Çidem Ayözger Ergüvenç

Çidem Ayözger Ergüvenç

BEN KİMİM

Bu sabah biraz keyifsiz kalktım. Beş aydır tatil yapıyordum; havalar soğumaya başladı benim de çalışma vaktim geldi. Ancak keyifsizliğim çalışmaya başlayacağımdan değil, içimde bir şişkinlik var; açıkçası bilmiyorum neden olmuş ama fevkalâde gazım var. Eyvah, yoksa ölüyor muyum, yer yer soğumaya da başladım. Sahibim bana bir dokundu, “hava yapmış!” dedi. Ayol ben kendi halinde bir garibanım. Kime hava yapacağım ki. Herhalde başka bir şey kastetmişti ama ben anlayamadım. Doktor çağırsa belki beni tedavi eder de sıkıntılarımdan kurtulurum diye düşünürken hırpanî kılıklı bir adam geldi. Benim bildiğim doktorlar temiz pak giyinir, üstlerinde beyaz gömlekleri olur; bu da kim ola. Neyse öyle, böyle ama işe yaradı doğrusu, beynime bir şeyler yaptı, benim beynim insanlarınki gibi sert, tahta gibi bir muhafaza içinde değil alenen ortadadır; derken benden öyle bir gaz çıktı ki şaşarsınız. Hemen kendimi daha iyi hissettim, soğuyan yerlerim de birden bire ısınmaya başladı. Şükür hamdolsun sıcaklığım yayıldığına göre demek ki ölmüyorum. Yine bütün kış çalışacağım ama olsun, yaşamak güzeldir. Anladınız değil mi ben kimim; tabii ki kalorifer.

İnsanlar benimle oyalanmayı pek sever. Benim üstümden çalışır, öğrenciler derslerini benimle yapar. Ben olmadan önce hayat onlar için ne kadar da zordu; sayemde rahata kavuştular. Bilmedikleri şeyleri bana sorarlar, hava durumunu benden öğrenip ona göre giyinirler. Yemek tariflerimle aşçıların imdadına yetişirim. Her zaman böyle ulvî şeyler için beni kullanmazlar, dediğim gibi onların en büyük eğlence kaynağıyım aynı zamanda. Ne yazık ki bu özelliğim yüzünden pek çok karı koca kavga etmiş, yığınla çocuk ana-babası tarafından azarlanmış hatta ceza görmüştür. Ben insanoğlu için bulunmaz bir Hint kumaşıyım ama göbeğinizi çatlatsanız benim yaydığım birli kirliliği ile baş edemezsiniz. Ne yapalım bilgisayar olmak böyle bir şey.

Çalışmayı pek severim. Biraz arabozucuyumdur, daha doğrusu ayırıcı demem lâzım. Öyle bir bölerim ki elime geçeni, yer yarılsa eskisi gibi birleştiremezsiniz. Kâğıt parçalarını, kumaşları bölmeyi, insanların saçlarını kafalarından ayırmayı pek severim. Çocuklar benimle oynamaya çok meraklıdır ama o zaman da yaramazlığım tutar onların ya ellerine batarım ya da daha kötüsü bir yerlerini keserim. Koşarak beni şikâyet etmek için annelerine giderler; onlar da ağlayan çocuklarını yatıştırma uğruna “al sana, al sana! Sen nasıl benim çocuğumun canını acıtırsın” diye beni döverler. Sanki çok umurumda. Beni mutfakta bile kullansınlar, uzayan kötü tırnaklarını bile benimle kessinler, sonra bir sersem çocuk için beni dövsünler. Olacak iş değil. Kim olduğuma gelince, anladınız zaten ben makasım.

Her gün ayrı bir yerim ağrıyor. Sabah kalktığımda yatakta kendime göre biraz kültürfizik yapıyorum ki eklemlerim açılsın. Sonra bir avuç ilaç içiyorum. Bazı tanışlarım ilâçlarını teker teker belirli aralıklarla içiyor, öyle kahvaltı ediyormuş; hiç benlik değil. Öyle yapacak olsam kahvaltımı herhalde öğlen ikide falan yapardım; en sevdiğim öğün güme giderdi. Kahvaltıdan sonra bir ağırlık çöküyor, biraz kestiriyorum. Az sonra öğlen ne yiyeceğim diye heyecanla kalkıyorum. Menü pek parlak sayılmaz. Az tuzlu yağsız bir sebze yemeği, bir kaşık yoğurt ve salata. Otyiyenlerden oldum diye düşüneceğim ama neyse ki akşama haşlanmış tavuk ya da balık, arada bir de ızgara köfte yiyorum da garibana can geliyor. Kalp doktorları yürü diye tutturuyor, ortopedistler çok yürürsen diz kapaklarını yıpratırsın; biri kilo alma diyor öbürü yeri göğü yiyeyim diye B vitamini yüklüyor. Güneşte dolaşma diyorlar, sonra D vitamini için öğle saatlerinde güneşe çıkmamı öneriyorlar. En iyisi insanın kafasına göre takılması. Daha neler neler, bir de gece uykusuzlukları olmasa! Benim kim olduğumu anladınız, moral bozmamak için yazmayacağım.

Yediden yetmişe herkeste benden en az bir tane bulunur. İnsanlar içimi tıka basa doldurur; öyle ki bazen fermuarımı kapatmakta zorlanırlar, bazen de kilit çıtçıtım sürekli pıt pıt atar. İşlerine bir gün yaraması umuduyla, ve asla o günün gelmeyeceğini bildikleri halde içime doldurdukları abuk sabuklar, önemli belgeler falan, şişer dururum. Esas yaratılma nedenim ise Türkiye’de asla tatmin olamaz. Ben bir cüzdanım ve para saklanmakla görevliyim; ama buralarda görevimi yerine getiremiyorum çünkü kimsenin saklanacak parası yok. Bulabiliyorlarsa ancak harcıyorlar.

Ben insanoğlunun en vazgeçilmeziyim, kutsalım, insanları insan yapan bir ögeyim. Kaybedenin vay haline. Gittim mi giderim. Geri kazanmak için bazen bir ömür harcamak yetmez. İnsanlar için kutsal olduğu kadar ülkeler için de çok önemliyim. Beni yitiren ülke ağzıyla kuş tutsa adam olamaz. Bana sahip olmak için yürekli, hak koruyan, yalan dolandan uzak, halkını seven ve ona haksızlık etmeyen bir lider gerek. Benim adım onur.

Ben özgürlüğümden, kişiliğimden, saygınlığımdan, bana verilen haklardan, birinci sınıf insan olmamdan, kaybetmeye, aşağılanmaya asla boyun eğmememden, her zaman ayakta durabilmemden, giysilerimle yargılanmamaktan, erkek egemen bir toplumun bir parçası olmamaktan, varlığımı Türk varlığına armağan etmemekten gurur duyarım. Ben bir Atatürk kadınıyım. Böyle olmaktan her zaman duydum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum