Çidem Ayözger Ergüvenç

Çidem Ayözger Ergüvenç

DİZİLERİMİZ

İzlediğim kadarıyla dizilerimizi oldukça başarılı buluyorum. Zaten başarılı olmayanlar, bazen de maalesef çok kaliteli olanlar apar topar bitiriliyorlar. Güzel ortamlarda, enfes doğa görüntüleri içinde, zenginlik yansıtan evlerde, oldukça abartılı olsa da güzel giysileriyle güzel hanımlar, yakışıklı, hoş beyler izliyoruz. Başarılı uyarlamalar ya da yaratıcı özgün filmler bunlar çoğunlukla.

Tüm bu güzel yorumlarım yanı sıra biraz olumsuzluklara da değinmek istiyorum. Tempolar genellikle çok yavaş. İki insan karşılıklı iki yandan birbirlerine yaklaşırken öyle yavaş adımlar atıyorlar ki önceden kaydettiğimiz programlarda bunları birinci aşama hızlıya aldığımız zaman bile yavaş. Ya da sofraya oturmuşlar ağır çekim yemek yiyorlar! Tamam, vakit doldurmak isteniyor ama bu kadarı da fazla. Bir de fon müzikleri var; büyük sorun. Bazen uslu uslu fondaki yerini alırken ne olduğu anlaşılmaz biçimde birden celalleniyor ve bir senfoni orkestrası coşkunluğu sergilemeye başlıyor. Tam da aynı zamanda ekrandaki oyuncular sanki müziğe ihanet olmasın diye yatak odası sesleriyle boğuk boğuk neredeyse fısıldayarak konuşmalarını sürdürüyorlar. Yayınlandığı an izliyorsanız işiniz zor hem konuşmayı anlayamıyorsunuz hem de kazara uyukluyorsanız müziğin aniden yükselen gümbürtüsü ile yerinizden sıçrıyorsunuz. Kayıttan izliyorsanız işte o zaman da başka bir sinir harbi ile karşılaşıyorsunuz. Kaçırdığınız diyalogu anlamak için üst üste başa sarıyorsunuz, dudak okuma yeteneğinizi geliştirmeğe çalışarak bir yandan da kulağınızı televizyona iyice yaklaştırıp, kulağınız televizyonda gözünüz, yandan fırlamaya kalkışarak konuşanın dudaklarında… Nafile; sonunda vazgeçiyorsunuz anlamaya çalışmaktan.

İçerikleri hakkında da birkaç şey paylaşmak istiyorum. Genellikle önde gelen oyuncular hem yakışıklı ve güzel hem de rol yetenekleri hiç de fena sayılmaz. Çoğunlukla zengin ve karizmatik adamlar yoksul ve güzel kızlara aşık oluyor, sonra başlıyor entrikalar, şiddet, atılan tokatla. Kadına ya esas oğlan ya da aileler tarafından uygulanan saldırganlıklar. Toplumun tam da böyle şeylere en çok gereksinim duyduğu su ortamda!

Şöyle normal insanların normal giysiler içinde normal yaşamlarını sürdürdükleri vahşet, küfür, şiddet içermeyen sıradan bir ortamı duyarlı ve izleyenlerin rahatlıkla empati kurabilecekleri kahramanları içeren dingin bir dizi izlemeye hasret kaldım.

Avrupa Yakası, İkinci Bahar, Bizimkiler ve benzeri dizileri ne kadar arıyorum bilseniz. Ayrıca komedi dizileri de yok oldu. Yasak Elma, özellikle ikinci sezon, bir istisna; beni çok güldürüyor. Çok aleni espriler olduğu gibi çok ince ve zekice hazırlanmış gülünçlükler de içeriyor. Ayrıca “Yıldız” ve “Zehra” tiplemeleri başlı başına muhteşem canlandırılıyor.

Hekimoğlu dizisi beni bazen hayretlere düşürüyor. Çok iyi olduğu izlenimi verilmek istenen bir doktor şımarık bir çocuk gibi davranıp örneğin poliklinikte görev yapmayı, diğer bir anlatımla hasta bakmayı reddediyor. Zorla ikna edilerek gözlediği bir vak’ada deneme yanılma yoluyla tanı getirirken bir diğer olayda  çok ince ayrıntılara dikkat ederek başarılı sonuçlara ulaşabiliyor. Ama hastayla empati kurma ona saygı gösterme gibi bence doktorluğun olmazsa olmazlarını yansıtamıyor. Yine bir üstü örtülü maço, yine bir üstü örtülü maganda  kimlik karşımızda. Yetmiyormuş gibi kendisi de bir bağımlı gibi sürekli ilaç kullanıyor.

Bu dizi yine neyse ama başka bir doktor dizisi var ki beni benden alıyor! Sinirimden deliye dönüyorum: Mucize Doktor. Popülist bir yaklaşımla ve rating uğruna bu kadar önemli ve giderek yaygınlaşan bir sendromu yanlış bir yorumla izleyiciye sunmakta. Otizm bu dizide yansıtıldığından çok daha farklı bir olgu. Toplum zaten otistikleri (kendilerine tanıtıldığı biçimde) mucize insanlar olarak algılıyorlar ama kazın ayağı öyle değil, cici çocuklar örneklemeleri biz, otizmle ciddi olarak savaşmaya gönül vermiş insanların, gerçekleri yansıtma çabalarını köstekliyor. Otizm savaşımında başarıya ulaşmak için öncelikle gerçekçi olmak gerekir. Yüzdeleri çok düşük olan başarılı otizmlilerin propagandaları aysbergin tepesine bayrak dikmeğe benzer. Asıl sorun ciddidir ve büyüktür. Bu tür diziler gerçekçi olmak zorundadır. Ayrıca dizideki doktor tipik bir otizmliyi asla yansıtmamaktadır. Çok yüzeysel ve gerçekçilikten uzak, abartılmış bir tipleme amacına hizmet etmeyip yalnızca izleyici kitlesini arttırarak kanalın kazanç gütme amacına hizmet etmektedir.

Şimdi yine bir yemek tarifimle konuyu tatlıya bağlayayım. İşte pratik bir karnabahar tarifi:

İstediğiniz miktarda karnabaharı parçalara ayırarak hafif haşlayın (kızartma yaparkenki gibi), süzün. Bir kap içinde iki kaşık un, üç-dört kaşık zeytinyağı ve bir yumurtayı çırparak karıştırın. Ayrı bir kaba toz tarhana koyun. Karnabaharları önce yumurtalı bulamaca sonra her tarafını kaplayacak biçimde tarhanaya bulayın; yağlı kâğıt serdiğiniz bir tepsiye dizin. 200 dereceye ayarladığınız fırınınızda kızarana kadar pişirin. Hem çıtır çıtır oluyor hem de sağlıklı. Sarımsaklı yoğurt eşliğinde servis yaparsanız lezzeti daha da güzel olur. Afiyet olsun

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum