ANKARALI GAZETECİLER KONUŞUYOR (2) SEYFİ UZUNKÖK: CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ KRONİKLEŞEN BİR HASTALIK

ANKARALI GAZETECİLER KONUŞUYOR (2) SEYFİ UZUNKÖK: CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ KRONİKLEŞEN BİR HASTALIK

"Ankara’lı Gazeteciler Konuşuyor" başlığı ile açtığımız köşemizin bu haftaki konuğu Ankara’nın duayen gazetecilerinden Seyfi Uzunkök. Uzunkök ile Ankara Gazeteciliği yanı sıra Ankara kulislerini ve Türkiye’yi konuştuk.

ANKARA’NIN TECRÜBELİ GAZETECİSİ SEYFİ UZUNKÖK NGAZETE MUHABİRİ ÇAĞATAY GÖKER’E KONUŞTU:
-CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ KRONİKLEŞEN BİR HASTALIK
-ERDOĞAN EYLEMLER İLE KAZANDIĞI BAŞARILARI  SÖYLEMLERİYLE KAYBEDİYOR

‘Ankara’lı Gazeteciler Konuşuyor’  başlığı ile açtığımız köşemizin bu haftaki konuğu Ankara’nın duayen gazetecilerinden Seyfi Uzunkök.  Uzunkök ile Ankara Gazeteciliği yanı sıra Ankara kulislerini ve Türkiye’yi konuştuk.
İşte o sohbetin ana başlıkları, o sorular ve o cevaplar:   

  • Anadolu’daki insanlar İstanbul ve Ankara bölgesine göre hem objektif hem de daha dürüst
  • Matbaaya gittiğinizde kendinize ait bir gazetenizin olduğunu görmek çok güzel bir his
  • Bugün Türkiye’deki en büyük sıkıntı: 50 yıllık ömre 5 bin yıllık servet biriktirme çabası
  • 28 Şubat döneminde daha rahat gazetecilik yapıyordum
  • 5 tane basın sigortalı gazeteci çalıştırmanın keyfi tartışılmaz
  • Ankara’da bir kutuplaşma var
  • Meclis aritmetiği değişirse erken seçim olur
  • Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi kronikleşen bir hastalık
  • Ak Parti Türkiye’de derin devleti bitirdi
  • Başarılı insanlar mesleklerini bırakıp siyasete girmemelidir
  • Gazeteciliğin temel ilkesi: vicdani hareket etmek ve duygularını ideolojisine teslim etmemektir
  • Erdoğan, eylemlerle kazandığı başarıları söylemleriyle kaybediyor
  • Bütün dünyada kendi istihbarat örgütlerini ifşa eden gazeteciler o ülkelerde vatan haini olarak anılır

Anadolu’daki insanlar İstanbul ve Ankara bölgesine göre hem objektif hem de daha dürüst 

Çağatay Göker (ÇG): Ankaralı duayen gazeteciler ile yaptığımız röportajlarda ikinci konuğumuzsunuz. Siz Anadolu’dan ve Anadolu Gazeteciliğinden gelen Ankaralı bir gazetecisiniz. Bu noktada üç sorum olacak:

  1.  Anadolu gazeteciliği ve oradan sonra Ankara’ya gelmek nasıl bir kazanım?
  2.  O meşhur Ankara Gazeteciliği nedir? Bize bu kavramı açar mısınız?
  3.  Anadolu Gazeteciliği bir avantaj mıdır?

Seyfi Uzunkök (SU): Aslında doğma büyüme Ankaralıyım. Askerliğimi yaptıktan sonra, memleketim diye, 90lı yıllarda Kastamonu’ya gittim. Orada gazete çıkarttım. 93 94 yıllarında başladı bizim resmi işlerimiz. 97 yılında tekrar gelme gitme durumum oldu Ankara ve Kastamonu arasında. Anadoludaki gazeteciliğim benim Kastamonu Havadis diye bir gazete vardı. O gazeteyi biz çıkarıyorduk. Yaklaşık 4 yıl çıkardık biz o gazeteyi. Ankara’da ve İstanbul’da toplam 5 bin abonem vardı. Çok yoğun ilgi oldu o gazeteye. Kastamonuluların İstanbul’da çok olması da bizim için bir avantajdı. Daha sonra 28 Şubat sürecini yaşadığımızda Kastamonu’yu terk etmek zorunda kaldım. Çünkü Çevik Bir beni mahkemeye vermişti o dönem. Oradaki emniyet teşkilatı da bunlarla uğraşamazsın, eğer imkanın varsa git dediler, Ankara ya da İstanbul’a. Ben de gazeteyi kapattım. İki tane davam vardı. Kısa süreli yattım, çıktım. Daha sonra Ankara’ya geldim. Buradayken Kastamonu’dan da çok talep oldu köşe yazısı yazmam için. Basın sigortam da Kastamonu’dan devam etti. Köşe yazısı yazmaya başladım orada. Yaklaşık 3 sene orada köşe yazısı yazdım. Açıksöz gazetesinde. Ondan önce Kastamonu Sözcü vardı, onda yazdım. Ardından Ankara’da biz gazetecilik faaliyetlerine devam edelim diye kolları sıvadık. Haberevet diye bir internet gazetesi vardı. Serdar Arseven’in yönettiği orada köşe yazılarına başladım. Ardından Milat Gazetesi benim köşe yazılarımı beğenmiş. Milat gazetesinde devam ettik uzun süre. Ondan sonra Ankara’da Milat Gazetesi Ankara temsilciliği yapmaya başladım. Daha sonra da İstiklal diye bir gazete çıktı, onun Ankara temsilciliğini yaptım bir süre. Bir süre sonra da bu işleri bırakıp kendi yayın hayatımıza geçtik. Şimdi Anadolu’daki bakış açısını değerlendir derseniz, tabi ki bir Kastamonulu olarak o bölgenin Türkiye’yi daha objektif görebildiğini söyleyebilirim. Çünkü siyasilerle, iktidarla, otoriteyle fazla içli dışlı değiller. Anadolu insanı oldukları için. Biz burada çok fazla bürokratlarla, siyasetçilerle, genel müdürlerle bir arada olduğumuz için bizim alanımız daha dar. Anadolu’da biraz daha alanınız geniştir habercilik açısından. Anadolu’da biraz daha İstanbul ve Ankara bölgesine göre hem objektif hem de bizden daha dürüst insanlar. Burada kendimize de bir özeleştiri yapmamız lazım. Biz birçok noktada sesimizi çıkarmazken onlar daha güzel değerlendirmeler yapabiliyorlar. Tabi ki bunda siyasetin Ankara ve İstanbul’daki baskısının da etkisi oluyor. Bu her dönem oluyor, geçmişte de bunları yaşadık. Özal döneminde de bunları yaşadık, Ecevit döneminde de bunları yaşadık, Demirel döneminde de 12 Eylül’de zaten hiç sesimiz çıkamıyordu. Anadolu yayıncılığını da bilip Ankara’da gazetecilik yapmak, insanı biraz daha başarıya götürebiliyor. Çünkü biz Ankara ve İstanbul’da anadoludan gelen insanlarla bir aradayız. Bu minvalde değerlendirdiğimizde İstanbul ve Ankara’da gazetecilik yapan arkadaşlarımızın biraz anadoluda zaman geçirip orada yaşamaları gerektiğini düşünüyorum.

timthumb.jpg

ÇG: Bir de Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti Türkiye Temsilcisisiniz. Bu cemiyet nedir bize anlatır mısınız? Türkiye ayağında neler yapıyorsunuz?

SU: Bu cemiyetin merkezi Hollanda’da. Avrupa gezim sırasında arkadaşlarla orada tanıştım. Bize böyle bir çalışma yapmak istediklerini ve Türkiye’de bir temsilciliklerinin olmasını istediklerini söylediler. Biz tabi ki dedik, onur duyarız. Yeter ki Türkiye’de yapılan faaliyetlerin Avrupa’da icraat noktasında bir başarı sağlamasıdır. Tamamen Avrupa’daki Türklerin oluşturduğu birçok ülkede de şubeleri olan büyük bir cemiyet. Biz de Türkiye’de temsil etmeye çalışıyoruz. 

Matbaaya gittiğinizde kendinize ait bir gazetenizin olduğunu görmek çok güzel bir his

ÇG: Gazetecilik geçmişiniz okul sonrasında çalışan kısmında olsa da sahiplik noktasında daha tecrübeniz var. Şimdi de Başkent Postası’nı çıkarıyorsunuz. Hangi kısmı daha keyifli?

SU: Hayatımda normalde hiçbir yerde maaşlı çalışmadım. Yani bu Milat gazetesi sürecinde de Ankara temsilcisi olarak rahat ve esnek çalıştığım için devam ettim. Onun dışında özel sektörün hiçbir kurumunda çalışmadım. Gençlik yıllarımda ekmek parası için İstanbul’a gidip değişik işlerde çalışmam hariç. İstanbul’dayken hem bilgisayar okuyup hem otelde çalışmıştım. Bellboyluk ve barmenlik yapmıştım o zamanlar. Biz gazeteden bilgisayar kursu kazanmıştım, ücretsiz. Onun için İstanbul’a gidip bir buçuk sene orada kaldım. Bilgisayar programcılığını da orada öğrendim. Daha sonra askere gitmiştim. Bu süreç içerisinde Ankara, İstanbul, Kastamonu üçgeninde mekik dokuyordum. Bir gazetenizin olması, o mürekkep kokusunu hissetmek daha keyifli tabi. Matbaaya gittiğinizde kendinize ait bir gazetenizin olduğunu görmek çok güzel bir his. Kendinizden bir parça oluyor. Başkent postasının da sadece Ankara’dan değil, Türkiye’den birçok takip edeni var. Avrupa’da da çıkardığımız mizah ekimizle tanındık ve bu konuda çok övgü alıyoruz. 

Bugün Türkiye’deki en büyük sıkıntı: 50 yıllık ömre 5 bin yıllık servet biriktirme çabası

ÇG: Bugüne kadar daha çok muhafazakar gazetelerde görev aldınız. Bu bir tercih mi?

SU: Kesinlikle öyle bir tercihim yok. Hatta Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk ile tartışırken ona bir keresinde bana Sözcü gazetesinde yazın dediniz de yazmam mı dedim. Kendi objektiflikleri kendi ideolojilerine bağlı. Kime, hangi gazeteye sorarsan sor ben objektif bir gazeteyim diyorlar. İdealizm bakımından baktığımızda biz sol görüşlüyüz ya da biz muhafazakar görüşlü gazeteyiz demelerinin altında yatan sebep o değil. Şimdi öyle olmuş olsa ona hitaben hareket ederler fakat menfaatleri çatıştığı andan itibaren hiçbirisi kalmaz. Sosyal demokratlık ne demek sosyal eşitlik, adalet, özgürlük görüşünü savunanlar, totalde bunu anlarsınız. Ama Türkiye’deki sosyal demokratlara bakıyorsunuz size yazma özgürlüğünü muhafazakarlardan daha az veriyorlar. Muhafazakar dediğimiz kesim daha objektif, daha global bakıyor. Bugün biz solu temsil ediyoruz ya da sosyal demokratız diyen gazetelerde belli noktalarda eleştiriyi yapamazsınız. Keserler önünüzü. Muhafazakar medyada da gazetecilik yapma isteğim tabi ki benim muhafazakar gelenekten gelen bir aile yapısına sahip olmamla da alakalı. Ama ailemde birçok kişi bana komünist der. Rahmetli babam da bana komünist derdi. Kendisi çok koyu bir Adalet Partiliydi, hatta Demirel’le felan da görüşen bir insandı. Benim ruhum aslında komünizmin birçok düşünce yapısına uyuyor. Mesela benim radikal bir söylemim var diyorum ki: Miras hakkı tekrar değerlendirilsin. Şimdi bir adam tutuyor bir daire alıyor, arkasından büyütüyor işini bin tane daire alıyor. Bin daire yeni doğan çocuğuna kalıyor. Çocuğun hiçbir şeyden haberi yok. Bakıyorsunuz bin tane daire ile küçücük çocuk hayata atılıyor. Bu çocuğun topluma katabileceği hiçbir şey yok. Çünkü her şeyi hazır geliyor. Üretimi bilmez, sanayiyi bilmez, açlık nedir, susuzluk nedir bilmez. Şimdi siz bir çocuğu topluma multi-milyarder olarak atarsanız, bu çocuğun topluma en ufak bir faydası olmaz, zararı olur. Onun için mülkiyet hakkıyla alakalı komünistlerin söylemleriyle çok bağdaşan yönlerim var. Hiç kimse kendi tercihi olmadan zengin ya da fakir olmamalı. Devlet bunun garantörü olmalı. Devlet sen dünyaya geldikten sonra seninle ilgilenmek zorunda olacak, annesi babasına bakmadan. Bugün Türkiye’deki en büyük sıkıntı: 50 yıllık ömre 5 bin yıllık servet biriktirme çabası var. Bunu yaparken de bir sürü insanın canını yakarak, mağdur ederek bunu yapıyorsunuz. Mesele muhafazakar veya sosyal demokrat medyada yazmak değil, bu muhazakar ya da sosyal demokrat medyanın ne kadar vicdan seviyesinin yüksek olduğu, ne kadar insan hakları olduğu ya da ne kadar tahammüllün olduğuna bakmak lazım. 

28 Şubat döneminde daha rahat gazetecilik yapıyordum

ÇG: Gazeteciliğin bugün geldiği noktada neler söylemek istersiniz? Gerçekten denildiği gibi gazeteciler görevlerini yaparken sıkıntı yaşıyorlar mı?

SU: Tabi ki. Bu dönemde gazetecilik yapmak, 28 Şubat mağdurlarındanım, 28 Şubat döneminde daha rahat gazetecilik yapıyordum ki yargılanıp, ceza evine girmeme rağmen. O zamanlarda Vural Savaş’a ağzıma geleni söyleyebiliyordum. O dönem savcıydı ve çok sert şekilde eleştirebiliyordum. Yekta Güngör Özden’e ağır eleştirilerde bulunabiliyordum. Benim hakkımda dava açılmadı bu konularla ilgili. Bana sadece askeri vesayet dava açtı. Onun haricinde hiçbir cumhuriyet savcısı bana dava açmadı. Bugün geldiğimiz noktaya bakıyoruz hakikaten insanlar istediği düşünceyi dile getiremiyorlar. Korkuyorlar! Getirmemesinin sebebi sadece korku da değil, diyor ki: “Ya, ben iktidarla ters düşmeyim.”. Ters düşmemek için de doğru olan ifadeleri yazıya aktaramıyorlar. Aslında normalde, bir gazetecinin faaliyet alanı muhalefet tarafında memleket meselelerini gündeme getirme olgusudur. Ama bunların hiçbirisini yapamıyoruz, yapamıyorlar. Bu Türkiye’de gazeteciliğin geldiği noktayı gösteriyor. Geçmişte de çok sıkıntılar oldu, gazeteciler yargılandı, cezaevlerine girdiler ama bu dönemde bu işin biraz da suyu çıktı. Yani bugün biz diyoruz ki: “Bu adam terör örgütü üyesi, bunu cezaevine atalım.” O zaman Evrensel diye bir gazete var bu ülkede terör örgütünün yayın organı. Buyurun kapatın o zaman, muhabirlerin hepsini de cezaevine atın. Biraz bunda eşitlik olması lazım. Terör örgütü bugün parti kuruyor, mecliste PKK partisi diye bir parti var. Öbür adama da diyorsunuz ki bu adam FETÖ’cü, bu adam yaşayamaz, yaşama hakkı yok. Terör örgütünün partisi olduğunu kabul eden bir kesimin partisini siz mecliste tutuyorsunuz, başka bir terör örgütüne de sizin yaşama hakkınız yok, bu ülke de para da kazanamazsınız. Bugün bir PKK’lı dışarıda çalışarak para kazanabiliyor, bunu yaparken de PKK’lıyım diyebiliyor. FETÖ’cüyüm dediği anda yapamıyor. FETÖ’cüler Türkiye’de 250 kişiyi şehit etti. PKK’lılar bu ülkede 45 bin kişi şehit etti. Bana düşman olan insanlardan nefret ederim ve cezaevine tıkarım anlayışı yanlış. Hukuka, adalete ve vicdana uygun davranmak lazım. Bugün PKK’nın partisi varsa, yarın birisi de çıkıp FETÖ’nün partisini oraya kurabilmeli. Ya bunu da kapatacaksın ya da emsal teşkil edilecek bir duruma düşmeyeceksin. 

5 tane basın sigortalı gazeteci çalıştırmanın keyfi tartışılmaz

ÇG: 30 yıllık gazetecilik hayatınızdan hareketle en keyifli dönem gazetecilikte sizce hangi dönemdir?

SU: Allah’ımıza şükürler olsun, 28 Şubat sürecinde çok sıkıntılar çektik. Kendi adıma düşündüğümde bir gazeteciye yapılmaması gereken şeyleri yaşadım. Ama bugünle kıyasladığımızda başka insanların çok mağdur olduğunu görüyor ve üzülüyorum. Keyif aldığım, nokta Milat gazetesinin Ankara Temsilciliğini yaparken çok keyif alıyordum. İsterdim ki iyi bir gazetenin, demokrasiye ve düşünce özgürlüğüne inanan, her görüşe eşit yaklaşan, dört eğilimi de içinde barındıran bir gazetede Ankara temsilcisi olmak isterdim. İlk dönemlerde Milat gazetesinde keyif aldım ama daha sonra sıkıntıya uğradık. İkinci keyif alma dönemim de bu Başkent Postası’nı ilk çıkarttığımda, o eski günlerde yaşamış olduğum o heyecanı tekrar yaşamaya başladım. Gazeteciliği de en kapsamlı olarak Başkent Postası’nda yaptım, bu benim için bir zirveydi. Şu anda da bizim 5 basın sigortalı çalışanımız var, şükürler olsun ki bu noktaya geldik. 5 tane basın sigortalı gazeteci çalıştırmanın keyfi tartışılmaz. 

Ankara’da bir kutuplaşma var

ÇG: Sizce Ankara’da neler oluyor?

SU: Yeni siyasi partiler kuruluyor ve ihanet içinde oldukları söyleniyor. Halbuki siyasette ihanet diye bir şey olmaz. Bugün geçmişe baktığımız zaman Milli Nizam Partisiyle kurulan bir parti vardı, ardından Milli Selamet Partisi oldu, Refah Partisi oldu, Saadet Partisi oldu, Fazilet vs. sürekli üst üste geldiler. Bunlar kendi içlerinden bir değişime uğradı ve en son Ak Parti, Refah Partisi’nden ayrılıp kendi yollarını çizdiler. Bu geçiş sürecinde hiç kimse bunlara siz ihanet ettiniz demedi. Çünkü böyle bir versiyona geçiş olması gerekiyordu. Bu değişime gerek vardı. Haliyle de bu değişim için biz renkli bir siyaset anlayışına geçtiğimizi düşündük. Ama gel gelelim bugün, Ak Parti’den ayrılanlar için vatan haini, dolandırıcı, sen geçmişte niye yapmadın gibi eleştirilerde bulunuyorlar. Haklılık payı ayrı bir konudur. Siz geçmişe dönük bunu sorgularsanız, biri de derki size: “Siz niye Refah Partisi’nden ayrıldınız?”. Ankara’da maalesef siyasetin dışında, etik değerlerimizi alt üst eden bir anlayış var. Yani bendensen iyisin, değilsen kötüsün. Bakın bu yeni partiler de ileriye dönük aynı tepkiyi verecektir. Bugün muhalefetin verdiği tepkinin aynısını, iktidardan muhalefete düşen kesim de yapacak. Ankara’da bu malum durumda bir kutuplaşma var. Ak Partili olanlar var, bir de Ak Partili olmayanlar var. İki tarafta birbirini hainlikle suçluyor. Bu manada siyasetin dürüstçe ve adilce yapılması lazım. Yapılan güzel şeyleri takdir edip, olumsuz şeylerin de eleştirilmesi lazım. 

Meclis aritmetiği değişirse erken seçim olur

ÇG: Erken seçim bekliyor musunuz?

SU: Bu sene için erken seçim zaten imkansız, önümüzdeki sene meclis aritmetiği değişirse gündeme gelebilir. Değişme ihtimali de çok yüksek. Görüştüğümüz milletvekillerinden şu anki sistemden çok rahatsız olan Ak Partili var. Haliyle bunlar da ayrılıp yeni partilere grup kurma şansı verilirse, otomatikmen o zaman erken seçime gidilecektir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi kronikleşen bir hastalık

ÇG: Yeni sistem (Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi) oturdu mu?

SU: Hayır oturmadı ve aksine kronikleşen bir hastalık sürecine girdi. Başkanlık sürecini geçmişte biz muhafazakar gazetede yazdığımız dönemde de eleştirdik. Doğru diyenler, bugün benim yanıma gelip sen haklıymışsın diyenler oldu. Özellikle sendikacılar, sendikada trilyonlar harcayıp “Evet” diyelim diye kitapçık çıkaranlar bugün yanıma gelip, sen haklıymışsın diyorlar. Keşke o zaman onlar da doğruyu düşünselerdi de bu oyuna gelmeselerdi. Bugün siz Cumhurbaşkanlığı diye bir sistem getirdiniz, meclisi tamamen ekarte ettiniz. Meclis şu an hiç gündemde yok. Meclis her ne kadar yasama görevini görüyor olsa da topluma sorumlu olduğu bir mecrada çalışıyor. Köyüne gidiyor, köylü diyor ki bak benim suyum bir senedir akmıyor, bana su getir diyor. Meclis’e geliyor o vekil, mecliste bakanın danışmanına dahi ulaşamıyor bırakın bakanı. Böyle bir noktada siz nasıl bir icraat bekleyebilirsiniz. Hayliyle tabi ki vatandaş gelecek hakkını isteyecek. Kişisel menfaatleri için gelenleri saymıyorum. 

Ak Parti Türkiye’de derin devleti bitirdi

ÇG: Ak Parti neredeyse meslek hayatınızın yarısında iktidar. Zorlanıyor musunuz?

SU: Bizim avantajımız şu oldu: Bizi zamanında takip eden bir derin devlet vardı, vatanımı sevdiğim için beni takip ediyorlardı. Bugün vatanımı sevdiğim için bir saldırıya uğramıyorum. Bu da Ak Parti’nin tasvip ettiğim bir icraati. Normalde eskiden evimizin önünde polis bekliyordu. Bir baskı vardı üzerimizde. Biz Ak Parti’yi ne kadar eleştirsekte vatan ve milletle alakalı sevginizde bir sıkıntı yoksa korkmanıza gerek yok. 28 Şubat döneminde bizim konuştuklarımıza yanlış diyorlardı, üzerimize geliyorlardı ama böyle baskı yoktu. Bugün de devlete göre bir kısım gazetecinin görüşü otoriteye ters geliyor. Ters gelse de onu da konuşturacaksınız ki onun ne hissettiğini ne düşündüğünü anlayabilesiniz. Bugün insan midesinden konuştuğu için biz zor durumdayız. Bir insan midesinde tuttuğu düşünce yapısını ifade edebiliyorsa ondan korkmayın. FETÖ bir terör örgütüdür ve Fethullah Gülen şu an Türkiye’ye karşı en tehlikeli terör örgütü lideridir. 250 kişiyi şehit etmiştir. 45 bin kişiyi şehit eden PKK’nın yanında bunun az olduğunu görürsünüz ama rejimi değiştirecek bir tehlike arz ettiği için de bunu daha büyük bir terör örgütü görüyoruz. Ancak, siz terör örgütleri arasında ayrım yapamazsınız. Terör örgütünü öven gazeteciler hakkında da ayrım yapamazsınız. Ya hepsini bunların tutuklayacaksınız ya da diyeceksiniz ki biz buna izin verdik buna da izin veriyoruz konuşsun. Konuşsun, konuşmasından bir zarar gelmez. Bakın bir insanın camide ben Allah’a inanmıyorum demesinden korkmam, inanmayan bir insanın gelip, ben Allah’a inanıyorum demesinden korkarım. İnsanların düşündüğü gibi bir ifade özgürlüğüne sahip olması lazım. Yanlışta olsa bu hakkın tanınması lazım. Bugün Türkiye ne ile yönetiliyor? Demokratik sistemle. Bu ülkede bu sistemi kaldırmak isteyen, parti tüzüğünde bu Cumhuriyeti kaldıracağım diyen bir Komünist Partisi var. Ben bu sistemi yıkacağım, sizin tankla topla yapamadığınızı, oy alacağım yapacağım diyor. Buna müsaade ediyorsunuz. Hem buna müsaade edip hem de bunların konuşmasına engel olamazsınız ki. Komünist Partisinin argümanları neyse bunları hayata geçirebilirler. Bunun için bir engel yok. Yani siz insanları yargılarken, onların yanlış düşüncesini yargılayamazsınız. Fiiliyata geçtiği zaman, mevcut yapınıza tehdit oluşturduğu zaman yargılayabilirsiniz. Maalesef Türkiye’de bu yapılmıyor.

Başarılı insanlar mesleklerini bırakıp siyasete girmemelidir

ÇG: Sizce Seyfi Uzunkök kimdir?

SU: Ben, acizane Ankara’da doğmuş, ilkokulu ve liseyi Kastamonu’da okumuş daha sonra üniversiteyi Ankara’da okumuş bir gazeteciyim. Maddi bir beklentisi olmayan bir kişiyim. İnanın bunu sırf söylemiş olmak için söylemiyorum. Çünkü insanın hayatı çok kısa. Benim yaşım 52, kaza yapmasam ve sağlıklı olsam 15 20 sene daha yaşarım. Biz bu kalan 20 senelik 30 senelik hayatın içerisine haram para sokmamaya, para için birilerine maşa olmadan, geriye baktıklarında bu arkadaş haram ve kul hakkı yemezdi dedirtebilirsek ne mutlu bize. Biz kendi çapımızda gazetecilik yapan ve siyasette o kadar talep olmasına rağmen siyasete de girmeyen bir şahsım. Hiçbir zaman parayı ön plana almadım, benim için önemli olan vatandaşın huzuru ve refahı, insan haklarındaki gelişimi ve toplumsal mutabakatın sağlanması. Bunların içerisinde biz bir tanesini eksik yaparsak inanın ne Avrupa’da ne Ortadoğu’da ülkemiz için takdir kazanamayız. Gazetecilikle başladım, gazetecilikte de ölmek istiyorum. Siyasete de girmek istemiyorum. Belediye başkanlığıyla alakalı çok talepler oldu bana karşı ama hiçbirisini kabul etmedim. Çünkü mesleğinizi güzel yapmaya çalışıyorsanız o yeterli olmalı. Bir bakıyorsunuz işinde başarılı olan bir başhekim veya bankacı siyasete giriyor. Başarılıyken neden siyasete giriyorsunuz ki. Niye bu kadar sığ düşünüyor anlamıyorum. Bir insan avukat olmak istiyorsa avukat olmak için çalışmalı, gazeteci olacaksa gazeteci olmak için çalışmalı. Bir ara harp okuluna girenler, biz cumhurbaşkanı olacağız diye okula giriyorlardı. Kime sorarsanız sorun hepsinin hedefi cumhurbaşkanı olmaktı. Yahu sen askersin bu vatan hizmet etmek için o okula gidiyorsun. Cumhurbaşkanı olacağım demek ne? Askersin siyasete giriyorsun, polissin siyasete giriyorsun, gazetecisini siyasete giriyorsun başarılı olduğunu dalları bırakıp siyasetçi olmanıza gerek yok. Hakikaten uygar ülkelerde olması gereken başarılı olan insanların siyasetten uzak durmasıdır. Bizde başarılı insanlar siyasete girerek köreliyorlar. 
ÇG: Mesleki olarak yapamadıklarınız nelerdir? Yeniden dünyaya gelseniz neleri değiştirirdiniz?
SU: İlkokulda bile kendime gazeteciyim derdim. Hatta Türkiye gazetesini bir çocuk yarışması vardı kompozisyon alanında. Orada Türkiye genelinde 13. oldum. İlkokuldan bu zaman hep gazeteci olmak istedim ve bugün o güne dönsem yine gazeteci olmak isterdim. 

Gazeteciliğin temel ilkesi: vicdani hareket etmek ve duygularını ideolojisine teslim etmemektir

ÇG: Bizim gibi genç gazetecilere ne tavsiye edersiniz?

SU: Size çoğunlukla söylenen şey şu olacaktır: Hangi kesimde gazetecilik yapıyorsun? Sol kesimde misin, sağ kesimde misin gibi. Sizi yönlendirmeye çalışacaklardır. Düşünce yapınıza uygun olmayan şeyleri yaptırmaya çalıştıklarında bunu yapmayın. Mesela yarın cumhurbaşkanlığı muhabirisiniz, buradayken işinizden atılacağınızı bile bile toplumda sorun olan bir gündemi cumhurbaşkanına yöneltin ya da parlamento muhabiri olursanız, iktidar ya da muhalefet üyelerine hangisi olursa olsun, toplumun gündemini ve sorunlarını onlara yansıtın. Bizim gazetecilik anlayışımız şu: Biz toplumla otoriteyi bir araya getiren bir mekanizmayız. Bu minvalde bizim taraf olmamamız ve objektif olmamız gerekiyor. Bakın felsefede şöyle bir şey vardır, bu bilimle uğraşan insanlar bir konu hakkında araştırma yapacaklarsa kimliğinizi askıya asıp öyle araştırma yapmalısınız. Diğer bilimlerde de bu vardır. Dikkat edin, dünyada İslamcıların çoğu ateistleri eleştirirler. Darwin’i eleştirirler. Adam yıllarını araştırmaya vermiş. Yanlış ya da doğru. Siz çıkıyorsunuz adamın karşısında sadece Sübhaneke’yi biliyorsunuz. Yahu bırak o ateisti diyorsunuz. Darwin’in seviyesine gelen bir İslam coğrafyası ülkesi var mı? Yok. Biz tamamen söylemlerle yaşayan bir kesimiz Ortadoğu coğrafyası olarak, onlar eylemlerle yaşıyorlar. Bir tarafta icraat yapanlar var, bir tarafta söylemlerle uğraşanlar var. Sizin genç gazeteciler olarak kim yanlış yaptıysa onu ona söyleyebilmelidir. Bir de iktidarla halkın arasında doğru köprü olun. Bazı gazeteciler var, özellikle bu sol kesimden “Halk sizi istemiyor.” diyorlar iktidara. Halk Ak Parti’yi istemiyorsa nasıl 17 yıldır iktidarda bu parti. Bekir Coşkun’lar, Emin Çölaşan’lar, Yılmaz Özdil’ler halk adına yazarlar ama halkı tanımazlar. Halkın içine girmezler. Muhafazakarlar daha çok girer halkın içine. O beğenmedikleri muhafazakarlar. Halkımız şundan rahatsız, bundan rahatsız diye yazarlar ama sen ne zaman gittin Kasap Ahmet’in, Manav Hüseyin’in yanına, şoförle gidip sohbet ettin. Anca ellerine kalem alır yazarlar Kastamonu’da şöyle zulüm var, Antep’te böyle zulüm var. Gitmez, gittikleri yer sadece Bodrum, denize sıfır. Ondan sonra gider ben toplumun içine girdim der. Gazeteciliğin temel ilkesi vicdani hareket etmek ve duygularını ideolojisine teslim etmemektir. Adil olmaktır. 

ÇG: Bir idolünüz var mı? 

SU: Genelde okuduğum yazarlar az önce bahsettiğim kişilerdi. Okuma nedenim de şuydu: Toplumu analiz ederdim ama onların nasıl düşündüğünü merak edip okurdum. Emin Çölaşan’ı felan iyi bilirim. Gülerdim onlara her okuduğumda. Bu gerçek değil diyerek. İdollerden bahsederken, yazarlar arasında Hasan Pulur’u çok severdim, milliyet gazetesinden. Benim yazı stilime uygundu, görüşlerimiz farklı olsa da severdim. Abdurrahman Dilipak bizim camiadan görüşlerine çok değer verdiğim bir yazardır. Olayları objektif değerlendiren bir yazar. Onların dışında çoğu beynin kiraya vermiş yazarlar. Üzülüyorum onlar için de. Bizimle sohbetlerde konuştukları şeyleri keşke gazetelerinde de yazabilseler, ekranlarında söyleyebilseler. 

Erdoğan, eylemlerle kazandığı başarıları, söylemleriyle kaybediyor

ÇG: En çok etkilendiğiniz lider kim?

SU: Özal’dan çok etkilendim. Çok büyük devrimler yaptı Türkiye’de. Ancak Erdoğan, bana göre yanlışlarıyla da olsa sadece Türkiye’de değil dünyada tek bir lider. Bu söylediğim az önce söylediğim şeylerle çelişen ifadeler olabilir ama onu öyle değerlendirmeyin. Bütünsel olarak değerlendirdiğimizde bunu söylüyorum. Tek tek değerlendirdiğimizde Erdoğan şurada yanlış yapmıştır, burada yanlış yapmıştır derim. Erdoğan yapılması gerekenleri Türkiye’de yaptı, yapılmaması gerekenleri de bu son iki üç yıl içerisinde yaptı. Belli bir süre içerisinde bu ülkede çok başarılı işler de çıkardı. Eylemlerle kazandığı başarıları, söylemleriyle kaybediyor. 

Bütün dünyada kendi istihbarat örgütlerini ifşa eden gazeteciler o ülkelerde vatan haini olarak anılır

ÇG: Olmazsa olmazınız nedir?

SU: Vatana ve millete ihanet etmeden basın özgürlüğüdür. Bütün düşünceler yanlışta olsa ifade edilebilmelidir. Bir gazetecilikte MİT’in aracına girip silah saymak olmamalı, bu başka bir şey. Bütün dünyada kendi istihbarat örgütlerini ifşa eden gazeteciler o ülkelerde vatan haini olarak anılır. Bu durum topluma zarar vermek demektir. Belki kimisi habercilik başarısı olarak görüyor ama bu durum ülkenin işgal edilmesine bile sebep olabilirdi. Ben basın özgürlüğü olsun diye niye vatanımı işgal ettireyim. Hükümeti sonuna kadar eleştirin, ağır eleştirin. Ak Parti’yi, Erdoğan’ı eleştirin küfür etmedikten sonra en ağır eleştirileri yapabilirsiniz. Bu normal. Demokrasi, basın özgürlüğü adı altında ülkenin milli sırlarını ifşa ederek jurnallemek olmaz. 
 

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler