6.8'LİK EKREM!

Beylikdüzü ilçesinde 'no name'  bir ilçe belediye başkanıydı. Yerel seçimlerde bir liderlik performansı sergileyen Kemal Kılıçdaroğlu, bu kez İstanbul Belediyesi'ni almaya kararlıydı. Ve İstanbul için ince eleyip sık dokudu. Ama bu kez şartlar çok uygundu. Bir parça yetenekli, genç ve halka ümit verebilecek birisi  ile İstanbul alınabilirdi. Zira 25 yıllık iktidar partisinin yönettiği İstanbul'da insanlar artık yeni bir ses ve yeni bir isme oy vermek istiyordu...Üstelik yıpranan iktidara yerel seçimlerde bir sarı kart da göstermekte kararlıydı....

Kılıçdaroğlu önündeki seçeneklere baktı ve , 'Ekrem İmamoğlu neden olmasın?'  dedi. İmamoğlu'nun bile aday olduğundan haberdar değilken İstanbul seçmeninin eğilimleri ve duygu analizlerine kadar özel bir çalışma yapıldı. Ve bu sonuçlara en uygun kişi olarak İmamoğlu seçildi. Ekrem Bey önce bu yeni duruma sıcak bakmayacaktı. Bir süre sonra ikna edildi....

Beylikdüzü'ndem başka yerde adı duyulmayan İmamoğlu, Türkiye'nin siyaseten ortadan ikiye bölündüğü bir iklimde,  çok kısa sürede gündeme oturacaktı...Çünkü ülkenin yarısı yeni Türkiye için yeni bir siyasetçi ve yeni bir parti arayışındaydı.

Yerel seçimlerde tüm Türkiye ona öyle sarılmıştı ki; o ümidin, yarının, haksızlığa uğrayanların, yeninin ve yarının Türkiyesi için ümidin adı oluvermişti. Seçilmesine rağmen yaşadığı haksızlık ve seçimin yenilenmesiyle yaşadığı ötekileştirmede bir çok insan kendinden bir şeyler bulmuştu...Ve artık büyük bir kitle onun dava arkadaşıydı.

Genç, sıcak, alçakgönüllü, herkesi kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyeceğini söylediği için midir nedir bilinmez ama kısa sürede, sadece İstanbulluların değil,  tüm Türkiye'de büyük çoğunluğun sempatisini toplamıştı. İkici tur seçimi büyük farkla kazanınca da yeni bir lider arayanlar içim umuttu.

Aslında o da bunu kısa sürede kavramış ve ona göre davranıyordu. Karşısında aday olan kişi ile değil ülkenin 1 numarası Tayyip Erdoğan'a karşı siyaset geliştiriyordu. Bu bir kesimi kızdırırken büyük çoğunluk için 'nefes almak' olarak görülüyordu....

Artık sadece İstanbul'un belediye Başkanı değil Türkiye'nin yeni lideri algısı tüm Türkiye'ye kazınmıştı. Arada  öfke kontrolüne yenik düştüğü zamanlarda hataları olsa da, Türk halkı onları uzun süre görmezden gelecekti... Ta ki 17 Ağustos 2019'da  İstanbul'da yaşanan  sel felaketine kadar.

Zira ikinci seçimin yapılmasını zaman kaybı olarak gören ve bir an önce çalışmak isteyen İmamoğlu daha göreve gelir gelmez ailesiyle tekne tatiline çıkacak ve sele rağmen tepkiler üzerine 1 günlüğüne İstanbul'a gelip tatiline devam edecekti....Aslına kimse ona bu selin maliyetini de yüklemiyordu. Zira selin yarattıkları önceki yönetimlerin yapmadıklarıydı sadece. Ama İmamoğlu bunu bile yönetememişti. Kızgınlık sadece buydu.

Bir süre sonra seçimin zaferinin kitabı yazıldığında görüldü ki , tüm bunlar seçim sarhoşluğu ile açıklanabilirdi. Bu öyle bir sarhoşluktu ki zaman zaman CHP Genel Başkanının önüne geçecek, Erdoğan'ın yaptığı büyükşehir belediye başkanları toplantısında aynı statüdeki CHP'li diğer büyükşehir belediye başkanları için, 'ben ve belediye başkanlarım' diyecekti. Ve diğer belediye başkanları Ekrem Bey'in popüleritesi karşısında kendi aralarında sessizce konuşacaklardı bu rahatsızlığı....

Bunlar bir tarafa, kısa süre sonra  atadığı bürokratlar tartışılacaktı. Zira bürokratların çoğunluğu hem eski yönetime yakın hem de iş dünyasından temsilciler olacaktı. Buna bir de mevcut iktidara yakın ihale kahramanı müteahhitleri makamlarında ziyaret eklenecekti... Ama bir ümit arayan halk için hala sempatikti. Olabilirdi, hata yapabilirdi.

Bu arada nerede problem ya da program varsa artık Ekrem İmamoğlu oradaydı. Hatta genel başkandan önce. Ya da onu temsilen. Elazığ Depremi de öyle! Kılıçdaroğlu hiç gocunmadan Ekrem Bey'in Elazığ'a gideceğini açıklamıştı. Neredeyse Erdoğan'dan önce orada olacaktı. Aslında alçak sesle de olsa bazıları, 'Ya Ekrem Bey biraz belediye başkanlığı yap. Her yere zıplama' dese de söz konusu olan deprem ve acıyı paylaşmak oluca sessiz kalmışlardı. Zira kar tatiline kayağa gitmeye karar veren İmamoğlu'nun kayağa giderken Elazığ'a uğrayacağı kimsenin aklından ve hayalinden bile geçmeyecek bir durumdu.

Elbette insanlar hangi görevde olursa olsun tatil haklarıdır. Ve tatil yapmalılar. Ailelerine de zaman ayırmalılar. Ama söz konusu olan vatana hizmetse ve bu hizmeti özel olarak tercih ettiyseniz öncelikleriniz göreviniz ile ilgili mecburiyetlerdir. Elazığ'da daha cenazeler defnedilmeden sosyal medyadan paylaşılan kayak tatili fotoğrafları karşısında herkes, 'olmuyor Ekrem Bey' dedi.

Ancak İmamoğlu bugün kendisini savundu. Hani derler ya özrü kabahatinden büyük diye. Ne demiş diye baktım. Aynen cümleyi aktarıyorum:

Kayak, zil takıp oynamak değil. Üç günümü çocuklarımla beraber geçirdim. Ben Elazığ'daki sorumluluklarımı yerine getirdim.

Vatanım, bayrağım, inancım ve ailem… Ailem, benim kutsalım. Aileme başka bir değer veririm. Ailemle bir olamamanın üzüntüsünü yaşarım. Çocuklarımı siyasi manzarama sokmam. Benim çocuklarıma vakit ayırmam lazım. Hayat gelip, geçiyor. Sekiz yaşındaki kızımın çocukluğunu ıskalayamam. Ergenlik çağını yaşayan oğlumun bu çağlarını ıskalayamam. O çocuğun ruhunda bu eksikliği yaşatan baba olmak istemem. Bir arada olmak, 2-3 gün buluşmak baba olarak sorumluluğum.

Ekrem Bey'e tavsiyem daha yaşınız genç, o zaman bence  önce ergen çocuklarınızı büyütün sonra siyasete devam edin. Türkiye'de size ümit bağlayanların ümidini de heba etmeye hakkınız  yok! Ya da aynı çocuklarınız gibi bu ülkedeki 6.8  milyonluk genç nüfus sizi   'Ekrem abi' deyip çok sevmiş ve size, 'Herşey çok güzel olacak' sloganını verdiği gibi herşeyi çok güzel bırakıp tercihinizi yapın!

Önceki ve Sonraki Yazılar