Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

CEMİL KOŞ, AHMET DAVUTOĞLU ABD’NİN ADAMIYMIŞ!

Hazır, ABD öfkesi kabarmışken ortaya, “Davutoğlu, ABD’nin adamı” yalanını atmak, ne zekice kurgu değil mi? Hem de mübârek Ramazan günü. Olsun, alışmış kudurmuştan beterdir. Nasılsa yalan, orucu bozmuyor. Yalancı mezarı da yok.
İnsanda, her gıcılayan arabaya binen bir geçmiş olunca muhâliflerin karşısına çıkıp rezil olmayı göze almak olmaz. Habertürk’e bağlanınca olanları gördük. En iyisi, kendin çal kendin oyna türü programlar yap, video doldur, yerli ve millî kahraman ol! 
Her gıcılayan arabaya binen kızımız, hopladı zıpladı, sosyal medya hesâbında sürekli gündemde tuttu, köşe arkadaşlarına tavsiye ettirdi ama bir türlü köçek makamındaki “hodri meydan” videosu iki yüz bin tıklamayı bulamadı. Milyonlarca tıklanacaktı ki cepleri biraz da oradan dolsun. Etki alanlarını, bu video, ispat etti. Ayıptır yâhû, biraz gözünüz doysun! 
ABD Başkanı Biden’in “soykırım” diyeceği günler öncesinden belliydi. ABD’ye tutulamayacak kafa, muhâlefete tutulacaktı. Pelikanların arşivinin ortaya saçılacağını tahmin etmek de zor değildi. Nitekim oldu da. Ahmet Davutoğlu’nu ABD’nin adamı ilân eden Sabah yazarının 2012’de Taksim’deki soykırım anmasına katıldığı video internette yayınladı. Yazar, tezlerinin tutacağından o kadar emin ki ön saflarda katılmış. 
İçimden bir ses, “Bu kadar alenî katıldığına göre kesinlikle köşesinde yazmıştır.” dedi. Zâten zihnimde bir yerlerde vardı.  
Târih, 23 Nisan 2012. Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına bile pabuç bırakmayan aslan parçası kızımız, katılacağı etkinliği bir gün evvel köşesinde yazıp milleti de dâvet etmiş: 
“Osmanlı medeniyetinin çok dinli, çok dilli yapısıyla övünürken geriye neden bir avuç gayrimüslim kaldı diye sorgulamamak abes değil midir? Atalarınız bu çok dinli yapıyı oluşturup koruyanlardan mı, yoksa onu hoyratça harcayanlardan mı diye düşünmeye değmez mi? Çünkü ikisi aynı anda olamaz...
Bir Müslüman olarak benim yüreğim ne ata fetişizmiyle ne de Avrupa Birliği müktesebatıyla bağlı; ancak ve sadece 'adaleti ayakta tutanlardan' olmamı emredene bağlı... Bu yüzden yarın saat 19.15'te Taksim Meydanı'ndaki sessiz kalabalığın içinde olacağım. 'Ermeni yalanına son' diyenler gibi 'Türk yalanına son' deyip bir kavmi kötülükle özdeşleştirip aşağılasalardı, onların da arasında olmayacaktım. Ama onlar 'ortak yastan çıkan umutta buluşalım' çağrısıyla sesleniyorlar bize... Siz de gelmez misiniz?”
Yok yok bilemediniz. Bunları, Taraf gazetesinde değil, yerli ve millî Yeni Şafak gazetesinde yazmış. Hazır yeri gelmişken bunları yazması için ABD-FETÖ projesi gazetenin başörtülü sürümünü transfer edip dolgun maaş ödeyen Yeni Şafak yönetimini tebrik ediyorum. 
24 Nisan 2012’de devletimize, milletimize, târihimize, şehidlerimize “hodri meydan” çeken “soykırım videosu”na bu katkı da benden olsun.
Videoyu seyredip, soykırım şakşakçılığı çağrısı yapan yazıyı da tekrar okuyunca şöyle diyesim geldi:
Cemil koş, Ahmet Davutoğlu ABD’nin adamıymış!
Cemil kim mi? 
22 Aralık 2011’de, “İnkârın bir sonrası itiraftır. Bütün medyanın dilini eşek arısı soksun! Soykırımı inkâra kilitlenmiş hepsi.” diyen Cemil Barlas. 
Asıl sizin zehir akıtan, şehidlerimizin rûhunu sızlatan dillerinizi eşşek arıları soksun! Ayşe Bacı’nın âhı, yakanıza yapışsın! 

AYŞE BACI’NIN AĞITI
1915’in nisan ayı. Erciş Kara Yusuf Paşa Câmii’nin önü. Ermeniler, kocası savaşa giden Ercişli Ayşe’nin ellerini bağlayıp, 8 ve 9 yaşında Yusuf yüzlü iki oğlunu boğazlarlar. Aklını kaybeden Ayşe’nin elleri bağlansa da dili bağlanmaz. Öyle bir ağıt yakar ki yürek dayanmaz. Ölene kadar câmi önüne gelip Ahmedini ve Mahmudunu aramaya devam eder.
 
Kuşlar gelsin şivanıma
Ah Ahmedim vah Mahmudum.
Kan döküldü yağlığıma
Ah Ahmedim vah Mahmudum
Bitti tükendi umudum

Evimizin önü taşlık
Babaz yok ki vere harçlık
Avucumda çifte işlik
Ah Ahmedim Vah Mahmudum

Kavas evin olsun viran
Akıttın gözümden al kan
Evimize saldın figan
Ah Ahmedim Vah Mahmudum

Miko kesdi Mahmudumu
Al kınalı Ahmedimi
Yok eyledi umudumu
Ah Ahmedim Vak mahmudum

Aram günün kara gele
Boynun Zülfikâr’e gele
Bağrın pare pare gele
Ah Ahmedim vah Mahmudum

Atımı saldım yazıya
Bakın bendeki yazıya
Nice kıydız çüt kuzuya
Ah Ahmedim Vah Mahmudum

Erciş’i Ermeni çetelerinden kurtarmaya gelen Yüzbaşı Mahsum Bey, mezkûr câminin minberine şu dörtlüğü yazar:
Mushaf yaprakları çiğnenmiş, yerde
İnsan pisliği var kırık minberde
Heyhat nice canlar yatar makberde
Geride kalanlar tahkir edilmiş

Aram, Kavam, Miko. Bu kâtiller, Ayşe Bacı’nın komşuları. Ahmedleri  Mahmudları  boğazlamak yetmemiş bu hâinlere. Kuran-ı Kerim’i çiğnemişler. Minbere pislemişler. Mahsum Bey’in “Geride kalanlar tahkir edilmiş.” diyerek anlatmaktan hicâb duyduğu nice canavarlıklar yapmışlar.
Bunlar, bir zamanlar “bizim Ermeniler”di. Komşularımızdı. Osmanlının millet-i sâdıkasıydı. Askerlik bilmediler. Cephe görmediler. Ticâretle uğraştılar. Okuyup, nâzırlığa kadar yükseldiler. Ama tüm bunların değerini bilmediler. İngilizin, Fransızın, Rusun peşine takıldılar. Yapmadıkları hâinlik kalmadı.
Hâlâ Batının çıkarlarına hizmet ediyorlar.
Beki ya bu soykırım şakşakçıları neye hizmet ediyorlar? Niye Ayşe Bacı’nın ağıtını değil de Aram’ın, Kavas’ın, Miko’nun ihânetini kutsuyorlar? 
Bu soysuzluğun sebebi ne?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.