Cüneyt Şaşmaz

Cüneyt Şaşmaz

EFE RUHU?!

9 Eylül?! 
 
Efe ruhu!? 
 
Bugün; "Laik""Çağdaş" Türkiye'nin aydınlık şehri İzmir'in düşman işgalinden kurtulduğu gün! 
 
O günkü "milli hisler"i, o günkü "mücadele azmi"ni içinde taşıyan özde Atatürkçüler'in zafer günü kutlu olsun. 
 
Bu kapsamda, 9 Eylül 2012 Pazar günü'ne dönersek... 
 
"İzmir ruhu", Silivri üzerinden tutsak! 
Çankaya, sahte laik, kula kulluk eden "karşı mahalledekiler"in ve Kraliçe'nin  hizmetinde! 
İzmir'in 'Kurtuluş Günü'nü kutlama organizasyonu yapanlardan biri (Vali), siyasi iradenin memuru! 
 
9 Eylül 2012'de, o günkü Vali, Türk bayrağının asılmasına dahi (talimatla) karşı idi! 
 
Diğeri ise (Yeni CHP'den Belediye Başkanı) "siyasi irade"nin emrine girmiş Yargı üzerinden, hapse girmemek için "laik duygular"a ipotek koydurmuş,
(Cumhurbaşkanı Gül'e sevdalı) sözde laik bir düzen'baz idi. 
 
O da sözde asılmayan bayrağı yerine astırmış, palavradan "Çağdaş Türkiye""Laik İzmir" edebiyatı yapan düz ama ruhsuz, vasat bir memur. 
AKP'li 'Bakan ve belediye başkan aday adayı' Ertuğrul Günay'ı yuhalayanları fırçalıyor. 
 
Yeni CHP'nin kutlayacağı 9 Eylül ancak bu kadar olurdu! 
 
Meydanlardaki o bayrakları ha AKP'liler sallamış ha Yeni CHP'liler ne fark eder?! 
Fark,ruh'ta! 
 
98 yıl önce İzmir'i kurtaranlar her türlü zorluk altında pes etmemiş, kurtarmışlardı; peki ya bugün?! 
 
Laik'lik diye bir derdi olmayan "Yeni CHP", onlar neyin kutlamasını yapıyorlar?! 
 
İzmir'i kurtaranlar, bugün İzmir'i yöneten bazı faniler gibi, 'milli ruh'tan uzak aferistler miydi?! 
 
O gün İzmir'i kurtaran ruh, yani atalarımız, hiç "vatanı satan yönetim"in emrine girmeyi kabul eder miydi?! 
 
Demem o ki: 
9 Eylül 2012 tarihinde kutlama organizasyonunu yapanlarda o "milli ruh" yok'tu! 
Peki ne var'dı?! 
Şekil var'dı, yani adet yerini bulsun diye asılmış, meydanlarda sallanan birkaç bayrak var'dı. 
Milli olan her değere düşman olanlara bağlılık var'dı. 
İstiklal Marşı "Korkma" diye başlasa da, kenti yönetenlerde büyük korku var'dı. 
Rüşvet alan hapse girmekten korkuyor diye milli davaya edilen büyük bir ihanet var'dı. 
 
Demem şu ki:
Nasıl saf İslamiyet'in alanını, o günlerde "aldatılmış AKP" ve Gülen iktidarına daralttırdılar ise... 
 
Nasıl saf Türk Milliyetçiliği'nin alanını MHP'ye, BBP'ye daralttırdılar ise... 
 
Yeni CHP'ye de, laik, çağdaş, aydınlanmacı, Atatürkçü Türkiye'nin yaşam alanını, lüks, hazcı tüketim ve yargıdaki rüşvet dosyası üzerinden daralttırıyorlar'dı. 
 
Sözün özü: 
Bugün, 9 Eylül! 
İzmir Efeleri'nde, 98 yıl önceki o "milli ruh"direniş, mücadele azmi ve heyecan aynen mevcut! 
 
Ne var ki, 2012 yılının 9 Eylül'ünde İzmir, Yeni CHP'nin Çankaya'daki Gül'üne sevdalı "sahte laik"lerin kontrolü altında idi! 
Vatanı bölüp parçalamak isteyenlerle işbirliği yapanlar, 9 Eylül'de neyin kutlamasını yapıyorlar'dı?! 
BOP'eşbaşı Gülen ve "Birlikte Yürüyenler" ve Yeni CHP üzerinden aziz vatanımız parçalanma noktasına geldi, kutlama bunun kutlaması mı'ydı?! 
 
"İzmir ruhu", Silivri üzerinden geri gelmeden, CHP'deki bu "sözde laik kafalar" değişmedikten sonra, herkes bilmeli ki, İzmir eski İzmir değil! 
 
DEMEMİZ ODUR Kİ: 
"Ey Türk gençliği! 
Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. 
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. 
Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. 
İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. 
Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. 
Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. 
İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. 
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. 
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. 
Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. 
Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. 
Ey Türk istikbalinin evladı! 
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. 
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." 
 
DEMEMİZ ŞUDUR Kİ: 
"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak 
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. 
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! 
O benimdir, o benim milletimindir ancak! 
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! 
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? 
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. 
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. 
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; 
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! 
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. 
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. 
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. 
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. 
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? 
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; 
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. 
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, 
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. 
Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! 
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. 
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. 
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. 
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? 
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! 
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, 
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. 
Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: 
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! 
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- 
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. 
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. 
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; 
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; 
O zaman yükselerek arşa değer belki başım! 
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! 
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. 
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; 
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, 
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!" 
 
EZCÜMLE: 
Siz bilmezsiniz, 
Ben çok öldüm. 
Her defasında kendi cenazemi kendim gömdüm. 
Tabutumu taşıdım, mezarımı kazdım. 
İhaneti gördüm, 
Şanlı mazimde hıyaneti birçok defalar yaşadım, 
Onun için ölümüme hiç şaşırmadım, 
Hep hazırlıklı yakalandım. 
Ölüme her defasında Hakk yolunda dinlenme, 
Yeniden "anavatana dönüş molası" diye baktım. 
 
Siz bilmezsiniz, 
Ben birçok defalar öldüm. 
Kendi ellerimle, kendi Türk oğlu Türk bedenimi, 
Bu vatanımın toprağına gömdüm. 
Üstüme de, beni "ben" yapan o 'çelik irade"yi, 'ruh'u bir pike gibi örttüm. 
Herkes "öldü, bitti, gitti" derken, 
Kalıbımı bu vatanın toprağında makul süre dinlendirdim, 
Çimlendirdim! 
Sonra, 
Yeniden doğup, 
Yorgun, hain kelleleri, 
Tek tek hasat eyledim, 
 
Siz bilmezsiniz, 
Ben bu vatan için birçok defalar öldüm. 
Öldüm öldüm, her defasında çok büyük "Diriliş"ler gördüm. 
Onlar, tefessüh etmiş, çürümüş zamanlarda gülüp eğlenirken, 
Kula kulluk ederken, 
Ben bu vatan adına Hakk yolunda ölenler, 
Şehid'inin arkasından çok gülenler, 
Alay edenler gördüm. 
İsyan'a niyetlendim, 
Celallendim, 
Ama asla hayat'a küsmedim, 
Sadece yeniden doğmak için "doğru bahar"ı bekledim. 
 
Siz bilmezsiniz, 
Ben çok öldüm, 
Ama bu arada, çok zaferler gördüm. 
Beş ya da iki fark etmez, 
Bu topraklarda, atımın üstünde binlerce yıl iktidar sürdüm, 
Vatana ihanet edenleri gömmek için birçok "DİRİLİŞ"ler yaşadım, 
Diriliş yaşamak için çürüyüşler, çöküşler nuh gibi tufanlar gördüm. 
"Tarih oldunuz" diyenlerin, 
Buz gibi akan nehirden, 
Kayıp giden cansız bedenlerini gördüm. 
Her "Derin Uyanış"ta, 
Daha da güçlenmiş olarak aranıza döndüm. 
Yeni 'Yükseliş'ler öngördüm. 
Artık, siz de çok iyi biliyorsunuz ki; 
Ben çok defalar öldüm. 
Öldüm öldüm "Dirildim"
İşte bu da son "Diriliş"im. 
Dünya bilsin, duysun, öğrensin! 
Bu "son"baharda, Zümrüd-ü ANKA gibi küllerimden yeniden doğdum, 
Yükseldim. 
Hesap sormak için yeniden ete kemiğe büründüm, dillendim. 
 
Eğer, 
O yol'unu şaşırmışlardan biri soracak olur ise 
"Geri dönen, küllerinden doğan kimdir?" diye, 
Dilimiz "Hakikatin dili"dir. 
Yol'umuz Allah'ın yol'udur. 
Yön'ümüzü tarihte yaşayan Atatürk'lerin aydınlık yön'üdür. 
O güruh için verecek cevabımız her daim şöyledir: 
Ben Devlet'im! 
Ben Millet'im! 
Ben Atatürk'üm! 
Biz Atatürk'üz! 
 
Tarihte yaşayan tüm ATA'Türkler adına diyoruz ki: 
Adım, yaşım, makamım hiç önemli değildir. 
Her devirde makamsız, adsız yaşarız, 
Bu toprakların üstünde, bir bulut gibi "kefensiz" nöbet tutarız. 
"Adınız nedir?" diye ısrarla soran olur ise 
Hakk yolunda, vatanın bölünmez bütünlüğü, dirliği, birliği adına, 
Küllerinden yeniden doğan, birkaç Muhammed ya da birkaç Mehmet der geçersiniz. 
İşte onlar biz'iz, 
Biz o kefensiz milyonlardan bir'isiyiz! 
Vatana ihanet edenlerin yedi sülalesinden hesap sormak için, 
Yeniden 'Diriltilenler'deniz! 
"Dirilenler kimdir, necidir?" diye hala bir soran kaldı ise o zaman cevabımız basittir, sadedir: 
"Mevzu-u bahis vatan ise gerisi teferruattır"; diyen "Kefensizler geri döndü", der, geçersiniz! 
 
Yüce Türk Milleti'ne:
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi Bir Duvar Süsü Değildir, Erken Uyarı Sistemidir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum