Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

HANGİ ÇİZME DAHA KİRLİ, HANGİ HAREKET DAHA SOYLU?

Boris Akunin’in “Türk Hamlesi” romanında, cepheye giden Fransız gazeteci, her konu ve nesne hakkında yazı yazabileceğine dâir iddiâya girer. Bunu ispat için de orada kimsenin dikkatini çekmeyen bir çift çizme hakkında bir yazı kaleme almaya karar verir. Bir çift tozlu çizme hakkında nasıl tesirli bir yazı yazacağını merak edenler, yazı yayınlandığında hayret ederler.

Kitle iletişim araçları, zaman zaman bağımsız hareket etse de genellikle güçlü iktidarların ideolojisine boyun eğerler. Kalem, okuyucuya; fotoğraf, bakana ve nihâyet kamera, seyredene doğrultulmuş bir silahtır. Günümüzde medya, özellikle televizyon ve internet; yeniden üreten, şekillendiren, yöneten, kontrol eden ve nihâyet yargılayıp infaz eden bir iktidar aracına dönüşmüş durumda. Bir sözün, bir fotoğrafın veya videonun aslında ne olduğu değil, nasıl sunulduğu önemli.

Geçen hafta tam bu konuyla ilgili bir fotoğraf, gündemi meşgûl etti. Süleyman Soylu ve Mansur Yavaş, yan yana iki koltukta oturuyorlar. Soylu’nun ayağındaki siyah çizmeler ve ıslak pantolon paçaları, sel bölgesini incelemenin yorgunluğunu; Mansur Yavaş’ın takım elbisesi ise Ankara’ya makam odasından bakmanın umursamazlığını hissettiriyordu.

Yavaş’ı gömmek isteyenler için hârika bir fotoğraftı. İçişleri Bakanı çizmeyle otururken Yavaş “grand tuvalet”ti. Soylu’nun sel bölgesini gezdikten sonra Yavaş’ı makamında ziyâret edip bilgi verdiğini yazanlar bile oldu. Ankara selle boğuşurken makamında keyif çatan belediye başkanı olmaz olsundu!

Gerçek, kısa zamanda ortaya çıktı. Ankara Vâlisi, Ankara Belediye Başkanı ve ilçe belediye başkanları, sel bölgesindeydi. İçişleri Bakanıyla berâber Akyurt’ta inceleme yaptıktan sonra hep berâber Akyurt Belediye Başkanı’nın makam odasına gitmişlerdi. Soylu hâriç herkes, belediye başkanının makam odasına saygısızlık etmemek için üzerlerindeki ıslak kıyâfetİ ve ayaklarındaki çizmeleri, kapıda bırakmışlardı. Soylu ise olduğu gibi girmişti.

Akyurt Belediye Başkanı’nın makam odasına girerken çıkarılmayan bir çift siyah çizmeden kahramanlık hikâyesi çıkarmak isteyenlerin hevesleri kursaklarında kalsa da “Geceye damga vuran fotoğraf”ın tesir gücünden mahrum kalmamak için geri adım atıp özür dilemediler. Mansur Yavaş’ın selin altında kaldığını yazanlar bile oldu. Kendi zamanındaki selleri eleştirenlere “Gezi kafalılar” diyen Melih Gökçek, AK Parti dönemindeki sel görüntülerini paylaşacak kadar haberin şehvetine kapıldı.

Sizleri, sekiz sene geriye, Soma Mâden Fâcia’sına götürmek istiyorum. Kurtarıldıktan sonra ambulansa bindirilince sedyeyi kirletmemek için çizmelerini çıkarmak isteyen mâdenciyi hatırlıyor musunuz, demeyeceğim. Unutan varsa yazıklar olsun! O hâliyle bile devlet malına zarar vermek istemeyen mâdenci ve alın teriyle yoğrulan çamurun sedyeyi kirletmeyeceğini bildiğinden, “Uzat bir şey olmaz” diyen sağlık görevlisi, hepimizi ağlamıştı.

Peki Süleyman Soylu’nun çizmeleri, hangimizi ağlattı? “Helâl olsun!” diye fotoğrafın üzerine atlayan iktidar medyasını bile duygulandırdığını zannetmiyorum. Sâdece Mansur Yavaş’ın kalesine gol atmanın hazzıyla gürültü çıkardılar, o kadar!

Bu devlet ayaktaysa devletin ambulansı kirlenmesin diye çizmesini çıkarmak isteyen mâdencinin yüzü suyu hürmetine ayakta! Bu soylu davranış, muhâlefete gol atmak uğruna devletin makam odasına ıslak pantolon ve kirli çizmeyle gireni övenlerin anlayabileceği bir şey değil.

Aziz okuyucu,

Boş ver kalemi, fotoğrafı! Hangi çizme daha kirli, hangi hareket daha soylu, kalbine, gönlüne sor! Kalp, kelime kalpazanlığı bilmez; gönül, şov yapmaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.