EKONOMİK SAVAŞTAKİ ANA CEPHE


Türkiye’yi yönetenler “ekonomik saldırı altındayız” etrafında toplumu kenetlenmeye çağırıyorlar. Peki ortada bir saldırı varsa,  cepheler nelerdir? Bunlar borç yükü, sıcak paraya bağımlılık, resesyon riski gibi ekonomik göstergeler midir? 

Savaş taktiklerinin değişmez kuralıdır, “saldırı karşı tarafın zayıf yerlerinden planlanarak yapılır”. 

Peki bizim zayıf yerimiz neresidir? Düşman bizi gözüne kestirdiğinde,  hangi ön zaafiyetimiz gözüne çarpmaktadır?

Ekonomiyi cephe olarak düşünürsek; üreten, eğitimli ve katma değer yaratan her bir birey,  aslında bir bakıma ekonomi cephesinin askeridir desek yanlış olmaz.

Düşman orduları bir cepheye bakarken,  donanımlı askerlerin olduğu ve sayıca üstün bir orduya bulaşmanın kendilerini hezimete uğratacağını bilir. 

O halde “ekonomik ordumuzun” durumuna bir bakalım. TÜİK rakamlarına göre ekonomiye katılımı açısından en üretken çağında olabilecek genç kadınlarımızın üçte biri ne bir eğitim ne de bir istihdam sahibidir. 

Rekabet ettiğimiz ve uygarlık seviyelerinin üstüne çıkmalıyız dediğimiz ülkelere göre,  çok geride olduğumuz bir konudur bu. Hala kadınlarımızı eğitim ve istihdama kazandıramamış bir üçüncü dünya ülkesi görünümü veriyoruz.

Bir bireyin eğitilmesi ve istihdam edilmesinin toplum açısından ne denli bir katma değer yarattığını anlatmaya gerek yok. Yani en az 8 milyon genç kadın eğitilmiyor veya ekonomik katma değer yaratamıyor. 

Dünyanın en müreffeh ve en zengin ülkelerinden İsviçre’nin nüfusu 8 milyon. Neredeyse İsviçre kadar sayıdaki genç kadınımızı evde oturmaya ve ekonomiye katılımdan dışlanmaya mahkum etmişiz.

Bu maalesef on yıllardır süregelen bir eksikliğimiz. “Bize ekonomik saldırı yapan düşman” da,  sanırım ülke olarak bu konudaki etkisizliğimizden gayet memnundur. 

Bu “ekonomik saldırganlar”, hedef ülkelerin “insan cephesini” zayıf tutmak için uzun vadeli planlar bile yaparlar. Şu ünlü “Yeşil kuşak” projesini,  bir de bu açıdan irdelemek lazım belki de.

Bir toplumun yarısı olan kadınların ekonomik potansiyelinin 3’te birini kullanamıyor olmasından bahsediyoruz. 

Kabaca hesapla söyleyeyim, beş milyon genç kadınımızın daha eğitimli, meslekli olarak ekonomik yaşama katılımını sağlamış olsaydık, her sene en az 100 milyar dolar ekstra katma değer yaratmış olurduk. Ayrıca bu insanlar tükettiğinden daha çok üreten insanlar haline gelirdi. 

Bu 50 yılda 5 trilyon dolar eder. Ki bu da Türkiye’nin bugünkü kamu veya özel tüm borcunu on kere ödemiş olmak demektir. Şu anda dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olurduk. Hangi toplumsal nedenlerle olursa olsun, ülke olarak masada bıraktığımız paradır, yazık edilen insan kaynağımızdır.

O yüzden diyorum ki, “ekonomik saldırganlar” kavramına inandık, aslında hiç de sürpriz olmadı saldırmaları. Millet olarak mücadeleye hep varız hep hazırız, siz de bize şu “ana cephedeki” durumu düzeltmek için neler yapacaksınız onu bir anlatın...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.