Gürkan Avcı Yazdı: Holdingleri Değil Gençleri Kurtarın

Gürkan Avcı Yazdı: Holdingleri Değil Gençleri Kurtarın

Memleketin ve umum dünyanın hali pürmelâlini toplantılardaki katılımcılardan ve hususiyetle de gençlerden dinliyorum. Ampirik analizler için çok verimli bir yöntem olmaya başladı benim için…

Tespitlerim şunlar: Gençler hayattan ve gelecekten umutsuz. Başta kendisine olmak üzere kimseye, devlete de güvenmiyor.

Deizme, nihilizme veya değişik melez inançlara yöneliyor, dijital âlemlere yahut uyuşturuculara takılıyor.

Son yıllarda ülke gençliğinin tanık olduğu şok edici sosyal/terör olayları, ekonomideki travmatik gelişmeler, sert siyasi gerginlikler ile küresel kaos ortamı hepimizi çok yordu ve çökkünleştirdi.

Bu topraklardan inovasyon, yüksek katma değer, bilgi, ahlak ve teknoloji çıkarmamız için yüksek akıl, birikim, donanım ve vizyona sahip liyakatli demokrat bir kadro hareketine ihtiyaç var.

ZORLA DİNDARLAŞTIRMA POLİTİKALARI TERS TEPİYOR

Gençler her yemeğe din sosu katılmasından ikrah derecesinde usanmış durumda. Koca bir nesil nasıl böyle din temalı hemen her şeyden bıkkın ve işkillenir hale getirilir diye düşündüm durdum.

Bir kere unutmadan şunu hemen söylemeliyim. Okulları ve gençleri zorla dindarlaştırma politikaları ters tepiyor.

Bunun yerine mümkünse her eğitim kurumuna; revir, bilgisayar ve teknoloji merkezi, fen ve deney laboratuvarı, cinsel danışmanlık birimi ila madde ve internet bağımlılığıyla mücadele danışmanlık merkezleri açmak gerekiyor. Gençlerin ihtiyacı tamda bu.

MEB’İN AİLE EĞİTİMİ POLİTİKASI VAR MI?

Ayrıca lüzumlu lüzumsuz hemen her projeye milyarlarca lira para ve on binlerce personeli seferber eden hükümetin alelacele başta bağımlılık ve cinsel eğitim konuları olmak üzere 5 – 6 jenerikte aile eğitimi seminerlerine başlaması gerekiyor. Eğitimde başarının temel şartlarından birisi de aile eğitimidir.
 
Bu arada bizim Milli Eğitimin aile eğitim politikası var mıdır? Okula para bağışında bulunmak ve milli bayram törenlerinde çocuğunuzun fotoğrafını çekmek için okulu ziyaret etmek dışında ele avuca gelir disipliner bir okul aile eğitimi etkinliğine hiç rastladınız, gördünüz mü? Nüfusunun yüzde 71’i okulsuz, ilkokul ve ortaokul mezunu olan Türkiye’nin eğitim bakanlığının en çok ihmal ettiği eksikliklerinden birisi de aile eğitimi programlarının bulunmamasıdır.
 
Türkiye başta eğitim politikaları olmak üzere kültür ve gençlik politikalarında çok büyük hatalar yaptı ve yapmaya devam ediyor. Bundan %100 emin olduğum için eleştiriden sakınmayacağım.

Her alanda ama özellikle bu üç alanda da objektif ve çağdaş kriterler yerine; partili, ideolojik, torpilli, liyakatsiz ve şaibeli kişiler iş başında oldukça Türkiye kalkınamaz.

Kalkınmayan Türkiye büyüyemez de. Büyüyemeyen Türkiye rahatlayamaz. Rahatlayamayan Türkiye eşitlik, adalet ve demokrasi için yeterince ısrarcı da olmaz.

Kasıtlı olarak eğitimsiz ve yoksul bırakılmış bu garibim halkın yarısı havuçla yarısı da sopayla idare edilmeye devam eder. Artık gerisini siz düşünün.

GENÇLERE DEMOKRASİYİ İYİ ANLATMAK GEREKİYOR

Diğer bir tespitim ise gençliğe demokrasiyi biraz açarak anlatmak gerektiği yönünde. Aslında demokrasi ölçülebilir yaşayan bir kavram.

İnsan hakları, yargı bağımsızlığı, basın hürriyeti, fırsat eşitliği, hukukun üstünlüğü ve kamuda şeffaflık, hesap verilebilirlik, hak ve adalet gibi dünyaca kabul gören normlar ve onlarca gösterge var.

Eğer bu göstergelerde ülke olarak düzeyiniz iyi ise demokratik bir ülkesiniz değilse zenginde olsanız Suudi Arabistan ve Çin gibi itibar görmezsiniz; gerilerde, diplerde konumlandırılıyor ve boğuluyorsunuz demektir.
 
Bir kere hemen söyleyeyim ‘En demokrat ülke Türkiye! Baksana Avrupa’da falan ülkede falan Müslüman’a şöyle ayrımcılık yapmışlar’ mavalı atarak gülünç ve bir o kadar da riyakâr olmayın.

Yüksek bir fazda evrilmiş demokrasilerde yaşanan istisnai bir ihlali feveran ederek kendinizi temize çıkarmaya ve hedef şaşırtarak kandırmaya çalışmayın.

Öyle olsaydı siyasi ve ideolojik nedenlerle dünyanın farklı ülkelerinden ve Türkiye’den kaçan insanlar Avrupa’ya değil İran’a, Arabistan’a, Moskova’ya sığınırlardı.

Sayıları 7 – 8 milyona varan vatandaşımız Avrupa’da yarım asrı geçkin süredir ev, bark ve istikbal kurmazdı. Fransa’da bugünde devam eden ve yıllardır süren OHAL var.

Kaç kişi yargı kararı olmadan işten atıldı? Kaç kişi hakkında iddianame olmadan hapiste çürüyor? Kaç yayın kuruluşu tasfiye edildi? Paris olaylarında kaç kişi gözaltında kayboldu? Hangi yolsuzlukların üzeri örtüldü? Hangi hırsız ve uğursuzlar mahkemece serbest bırakıldı? İsterseniz siz devam edin…

Demokrasi evrensel kriterleri taşıyan kurum ve kurallardan oluşur. Bazı şeyler vardır ki hesabını sandıkta değil mahkemede vermek gerekir.

Çoğunluğun iktidar olması demek, azınlığın ezilmesi, dışlanması ve mahrum bırakılması anlamına gelemez.

Azınlığında Anayasa ve Uluslararası sözleşme ve beyannamelerden kaynaklanan vazgeçilmez ve dokunulamaz hakları vardır. Siz söyleyin bizde var mı?

TÜRKİYE’DE EN BÜYÜK AYIRIMCILIK ZENGİN, FAKİR ARASINDA YAŞANIYOR

Devletin imkânları deniz, yemeyen ve yandaşa dağıtmayan keriz! Garibanın çocuğu bir hata ile suç işleyince bir kamyon polisle evini basıp alelacele mahkemeyle kodese tıka; zenginin, ağanın çocuğuna dokunma, dokunama! Bizde var mı? Yok.
 
Meydanlardan, mitinglerden, ekranlardan vatan, millet, Sakarya, şüheda türküleri oku. Parası olan bedelliyle askerlikten yırtsın, garibanın oğlu dağda, soğukta, çamurda terörist kovalasın.

Ölümün ve hastalığın en çok düştüğü evler niye hep yoksulların, kimsesizlerin olsun ki? Bunları söylemek gerçek vatanperverlik, milliyetçilik iken gayri millilikle suçlanmanız her an mümkün.

Olmadı besleme trollerin hedefi olursunuz. Fakirlik ve cehalet zafiyetli avanta ve harçlığa mahkum edilmiş, GDO’lu dini ideolojilerle hipnotize olmuş bu ezgin halkın hakkını, hukukunu savunduğunuz için aynı halkı size düşman eder bu yavuz hırsızlar çeteleri…
 
Devleti içinden kemirip hastalıklı bir çınara döndüren bu şeytanilerin bizi bezdirip, esir almasına izin vermeyeceğiz.

Dünya yapay zeka ve bio-teknolojik robotlarla uğraşırken toplumu ‘sakız çiğnedim orucum bozulur mu?’ zihin sefaletine hapsetmeye çalışan bu mendeburlardan kurtulun.

SÜBVANSİYONLAR HEP ZENGİNLER İÇİN Mİ VAR?

Bu arada ağrıma gidiyor; işsiz, güçsüz, dar ve sabit gelirli milyonlarca vatandaş ekonomik krize, yüksek fiyatlara, fahiş artışlara karşı yaşam mücadelesi verirken şımarık ve arsız kimi işadamı ve sermaye temsilcileri ‘Aman yandık, bittik, battık! Konut, araba, mobilya… satamıyoruz! Faizler çok yüksek devlet faizleri sübvanse etsin, karşılasın!’ diyor…
 
Dünyanın en pahalı evlerini, arabalarını, eşyalarını, hizmet ürünlerini en yüksek karlarla bu gariban halka yutturmacasına satmaya devam etmek istiyorlar halen, pes diyorum pes! Bunlar indirim yapmak, kardan feragat etmek diye bir kavram duymamışlar ömürlerinde lakin.

Hükumetten yardım dilenen iş ve sermaye temsilcilerine birkaç tavsiyem var. Cin olmadan adam çarpan bu yerli ve milli vahşi kapitalist müsveddelerine bedavadan danışmanlık ve bir reel bir kapitalizm okuması yapalım da belki bir hayrımız dokunsun.
 
Kan ve göz yaşından beslenen vahşi kapitalizm zamanın ruhuna göre evrilmeyen şirketleri mezara gömer. Acımasız, imansız bir doğal seleksiyon hali diyebiliriz buna, anlamaları için.

Ölenlerin yerini daha genç, enerjik, zamanın teknolojisine ve mental ruhuna aşina, doğru zamanda doğru yerde denk gelen aşifte firmalar alır.

Yaşam enerjisi; elindeki kaynakları israf eden, rantı düşük, avantası azalan sektör ve firmalardan; yüksek rant ve kar dağıtan, daha fazla ve daha değerli ürün çıkaran, potansiyel kaynakları daha çok olan sektör ve firmalara kayar. İşte dünyada da Türkiye’de de olan biten bu…
 
Hükümet himayesinde, ucuz kredilerle, bankaların pardon başkalarının parasıyla, kayırmacılıkla kabak çiçeği gibi palazlanan zombi firmalarımızın akvaryum balığı formundaki sahipleri bir bir tarihe karışacaklar, unutmasınlar… Yerlerini sanayi 4.0 vizyonuna sahip, dijital çağın alemlerinde ecnebi ortağıyla ihracat – ithalat pazarlayan terü taze bıyıklı yabancılar alacak, bu kaçınılmaz… Yeni siyasette bunlarla iş tutacak, kapitalizmin doğal seleksiyon yasası bunu emrediyor…
 
Bence zenginler ve sermaye kendi canını kurtarsın ki kurtarıyor da. Bankalar sermaye koysun, şirketler yurtdışına kaçırdıkları paraları geri getirsin, yetmedi patronlar malını mülkünü satarak sermaye yapsın.
 
MİLLİ EĞİTİM GERÇEKTEN MİLLİ Mİ?

Yasa bunu emrediyor ama ben yine de hükümete buradan seslenmek istiyorum. Sakın ha bu besleme dinazorları kurtarmaya çalışmayın.

Kalan sağlar bizimdir mottosuyla yürüyün ve kapitalizmin evrimine karşı gelerek zaman ve emek tüketmeyin.

Seçim ekonomisinin ve müsrif kamu harcamalarının sonunda kumbarada kalan son kuruşu da gençlere saklayın, ülkenin geleceğini temsil eden gençlerin eğitimine… Tabi bağnaz militanlar yetiştirmeye programlı, Fulbright kodlu mevcut eğitim sisteminden bahsetmiyorum. Tamamen parasız, bilimsel, nitelikli, çağdaş; inovatif, kreatif inverstör yetiştirecek vizyonda ve eşitlikçi bir eğitime…
 
Gençlere sürdürülebilir sektörlerde iş alanları açın. Gençler çok zor durumda işsizlik maaşının kapsamını genişletin. Gençlik, kültür ve sağlık hizmetlerinde kaliteyi yükseltin.

İş yerlerinde uygulamalı iş eğitimi sübvansiyonlarını gençler için sonuna kadar açın. Açın ki zorunlu evrim yaşanırken gençler ve hane halkı daha az çile çeksin. Aksi halde Türkiye beşeri sermaye çölüne döner…

KAYNAK: ozturkhayathaber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler