DEPREM…

1999 depreminin üzerinden 21 yıl geçti. Hala daha 99 Gölcük depremi gözlerimin önünden gitmiş değil.

1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi ya da 17 Ağustos 1999 depremi; 17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03:02'de gerçekleşmişti. Richter ölçeğine göre 7,5 Mw büyüklüğünde ve 45 saniye sürmüştü.

O zaman Ankara’ya yeni gelmiştim. Star Gazetesi’nin kuruluşuna. Bölgeyi tekrar hatırlamak dahi istemem. Görüntüleri ve tabii acıları…

21 yıl sonra bu kez doğduğum, büyüdüğüm,okuduğum şehir İzmir’de 30 Ekim günü saat 14.51’de  merkez üssünü Ege Denizi'nde İzmir'in Seferihisar ilçesinin 17.26 kilometre açığı olarak açıklanan deprem oldu ve  15 saniye sürdü. Şiddetine ilişkin değişik iddialar olsa da, sanırım 7 civarında dersek yanlış yapmış olmam. 

Zira İzmir’de yaşayanlara göre hayatlarında gördükleri en şiddetli deprem gerçekleşti.  İzmir’de yaşayan 78 yaşındaki annemin telefondaki ilk cümlesi durumu en iyi tanımlayan tarif diye düşünüyorum. Annem şöyle dedi:

Burası mahşer yeri gibi!…Seni duymuyorum.

Herkes şoktaydı. Biz annemin bu cümlesinin vehametini bir kenara bırakıp, bu cümleyi duymaktan bile mutluyduk. Zira sağlıklıydı.

Bu satırları yazdığım sırada Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay canlı yayında, 51 can kaybının 896 yaralının olduğunu, yıkılan 17 binanın yanı sıra acil olarak 26 binanın yıkılacağını açıklıyordu.

Öncelikle çok üzgünüm. Acımız çok büyük. Doğduğum, büyüdüğüm, okuduğum, mesleğe başladığım şehirdeki insanların çaresizliği ve kayıpları karşısında kuracak cümle bulmam çok zor. Buna mesleki yeterliliğim bile yetmiyor.

Tam o sırada imdadıma Fuat Oktay’ın, ‘Öldüren deprem değil binalar’ cümlesi yetişiyor. Ki bu cümleye ne denebilir ki? Dünyada daha yüksek şiddetteki depremlerdeki ölüm vakalarına bakınca,  insan ülkesi için üzülmeden geçemiyor.

Bugün belki suçlu aramak doğru olmayabilir ama yarını da yeniden inşaa etmenin tam zamanı sanırım.

Ezberlediğimiz Rıza Bey Apartmanını , Doğanlar Apartmanını, Yılmaz Erbek Apartmanını kim inşaa etti, kimler oturulabilir raporu verdi elbette birkaç gün içinde bunları da konuşuyor olacağız.

Belki belirli aralıklarla siyasilerin seçim yatırımı olarak çıkarttığı ‘imar af’larını da konuşuruz.

Tıpkı 1999 depreminde Veli Göçer’leri konuştuğumuz gibi!

Biliyor musunuz onlara ne oldu?

1999 depreminde 195 kişinin ölümüne neden olduğu iddiasıyla yargılanan ve 18 yıl 9 ay hapis cezası alan, ancak cezanın sadece 7.5 yılını hapis yatan müteahhit Veli Göçer, inşaat ve arsa ofisi şirketini yeniden açtı.

Veli Göçer’i hiç tanımam. Belki yeniden yapmaya başladığı inşaatları da daha iyi yapıyordur.

Ama sonuçları itibarıyla Veli Göçer ile ilgili son durumu okuyunca, bu tür ceza ve yaptırımların caydırıcı olmadığını hissediyorsunuz.

Aslında sözün de bittiği yerdesiniz. Nasıl bir cümle kurmalısınız ki, bir daha olmasın?

Bilemiyorsunuz, çaresizsiniz, çok acı çekiyorsunuz!

Her seferinde , ‘ölenlere rahmet, yakınlarına sabır, yaralananlara acil şifalar dilemek kaderimiz olmamalı’ diye isyan edesiniz geliyor.

 Ama olan olmuş, ‘kabul’ dışında da seçeneğiniz yok.

Ama bu böyle olmamalı!

Kurabileceğim en önemli cümle bu.

Siyasilerin ertesi gün unutacağı, sorumluların cezalandırılmayacağı, acıların olmadığı bir ülkeyi,  hepimiz için inşaa etmeye başlamak için bugün en uygun gün. Artık, O gün, bugün demeliyiz!

Bu arada HAARP sistemleri ve yapay depremlerin yeni dünya düzeni savaşlarının yeni silahı olduğu göz önüne ,  ‘deprem duyarlılığı’ ve önlemleri bir milli güvenlik sorunu haline gelmişken; İzmir depremi özelinde genel tedbirleri almak , devletimizin önceliği olmalı diye düşünüyorum.

Zira bu konuda, Gölcük Depremi ile başlayan ve uzun zamandır konuşulan olası İstanbul depremi ile elde edilecek bölgesel düzenlemeler ve düzenler konusundaki iddialar, zaman zaman gülüp geçtiğimiz kaos senaryoları gibi dursa da , İzmir depremi konusunda- bir arada- yaşadıklarımız beni düşündürüyor.

Zira İzmir için çizilen, ‘ İzmir Cumhuriyeti ‘senaryosuna bakınca; hem Cumhuriyet Bayramı arefesinde, (Cumhuriyete sımsıkı bağlı bir şehirde) hem Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in geldiği Seferhisar’dadepremin yarattıkları ve Yunan Adaları’nda hissettirdikleri,  senaryoya çok da uygun geliyor. Aynı acıları çeken Yunan Adaları ile kapalı kapılar ardında konuşulan, ‘Ege Cumhuriyet’i olabilir mi? Ne dersiniz?

Belki bu senaryolar komik, hayal ürünü. Mine G. Kırıkkanat’ın son romanı "Bir Gün, Gece"deki gibi romandan ibaret kalsın diyorsak ; her olasılığı değerlendirip bugünden tedbir almalıyız demeden de edemiyorum.

 

Kırıkkanat söz konusu romanı ile ilgili, ‘ İstanbul depremde yıkılıyor, Türkiye işgal ediliyor. Türkiye’de yaşasaydım bu kadar acımasız yazamazdım" diyor bir röportajında.

 

Bizler ise Türkiye’de yaşıyoruz ve başka yaşam alanımız yok!

 

Bu nedenle her DEPREM’e hazır olmalıyız. Büyük devlet olmanın, iktidar olmanın yolu da , iktidar da kalmanın yolu da buradan geçiyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.