daha beş ay var. Biz inekler insanlar gibi dokuz ay karnımızda taşırız bebelerimizi. Ne benim ruhsal durumumu, ne gebeliğin getirdiği aşırı duyarlılığı ne de kıskançlık duygularımı göz önüne alan var. Ailenin teşvikiyle gözümün önünde öküzümü onunla çiftleştirdiler. İnanın çok ağırıma gitti. 

Dokuz ayımı doldurdum, dünyalar güzeli bir yavrum oldu tıpkı bana benziyor, kocaman gözleri var, benimkiler gibi biraz patlak, ona pek yaraşıyor; ama bizim öküz oralı bile değil! Ne bir şefkat, ne güzel bir söz, onu baba yaptım diye teşekkür bile etmedi; meğer benim kuma da gebeymiş. Ne âlâ memleket; biz inekler koca deyip bağrımıza basalım, Allahın öküzü keyfinde. 

Yetmedi bir inek daha getirdiler, doğal sonuç o da gebe kaldı. Bu kadar çok çocuk aile planlamasına aykırı, ama kimin umurunda. Ben güzel buzağımı ak sütümle besledim ama ne acı ki buzağılıktan dana olmaya dönüştüğünde yanımdan koparıp aldılar; hiç tanımadığım insanlara satmışlar. Zaten insanlardan ne hayır gelir ki… Kim bilir ne yaptılar yavrucuğuma.

Merakımdan benden daha büyük, daha deneyimli ineklere sordum, sormaz olaydım. Benim danacığımı kasabın birine satmışlar, kesip insanlara yedireceklermiş. Ne büyük vahşet, biz yalnız otla besleniriz, kimselerin yavrularını kucaklarından koparıp almayız, onları pişirip yemeyiz. Ben bir insanın yavrusunu alıp yemeğe kalksam hoşlarına gider mi? İnsanlarda empati duygusu hiç gelişmemiş.

Daha matemim bitmeden yavrumun babası da yok oldu, meğer o da satılmış. Dertlerimle boğuşurken bir öküz daha geldi aramıza. Öküz ki tam öküz! Birden bire beni onunla çiftleştirmek istediler. Kocasını, evlâdını kaybetmiş bir inek, başka bir öküzle nasıl birlikte olur? Çok direndim; bu kadar kısa zamanda öküz de olsa, hayat arkadaşı nasıl unutulur? Üstüne bir de evlât acısı? Ama sahiplerim insan ne olsa, onlardan insaf bekleyemezsiniz ki. İte kaka böğrüme sopalar sokarak bizi zorla çiftleştirdiler. Övünmek gibi olmasın ben çok doğurganmışım meğer, hemen yeniden hamile kaldım.

Benim gebeliklerim biraz sorunlu geçer. Bu yeni koca da tam bir öküz! Ağzından güzel bir ses çıkmıyor, yetmiyormuş gibi, ne zevk alıyorlarsa, o da trene bakıp duruyor, üstelik ne zaman sesini çıkarsa, bir şikâyeti var. İlk kocaların yeri başka, eski öküzüme alışamadan bu yenisi geldi ne gebe bir ineğin ruh halinden anlıyor, ne güzel bir möö, ne tatlı bir bakış… Kendini dünyaların efendisi sanıyor sanki. Aslında bilmesi gerekir, işi bitince onu da birileri alıp götürecek. Kim bilir derisinden, kemiklerinden, daha nerelerinden nasıl da yararlanmak için onu kaç parçaya bölecekler.

Şanslı değiliz diye boşa söylemiyorum. Yine nur topu gibi bir buzağı doğurdum ama onun başına gelecekleri bildiğim için gözümün yaşı dinmedi. Babası olacak öküz baba olma konusunda acemi olduğu için beni huysuzlukla suçladı.

Yetmiyor gibi sahiplerimiz onun yanına körpe bir inek koymazlar mı? Aynı kıskançlıklar, aynı yalnızlık duygusu, hamile hâlimle beni yedi bitirdi. Buzağıcığım olumsuz yönde etkilenecek diye ödüm koptu. Aslında aşağısı sakal, yukarısı bıyık; ineklerin kaderi anne oldu mu hep üzülmek. Bebeğim etkilenmezse, danacık olduğunda kesilecek, etkilenirse yaşadığı sürece sorunları olacak, hangi birine üzüleyim bilemedim. 

Doğurtgan olduğum günler meğer kraliçelik günlerimmiş. Bir iki kez daha çiftleştim, her babadan ayrı çocuk doğurdum; tam birine bağlanırken başka bir öküz girdi hayatıma. Yavrularımı da bir, bir elimden aldılar. Emzirme faslımdan sonra şöyle bir rahatlayayım, sahiplerim memelerimi rahat bıraksınlar da sütüm kendiliğinden çekilsin; insanlar gibi rahat, huzur bulayım diye düşler kurarken sahiplerim beni sağmaya başladılar; sütümden peynirler, ayranlar, sütlü tatlılar yapıldı; yetmiyor gibi döllenemez duruma gelince de gücümden yararlanmaya başladılar; tarla tapanda çalıştırdılar.Özetle ineğiyle, öküzüyle, danasıyla bizler şanssız bir ırkız. 

Sahiplerim hiç kuşkum yok, “ne güzel bir ineğimiz var Allahın öküzleriyle evlendirdik durduk, gıkı çıkmadı, yavrularını beslemesine izin verdik ki sattığımızda bize güzel paralar kazandırsın, emzirme faslında sonra geri kalan  sütü ne kadar da bolmuş, şimdi sütünden de para kazanıyoruz. Bütün bu hizmetlerinden sonra onun bizim topraklarımızda sonsuza göçmesini beklememekle ne kadar ayıp ediyoruz ama elimizden ne gelir ki, biz de insanız alt tarafı” diye düşünüyorlardır. Sonumun nasıl olduğunu söylemeyeceğim, içiniz kaldırmaz.

İnekliği kabul ederseniz işte hayatınız. Bir daha ki enkarnemde kesin inek olmayacağım; eğer yanılıp da insan olmayı seçersem de ineklere çok iyi davranacağım. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum