Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

FRANSIZ SİNEMASINDAN “BOZKURT”A TUZAK

Fransa, bugün Bozkurtlar hareketini, hükûmet kabinesinde görüşecek ve büyük ihtimâlle yasaklayacak. Yasak daha evvel Almanya ve Avusturya’da da gündeme geldi. Türk milleti için anlamı olan bozkurt motifi, faşizmin sembolü olan Hitler selâmına benzetilerek yasaklandı. 

2005’de Jean-Christophe Grangé’nin romanından(2002) uyarlanan ve orijinal adı L’empire des Loups olan Kurtlar İmparatorluğu filminde bozkurt işâreti; kötülüğün, terörün, insan kaçakçılığının sembolü olarak gösterildi. 
Filmin konusu şöyle:

Hâfızasını kaybettiği için tedâvi gören Anna Heymes, geçmişinin peşine düşünce Sema Gökalp adında bir Türk olduğunu ve “Bozkurtlar” denilen Türk terör örgütüne mensup olduğunu öğrenir.

Türk göçmen kadınları öldüren bir câninin peşine düşen dedektif Paul Nerteaux, Türk mahallesini iyi tanıyan eski polis Jean-Louis Schiffer’den destek ister. Birlikte cinâyeti çözmeye çalışırken Fransa’nın “Terörle Mücâdele” birimiyle yolları kesişir. Teröristlerin arasına sızmak için zihin kontrolü üzerine çalışan ve bir göçmen kadından bir Fransız ev kadını çıkarmayı deneyen birim, seçtikleri göçmen kadının Sema Gökalp olduğunu bilmeden denek olarak kullanmışlardır. Çünkü Sema, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı yapan “Bozkurtlar”a ihânet etmiş ve yüzünü değiştirmiştir.
İki olay birleşince ucu Kapadokya’ya uzanan bir kovalamaca başlar.

TERÖR BAHÂNESİYLE HİLÂL VE TÜRK DÜŞMANLIĞI

Filmde terör örgütü olarak gösterilen Bozkurtlar, ülkücüler. Açık olarak ülkücüler denmiyor ama bozkurt işâretinden ve vefat eden liderleri Türkeş’in cenâze töreninden anlaşılıyor. Filmdeki liderleri İsmâil Kutsi , küçük çocukları dağa kaçırıp terörist yapmak dâhil, her türlü pis işi yapıyor. Hattâ sübyancı olduğu çağrışımı da var.

Ülkemizde çocukları küçük yaşta dağa hangi örgütün kaçırdığı gerçeği ortadayken Grangé’nin böyle bir kurgu için PKK’yı değil de ülkücüleri seçmesi, ilginç bir durum.

Ülkücülerin poşulu, şalvarlı teröristler olarak gösterilmesi, hattâ “Zamanın Kumları” filmindeki haşhâşîlere benzetilmesi bir yana, Fransa’ya göçen Türklerin hâli de içler acısı. Türk mahallesi, çok korkunç. Kaçak Türkler, fârelerle içiçe çalışıyorlar. Bütün bu mekânlarda gözümüze Türk bayrağı ve hilâl şeklindeki kolyeler sokuluyor. Yâni Türk bayrağı ve hilâl, kötülüğün sembolleri.

Fransa’da durum böyleyken Türkiye’deki manzara da -Kapadokya ve Boğaz manzarası hâriç- pek iç açıcı değil. Karaköy’deki meyve hali görüntüleri, Peri Bacaları’ndaki köylülerin ilkel ve çâresiz hâlleri, akılda kalıyor sâdece. Çocukları dağa kaçırıp terörist yapan Kutsi’nin elindeki tesbihi de unutmayalım.

Ülkücüleri terörist yapan filmin, Türkiye’de kadın olmak üzerine de bir mesajı var. Filmde, iki Türk kadını var. Birisi Sema; diğeri, atölyede çalışan kaçak Türk kadını. Fransız kadınlar ise gâyet gelişmiş ve hayatlarından memnûnlar. Bir psikiyatrist kadın, Sema’ya yardım ediyor. Diğeri ise dükkânda çalışan bir kadın. Bir de karakolda görevli kadın var. Yâni Fransız kadınların hayat şartları, çok iyi ve bireysel.

Psikiyatrist, hâfızasıını geriye kazanan ve Anna Heymes olmadığını öğrenen Sema’ya ne düşündüğünü sorunca şöyle diyor:

“Anna Heymes olmayı tercih ederim.”

Açıkçası filmi seyreden her kadın, Anna Heymes olmayı tercih eder. Yâni bir Türk kadını değil, Fransız kadını olmayı ister. Çünkü filme göre Türkiye’de kadınlar, sâdece köle. Okumuyorlar, çalışmıyorlar, yaşamıyorlar. Bozkurtlar denilen terör örgütüne hizmet ediyorlar.

Netice olarak bozkurt işâreti, Avrupalıların zihninde, terörün sembolü olarak kaldı.

Bu film Kapadokya’da çekilirken bir tepki verilmediği gibi başta Jean Reno olmak üzere başrollerdeki Fransızlar, el üstünde tutuldu. Röportaj yapıldı. Adam benim ülkemde bana hakâret ederken alkışlandı. Türk jandarma komutanı rolündeki Emre Kınay ise belki Hollywood’a kapağı atarım derdinde olduğundan filmde nasıl hafife alındığını sorgulamadı bile. Bölgede yaşayan 200 kişi, para karşılığında figüranlık yapıp bilmeden bu oyunun bir parçası oldular. 

Bu film çekilirken verilmeyen tepki, 2005’de gösterime girdiğinde de verilmedi.

Nasıl verilsin?

Elin oğlu bunu yaparken içerideki uzantıları, dönem dizilerinde ülkücüleri; kâtil, terörist, şapşal kabadayı olarak gösteriyordu.

Romanını yazmadan evvel 2001’de Türkiye’ye gelip araştırma yapan Grangé’nin; Enis Berberoğlu, Soner Yalçın, Kemal Can, Melih Âşık ve Ruşen Çakır gibi gazetecilerle görüştüğü basında yer aldı.

Allah aşkına bu yazarlar ne anlattılar da Grangé, ülkücüleri PKK’lı gibi göstermeyi başardı? 

Dün MHP’den konuyla ilgili bir açıklama geldi. Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya’ya konuşan parti yetkilileri, “Bizim için yurt dışında Türk Federasyonu önemlidir. Ülkü Ocakları diye bir yapımız yurt dışında yok. Bunların kim olduğunu bilmiyoruz.” açıklaması yaptılar. 

Allah akıl fikir versin! Bu nasıl bir açıklama? Fransızların ödü patlamıştır. 

Bozkurt, Papua Yeni Gine ülkücülerinin mi selâmı? Türkeş, Arjantin’deki MHP’nin mi lideri?

Ayrıca bozkurt, Türk milletinin totemidir. 

Hadi bozkurt işâreti, ülkücülerin olsun. İyi de adamlar, hilâl ve yıldızı da hedef alıyorlar.

Al Bayrak, hepimizin bayrağı!

Yarın terörü çağrıştırıyor diye Türk bayrağını yasakladıklarında ne yapacaksınız?

“Bizim bayrağımız, Türkiye’de dalgalanandır. Fransa’dakini bilmiyoruz.” mu diyeceksiniz?

Çok önemli not: 

Son yıllarda Kapadokya’da İslâm dinini ve Müslüman Türkleri aşağılayan; binlerce yıl evvelki dinlerin varlığına dikkat çeken bir hayli film çekildi. “Kapadokya’da bir şeyler dönüyor!” diye haykırsam duyan var mı?
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.