Aşkım Tan Yazdı: Sahi, Neydi Ergenekon?

Aşkım Tan Yazdı: Sahi, Neydi Ergenekon?

Burada ne Moğol imparatorlarının resmi tarihçisi olan Reşîdeddîn tarafından yazıya geçirilen Ergenekon Destanı’ndan; ne Can Dündar’ın kitabından, ne de İstanbul Pangaltı’daki caddenin adından bahsediyorum.

Ergenekon, falcılara, hocalara, mitolojik tanrılara, bilim adamlarına, gazetecilere, görünmez yaratıklara, sokaktaki insana dahi cevabı muğlak olan bir soru cümlesi olmaktan öteye gidememiştir.

Ergenekon’un Vikipedi’deki tam karşılığı aynen şöyle: “Ergenekon, 2000'li yıllarda Türkiye'de faaliyet gösterdiği ileri sürülen gizli silahlı örgüttür. Türkiye yargısı tarafından terörizm ile suçlanmış, suçlamalar ve dava 21 Nisan 2016'da Yargıtay kararı ile usul ve esas yönünden bozulmuştur.”

Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi saldırılarının failleri Erhan Timuroğlu, İsmail Sağır ve Osman Yıldırım’a müebbet; ayrıca Danıştay saldırısını düzenleyen Alparslan Yıldırım’a ağırlaştırılmış müebbet cezası verilen ve mahkemesi 12 yıldır süren 235 sanıklı Ergenekon davasında "silahlı örgüt kurmak, yönetmek, üyelik, yardım ve yataklık" ile suçlanan tüm sanıklar beraat etti.

12 koskoca yıl!

Adını telaffuz etmenin adeta “cız” olduğu bu davanın nihayet sonuçlanması elbette sevindiricidir.

Fakaaat, ya o 12 yılın bilançosu?

Birçok gazete ve köşe yazarı bu konuda zaten unutanları da konu hakkında yeterince bilgilendirmiş, aydınlatmıştır.  

Benim aklım ise, o 12 yıla ömrünü sığdıracak kadar bekleyemeden aramızdan ayrılıp gidenlerde kaldı.

O geç tecelli eden adaletin sevincini yaşayamamış hatta bugün hiç olmamış kabul edilen bir dava uğruna ya da dava nedeni ile haksız yere canından olup ebedi sessizliğe mahkum olanların bugün hesabını kim verecek?

"İtalya'da temiz eller olduğu zaman İtalya'yı Türkiye'ye örnek gösterenler lütfen şu anda da Türkiye'de temiz eller operasyonunu yapanlara saygı duysunlar..." ya da “Benim ülkemde bu operasyonu yapana da saygınız olsun.

Niye ona durmadan vuruyorsunuz? Bırakın bakayım, nereye varacak bu işin sonu. Rahat olun. Anadolu'da güzel bir söz var: ‘Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz’.

Mesele bu. Onun için, kimse, eğer senin geçmişinden bir sıkıntın yoksa anından da sıkıntın olmasın." sözleri ile Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ü savunan dönemim Başbakanı’na “Geçmişten sıkıntılarının olmadığını haykırarak kendilerini savunamadan aramızdan ayrılanlara kendinizi nasıl affettirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sormak isterim.

Ümraniye soruşturması kapsamında 20 Haziran 2007'de tutuklanan, tutuklu bulunduğu Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde akciğer kanseri, beyin ve kemik metastazına yakalanarak, daha sonra hayatını kaybeden Kuddusi Okkır’ı;

Ergenekon operasyonlarının 12. dalgasında vurduğu ÇYDD'nin burs verdiği kız çocuklarını, subayları ayartmak için "fuhuşa" sevk etmekten, "teröristlere burs verildiği" iddiasına kadar suçlanmadık konu kalmayan ve 13 Nisan 2009’da sabah saat 05.00’te eşzamanlı 81 adrese baskın yaparak onlarca kişiyi gözaltına alan polisin, aslında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde ağır bir kanser tedavisi görürken o gün izinli olarak evde bulunan CYDD Genel Başkanı Prof. Dr.Türkan Saylan’ın da evine yapılan baskında saatlerce arama yapan polisin bilgisayarlar, CD'ler, DVD'ler ve bulduğu bütün evrakı bir çuvala doldurarak götürürken saçları dökülmüş başındaki bandanası ile battaniyesinin altında evinde olan bitene bakakalan ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ı;

83 yaşında, evine baskın düzenlenerek gözaltına alınan, 40 saatlik gözaltının ardından 14 saat sorgulanıp serbest bırakılıp davada yargılanan ve 21 Haziran 2010’da aramızdan ayrılan, 28 Mart 2008 tarihinde yazdığı Cumhuriyet gazetesinin ‘Pencere’ adlı köşesinde, davanın savcılarına ‘abi nasihatı’ vererek, “İş döner, dava çuvallar, bu yük sizi yaşam boyu ezer” ifadeleriyle uyarıda bulunan İlhan Selçuk’u;

Yaptığı yayınlarla ve danışmanlığında tamamlanan yüksek lisans ile doktora tezleriyle ülkemizde Ormancılık Ekonomisi biliminin ve ormancılık anlayışının gelişimine büyük bir katkısı olan, Ergenekon gözaltıları sırasında ilaçlarını zamanında alamadığı için sağlık durumu bozulup 30 Ocak 2009 tarihinde vefat eden Prof. Dr. A. Uçkun Geray’ı;

Ve Ümraniye soruşturması, bir diğer adı ile Ergenekon davası kapsamında düzmece suçlamalarla tutuklandıktan 11 gün sonra serbest bırakılan, 3 gün sonra gelen tutuklama kararı sonrasında da ardında bir mektup bırakarak evinde tabancası ile intihar eden Yarbay Ali Tatar gibi isimleri bugün sadece rahmetle anmaktan başka ne kaldı geriye?

Bu ve bunun gibi davalarda haklı ya da haksız yere yüzlerce aydınımız cezaevlerinde yattı.

Günler, aylar, yıllar süren duruşmaların ardından kapanan davaların ne yazık ki bilançosu tazmin edilemeyecek ağırlıkta.

Evet, dava bitti ama birçok yaşam da beraberinde bitti.

Ne için, kim için?

Demokrasi şehitlerimizi saygı ile anarken, tekrar sormak istiyorum: “Sahi, neydi Ergenekon?

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler