Ahmet Tan Yazdı: Onda On Reyiz...

Ahmet Tan Yazdı: Onda On Reyiz...

Her lider en iyi yaptığı şeyi yapmalı. Ötesine ne el atmalı, ne de dil uzatmalı.

Konumuz elbette ve yine o. On yıldır aralıksız her hafta yazıyoruz. On yazıdan dokuzunun öznesi o. Aslında 10’da 10’unun olmalıydı.

Çünkü her şeyin asli faili ve tek faili o. Belki de iyi niyetle ülkede el atmadığı, kırıp dökmediği bir şey kalmadığı için!

Özetle, niyetimiz halis idi. “No Reyiz-Yok beis” konulu bir yazı idi. Ama yine kısmet olmadı.

Bizim evin önündeki kazayı ve arabama çarpan hızlı sürücüyü anlatacaktım. Benim aracın önü kısmen dağıldı. Onda bir şey yok. Yani hiçbir şey yok.

Bizim ev, E-5’te veya otoyol kenarında falan değil. Görece işlek bir sokakta.

Tutanak ve alkol testi için bir buçuk saat bekledikten sonra genç iki trafik polisi geldi. Onarımı da nasıl olsa sigorta yaptıracaktı.

Komşularla birlikte polislere, bizim sokağın asıl derdini anlattık. Çevrede çocuk yuvası ve okul var. Mahallenin kedi köpeği de bol. Çok hız yapılıyor. Kazalar sıklaşmaya başladı.

Rapora, “lütfen hız kesici tümsek ve hız sınırı levhaları konulması” gerektiğini de ekleseniz, diyecek olduk. Çok efendi, çok nazik memurlardı.

Özür dileyerek mümkün olmadığını, bunun için Cumhurbaşkanlığı İletişim’e başvurmak gerektiğini söylediler!

Cumhurbaşkanlığı mı?!

Evet, CİMER! Yani, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi. Oraya!.

Yani bizim sokağa yapılacak tümsek ve asılacak levha da Cumhurbaşkanlığı’nın kararına mı bağlı?

Trafikçi memurun ikisi de nazikçe başlarını evet anlamında eğmekle yetindiler.

Çok şükür Ankara’da merkeze yakın bir semtte oturuyoruz.

Ya Şarkikaraağaç’ın bir mahallesinde otursaydık.

Yazıya “Her lider, en iyi yaptığı şeyi yapmalı!” diye girmiştik. Devam edelim. Sn. Reyiz, geçen dönem bendeniz için iki kez “hakaret ve iftira” iddiası ve “4 yıla dek hapis talebi” ile suç duyurusunda bulunmuştu.

Ayıp değil ya, epey korkmuştum. Şaka değil, “Cumhurbaşkanına hakaret ve iftira!” Çağlayan’da adliyenin merdivenlerini avukat Turgut Kazan ile çıkarken, onun sükûneti bana da bulaştı.

O gün zaten kırk kere değil, dört yüz kere tövbe etmiştim bir daha o gün SN. Reyiz’e iftira (!) ve hakaret (!) etmemek için.

Bu kez niyetim zaten çok halis idi. Kendisinin en iyi yaptığı şeyin “şiir okumak” olduğunu tebarüz ettirerek azıcık da iltifat etmekti... Malum, bayramlar bunun içindi.

Bayram arifesi, o kaza vesilesi ile öğrendik ki, yetki ve sorumlulukları arasına, sokaklara trafik levhası ve hız tümseği yaptırmayı da dahil etmiş. Ama bu yüzden en mükemmel yeteneğine biraz yazık etmiş.

Belki de sırf bu nedenle, büyük bir fırsatı da kaçırmış oldu. Nâzım Hikmet’in 3 Haziran’daki ölüm yıldönümünü atladı.

Oysa o gün, büyük şairin, o ünlü şiirini, bayram tebriği bağlamına sokarak tüm TV’lerden kıraat edebilirdi.

Şiirin iyisinde fazilet ve hikmet bulunduğuna dair hadisler vardır. “Şiirin bir kısmı bilgeliktir, hikmettir.” (Buharî, Edeb 90)

Büyük ustanın ünlü şiiri ile bu kez daha “yetmez ama evetçilerin”, liberal aydınların ayranlarını ve hayranlıklarını yeniden kabartabilir, İstanbul oylarına en az yüzde 1’lik katkı sağlayabilirdi.

Sözünü ettiğimiz şiir, N. Hikmet’in 14 Kasım 2016 günü Külliye’de çiftçilere yaptığı konuşmanın esin kaynağı olan “Dünyanın En Tuhaf Mahluku” adlı şiiri idi. O gün, yıllardır sakladığı sırrını açık seçik ve üstüne basa basa şöyle açıklamıştı:

Ben de bir çobanım. Çobanlığın felsefesini anlamayan, psikolojisini anlamayan insan yönetemez!

Bu felsefenin sırrı büyük ustanın Fransa’da şarkısı da yapılan (Dünyanın En Tuhaf Mahluku- Yves Montand- Le Plus Drole des Creatures) adı ünlü şiirinde yatıyordu:

Koyun gibisin kardeşim,

Gocuklu celep kaldırınca sopasını,

Sürüye katılıverirsin hemen.

Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,

(...) Ve bu dünyada, bu zulüm,

Senin sayende (...)

Kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama,

Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!

Sokak aralarına trafik tabelası, tümsek veya sağa sola saray maray yaptırmak yerine keşke uğruna hapis yattığı ve asrın liderliğine, ümmetin önderliğine yelken açmasına olanak tanıyan asıl sanatına dönse...

Ve madem, “ben bir çobanım!” dediğine göre, mesela maval yerine, kaval çalmasını da öğrense...

Hem ülke için de hem de torunları için pek çok hayırlara vesile olacaktır.

KAYNAK: CUMHURİYET

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler