100. YILDA

Corona günlerinde iktidar tarafından 23 Nisan Ulusal Çocuk ve Egemenlik Bayramı için halkın örgütlenmesi sonucunda mı süsledi çocuklarımız evlerini? Bu nedenle mi herkes balkona çıkarak İstiklal marşını okudu? 

Yanlış!

Bu millet 19 Mayıs 1919, 23 Nisan 1920, 30 Ağustos 1922’tan beri hiçbir direktif almadan minnetini ve saygısını göstermek adına bağımsız ve hür iradesi ile bayramlarını kutlar. 

İster iktidar, ister muhalefet olsun… Milli duyguların hiçbirini kimse ne bastırabilir, ne de tetikleyebilir. 

Yani anlayacağınız, bugün bir COVID-19 bu kutlamalara engel olamamışsa, ne sizin vereceğiniz izin, ne de yapacağınız yaptırım bu coşkunun önüne geçemez.

Ancak merak konusudur, Anıtkabir’e karanfil bırakmayı neden Türkiye Cumhuriyet’ine ait bir kuruluş değil de Hollanda’ya ait “International Netherlands Group” yani bizim bildiğimiz adı ile “ING Bank” gibi bir kuruluş bunu vazife ediniyor?

Yine başka bir merak konusu ise, neden evlerde kutlama çağrıları yapılırken milli bayramlarımıza bu denli değer veren iktidar neden 23 Nisan akşamında eş zamanlı cami minarelerinden İstiklal Marşını okutmadı?

Ayrıca coşkulu bir kutlama hazırlığına girerken, neden CHP'li Belediyelerin bandolarına yasak getirerek, bayraklarını toplattı?

AK Partili Cumhurbaşkanı TBMM kapısından korona nedeni ile girmedi ise, diğer parti başkanlarının girmesindeki çelişki sorgulanmaz mı?

Diğer yanda Ali Babacan, “100 yıl önce bugün temsil gücü yüksek, her görüşü önemli kılan bir meclis kuruldu. Millî egemenlik bu meclisin fikir zenginliği üzerinde yükseldi. Biz de ilk meclisin yüzüncü yılında 90 vatansever arkadaşımızla katılımcı ve çoğulcu bir demokrasi hedefiyle DEVA Partisi’ni kurduk. Her fikri değerli gören bir milli egemenlik anlayışıyla, tüm milletimizin özellikle de çocuklarımızın bayramını kutluyorum” şeklindeki kutlama mesajında Atatürk’ün adını zikretmemesi akıllarda soru işaret yaratmayacağını mı düşündü?

Toplumlarda yalanların gerçek olarak kabul edildiği yılları yaşamaktayız. 

Oysa insan, her yerde, ırk, köken, inanç, renk, cinsiyet ne olursa olsun, şiddetsiz iletişim kurabilmeli, şiddetsiz, yüz yüze ve göz göze konuşabilmeli, tartışabilmeli, uzlaşabilmeli. 

Bu nedenle, çocuklarımız daha küçüklükten itibaren bu yönde eğitilmelidir ve onlar siyasetin bu kirli yüzünden uzak tutulmalıdır.   

Özellikle topraklarımızda, Tanrı vergisi, çeşitli inançlar, çeşitli diller, çeşitli görüşler, çeşitli ırklar ve kökenlerin olduğu düşünülürse, şiddetsiz dil, şiddetsiz iletişim, çok daha gerekli değil midir?

Siyasetin dili, toplumu kutuplaştırıyor ve bu da Türkiye’nin uluslararası alandaki görüntüsüne güzellik değil, olumsuzluk katıyor.

Unutulmamalıdır ki siyasetçi toplumun aynasıdır ve halkın gözleri önündedir.

Halkın içinden çıkmıştır ve toplumun niteliği onu da etkiler. 

Toplumun siyasetçisi; giyimi, kuşamı, yaşam biçimi ve konuşma dili ile içinde yetiştiği topluma örnek olmalıdır. 

Öfkelenmemeli veya öfkesinin dışavurumuna engel olabilmeli ve zor zamanlarda duygularını yönetebilmelidir. 

Topluma, demokrasiyi ve adaleti sağlamada önderlik ederken, dili ile gözleri ile örnek teşkil etmelidir.

Günümüz siyasetinde ise yalan, iftira, hakaret, tehdit, ötekileştirme havada uçuşuyor. 

Kısacası, büstleri de indirilse, okulların müfredatları da değiştirilse, Gazi Mustafa Kemal Atatürk  uluslararası anlayışı, iş birliği, barış yolunda gösterdiği çaba, üstün kişiliği, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci olması, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder olması, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı gözetmeyen, eşi olmayan bir devlet adamı olduğu için unutulmadı ve unutulmayacaktır.  

Aşkım Tan 

23.04.20 - Ankara

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.