Dursun Yıldız

Dursun Yıldız

“Gıda Güvencesi”  merkeze yerleşiyor !

Su güvenliğini sağlamak doğal ya da suni olarak suyun teminini sağlamaya yönelik bir çalışmadır. Gıda güvencesi ise toprak ve su kaynakları  ile tohumun biraraya getirilmesine dayalı bütünleşik bir çalışma  olup daha karmaşıktır. Gıda güvencesinin sağlanması, gıda üretiminin zamana bağlı olması  nedeniyle  iklim değişikliğine karşı daha kırılgandır.Bu nedenle ülkeler bu konuda  ülke dışında üretim yapmak gibi  çözüm arayışına yönelmektedir.  Bu da dünyada  yeni bir gıda jeopolitiğinin oluşmasına ve ülkelerin gıda güvencesi sağlamayı güvenlik politika ve stratejilerinde merkeze çekmesine neden olmaktadır.

 Son on yılda uluslararası yatırımcılar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde başta  tarım olmak üzere , madencilik, turizm ve diğer faaliyetler için geniş arazileri satın almışlar veya uzun süreli kiralamışlardır. Arazileri satın alınan veya kiralanan  ülkelerin hükümetleri ise ekonomiyi canlandırma beklentisiyle bu sıcak para girdisine karşı oldukça davetkâr davranmışlardır. Buna karşın söz konusu toprak alımlarına karşı olanlar, bu durumu “toprak gaspı” olarak tanımlamaktadırlar. Aslında bu büyük toprak kiralama ve satın almaların asıl nedenlerinden biri de gelişmiş ülkelerin kendi gıda güvencesini  sağlama ve iklim değişimi etkisi ile daralacak olan dünya gıda pazarına hakim olma politikalarıdır.

21. Yüzyılda yeni güvenlik paradigması

21. Yüzyılda değişen güvenlik paradigması Su, Gıda, Enerji ve Çevre Güvenliğini öne çıkartmıştır. Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkelerin  bu alanlarda güvenliklerini sağlama çabalarında artışlar görülmeye başlamıştır.

Özellikle iklim değişimi etkisinin daha fazla yaşandığı bölgelerdeki kurak dönemler güvenlik sağlama çabalarında su güvenliğini öne çıkartmıştır. Bunun nedeni kuraklığın öncelikle talebi sürekli olan günlük su ihtiyacını etkilemesi ve bu etkinin toplumda hemen hissedilebilmesidir. Bu etki, suyun tasarruflu kullanımı veya ilave su kaynakları yaratılmasıyla dönemsel olarak da olsa çözülebilmektedir. Bu durum genellikle kuraklığın daha sonra ortaya çıkacak kalıcı etkilerini gölgede bırakmaktadır. Bu nedenle  su güvenliği fiziki ve sosyo-psikolojik etkileriyle öne çıkmakta ,  suyun aynı zamanda enerji ve gıda üretimi gibi iki yaşamsal ihtiyacın üretimi için de kullanıldığı ikinci planda kalmaktadır.  Ancak kurak dönemler sadece suyu değil   Gıda Güvencesi’ni de yaygın ve kalıcı bir şekilde etkileme özelliği taşımaktadır.Bu özellik ülkeleri diğer ülkelerden uzun vadeli tarım toprağı kiralama ve satın alma konusunda hareketlendirmiştir.

227 Milyon hektar tarım arazisi el değiştirdi

Bugüne kadar yaklaşık 227 milyon hektar arazi, satın alma veya uzun vadeli kiralama yoluyla uluslararası sermayenin kontrolüne geçmiştir. Günümüzde arazi kapatmaları açısından öne çıkan yatırımcı ülkeler sırasıyla A.B.D., Malezya, Singapur, Birleşik Krallık, B.A.E., Çin, Hindistan, Brezilya, Kanada ve Hollanda’dır. Bu ülkelerin arazi satın aldığı-uzun vadeli kiraladığı hedef ülkelerse sırasıyla Papua Yeni Gine, Rusya Federasyonu, Endonezya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Brezilya, Güney Sudan, Mozambik, Ukrayna, Kongo ve Guyana’dır.

 

Görüldüğü gibi gelişmiş ülkeler iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin  daha az yaşanacağı öngörülen  ülkelerde geniş tarım arazileri kiralama ve satın alma yoluna gitmektedir. Aslında buradaki yatırımla sağlanan güvence sadece gıda güvencesi olmayıp aynı zamanda su ,hatta yetiştirilen biyoyakıt hammaddesi ile temiz enerji güvencesidir.

Bu planı uygulayanların kendi ülkelerinde  tarıma ayıracakları su miktarı azalmakta ve bu  suyun önemli bir bölümü  içme kullanma, sanayi ve doğal çevre için kullanılabilmektedir. Bu da su yönetimini büyük ölçüde rahatlatmaktadır. Ancak o ülkeyi, gıda güvencesi gibi bir konuda kendi ülkesinin dışındaki bir toprağa bağımlı duruma getirmektedir. Bu durum  toprağı kiralayan ülkenin toprağın kiralandığı azgelişmiş  ülkedeki siyasal gelişmelerde  de söz sahibi olmak istemesi gibi bir durumu ortaya çıkaracaktır. Bazı uzmanlar tarafından  neo koloniyalizm olarak da tanımlanan bu yeni nüfuz alanı yaratma sürecinde iklim değişiminin şiddeti belirleyici olacaktır.

Yeni  güvenlik stratejileri gerekli

Gıda güvencesi, diğer güvenlik kavramlarıyla doğrudan karşılıklı  ilişki içindedir. Bu  kavram gıda güvenliğini de içermektedir.  Gıdada dışa bağlı olmanın ithal edilen gıdanın güvenliği konusunda da çok önemli riskler ortaya çıkarttığını birçok kez yaşayarak gördük.

Tüm bu gelişmeler gıda güvencesi ve gıda güvenliği kavramlarının günümüzde  daha da merkeze yerleştiğini ve ulusal güvenlikle ilişkisinin hızla arttığını ortaya koymaktadır. Bunun sonucu olarak 21.yüzyılın güvenlik paradigmasındaki değişikliğin farkında olup yeni stratejiler geliştirme konusunda hızlı adımların atılması gereği ortaya çıkmaktadır.

Dursun Yıldız

Su Politikaları Uzmanı

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.