Bestami Bozkurt

Bestami Bozkurt

DIŞARIDA YAĞMUR, İÇİMİZDE  UMUT

Öyle bir yağmur ki bu bilirsin

Dam saçak demeyecek, yağacak

Yağacak bir hışım gibi canevine kentin

Kalplerimiz küle gömülmüş elmalar gibi

Patladı patlayacak

Alacak sonunda kendi rengini.

EDİP CANSEVER

 

İkinci Yeni akımının önemli şairlerinden Edip Cansever yağmuru bu kadar içimizden bu kadar kendimizden anlatmıştır.

 

Yağmur yağmayalı çok oldu. Koca bir yaz yağmura hasret gökyüzüne gözlerimizi çiviledik ancak nabeca kaldı umutlarımız…

 

Temmuz’da yanmış toprağın bağrına çağıldayan yağmur damlaları toprakla birlikte bağrımızı da serinletiyordu ancak Temmuz’da bağrımız yanık kaldı.

 

Yağmur bu sene Temmuz’da gelmedi.

 

Ağustos’un son çeyreğinde yağan yağmurlar bir şehrayin gibi sadece ortalığın tozunu, kirini, pasını değil içimizin kokuşmuşluğunu, çürümüşlüğümüzü, koketrilerimizi de alıyordu ancak beklentilerimiz naseza kaldı.

 

Ağustos’un güze dönük yüzünü yağmurların yağışında gözleyebiliyorduk ancak bu sene umutlarımızı tozlu yolların bitimsizliğinde bıraktık.

 

Hele Eylül yağmursuz olmazdı ancak koca bir Eylül uzatılmış Temmuz modunda geçti. Akşamları serinlerdi ama Eylül ayında ne gündüzleri ne de geceleri serinliğin nazenin kollarında ferahlayamadık.

 

Ekim kış telaşının başladığı, sobaların kurumunun başladığı, koca bir yaz mevsiminin, cırcır böceklerinin, boşvermişliklerimizin, dağınıklıklarımızın sonuydu ancak uzatılmış yaz günlerinin ve gelmek bilmeyen kış mevsiminin yağmursuzluğunda kavrulduk.

 

Nihayet Kasım’ın 3’ü gece yarısı gökgürültüsüyle uyandık, gökyüzü delinmiş gibi bardaktan boşanırcasına yağmur sökün ediyordu.

 

Ve gelmek bilmeyen yağmurun, o özlediğimiz utangaç yağmurların, nazlı bir gelin gibi salına salına gelişini gözlüyorduk, sevinçten gözyaşlarımıza karışıp yere damlıyordu bu yağmurlar, çağıltısıyla içimizi serinletti, kokuşmuşluğumuzu alıp götürdü.

 

Dünya vardı be!

 

Aylardır su yüzü görmeyen ağaçlar, ormanlarda suya hasret küçüğünden büyüğüne türlü türlü hayvanların bayramıydı bu.

 

Bu ses bir müjdeydi, sararmış kavruk yazın bittiğinin….

 

Bu ses bir müjdeydi, sonbaharın geldiğinin…

 

Sonbaharı iliklerimize kadar hissetmiştik.

 

Kuraklığın burukluğunun içimizi yangına dönüştürdüğü şu günlerde gecikmiş mutluluk pıtırtıları olarak içimize döküldü yağmurlar.

 

İhtiyar dünyanın boynuna kement gibi sarılan kuraklığın düğümünün çözülüşüydü bu yağmurlar.

 

2020 geldiğinden beri zaten içimiz buruk değil mi?

 

Salgının ağır tahribatı karşısında burnumuzun sızım sızım sızladığı, yüreklerimizin solduğu şu günlerde içimizi serinletti bu yağmurlar.

 

Uzayan yağmursuzluk cennet ülkemde yangınlarla ormanları daha da bitirdi.

 

Hele İskenderun cayır cayır yanarken biz de yandık.

 

İnşallah yağmursuzluğun bitişi olur bu yağmurlar. Umutlarımızı yeşertir, mikropları defeder, ruhlarımızdaki küfü atar inşallah.

 

Gönlümüzün otağında baş köşeyi sana ayırdık, yağ yağmur yağ!

 

Öyle bir yağ ki tüm tahribatların sonunu getir!

 

Ne demiş Cemal Süreya;

 

Dışarıya yağmur, yüreğime hasret, fikrime sen.

Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden bir bilsen.

 

facebook.com/thebestbozk

linkedin.com/bestami-bozkurt

BESTAMİ BOZKURT

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.